Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '13

 
Kategori
Deneme
 

Doğrularımız ve algılarımız

Doğrularımız ve algılarımız
 

Bu makale, tamamen gözlemlere dayanan bir durum neticesinde oluşturulmuş bir makaledir. Eminim ki, birçoğunuz da bu makaleyi okumaya başladığınızda gözlemlerinizde bu tarz durumların yer aldığını fark edeceksinizdir. Ya da ihtimal dâhilinde olan diğer bir durum neticesinde, daha farklı bir durumun mevcut olduğunu düşünüp belki de bu söylediklerime karşı çıkacaksınız. Ve bu da, en doğal hakkınızdır.

Her insanın hayatı boyunca, mevcut durum paralelinde var olan doğruları olduğu gibi, bir de söylediklerinin dışında, gerçek durumu yansıtan algıları vardır. Doğrular, bir olay ve/veya durum ile ilgili olarak olması gerekeni ortaya koyarken; algılar ise, bir olay ve/veya durum ile ilgili olarak kişinin bakış açısına ışık tutup aslında var olanı ortaya koyar.

 

Öğrenmek ve Bilmek Hakkında…

Bilmek, sınırları olan bir olgudur. Fakat öğrenmek, tam tersi bir durumu yansıtan ve sınırları olmayan bir olgudur. Genel manada insanoğlunun doğruları, olması gereken durum dâhilinde böyle bir neticeyi ortaya koyar. Lakin insanoğlunun algıları ise, tüm bu doğruları alt üst eder ve her şeyi bildiğini varsayar. İnsanoğlu her şeyi bildiğini varsaydığı bu durum dolayısıyla da, öğrenme denen olgunun önüne aşılmaz duvarlar inşa eder ve öğrenmeyi kendi elleriyle sekteye uğratıp kendi gelişimini bir kısır döngünün ellerine teslim eder. Bu yüzdendir ki, gelişim sağlanmaz ve insanoğlu hep aynı nokta üzerinde hareket eder.

 

Yapılan Hatalar ve Doğrular Hakkında…

Hiç kimse hayatı boyunca, basit olsa dahi hata yapmak istemez. Ve herkes, yapmış olduğu hatayı kabul edemez. Doğrularımız, bir hatanın yapılmış olması durumunda bunu kabul etmeyi ve bir başkasının hatasını görmek yerine kendi hatalarımızı görmek gerektiğini söyler. Fakat algılarımız ise, genel olarak insanoğlunun yapmış olduğu hataları kabul etmediğini, kendisini adeta kusursuz biri gibi gördüğünü ve kendi hatalarını görmek yerine bir başkasının hatalarını gün yüzüne çıkarmak için olağandışı çabalar harcadığını göstermektedir. Bu durum bizlere göstermektedir ki, insanoğlu kendi kusurlarını örtme ve/veya ortaya koyma durumunda sübjektif bir tavır sergilerken; bir başkasının kusurlarını örtmek dışında, bu kusurları ortaya koyma durumunda ise objektif bir tavır sergilemektedir. Bu durum bir hata olmakla birlikte, işte bu yüzdendir ki, insanoğlu bu konu dâhilinde ve benzeri birçok şeyde yapmış olduğu hatada ısrar eder. Oysaki herkesin hata yapma, yanılma, yanlış karar verme ve yanlış karar alma payı her zaman vardır.

 

Duygu ve Mantık Hakkında…

Mantık, kullanım alanı sınırsız olan bir durumu temsil ederken; duygu ise, kullanım alanı sınırlı olan bir durumu temsil etmektedir. Mantıksal yaklaşımlar, yapılan ve/veya yapılacak olan hataları minimum düzeye çekerken; duygusal yaklaşımlar ise, tam tersi bir neticeye sebep olup yapılan ve/veya yapılacak olan hataları maksimum düzeye çıkarır. Doğrularımız, karar alma süreçlerinde mantıksal bir çerçevede yol almamız gerektiğini söyler. Lakin algılarımız ise, karar alma süreçlerinde daha çok duygusal bir yöntem izlediğimizi gösterir. Bu nedenledir ki, insanoğlu sınırlı olan yaşam sürecine sınırsız olan hatalar yükler ve yapılan her hata, sayıca az olan doğruları yok ederek bu paradoksun gitgide büyümesine sebep olur.

 

Kaçırılan Bazı Şeyler ve Sonrası Hakkında…

Hayat, her insan için beklenmedik olaylar ve durumlarla doludur. Kimi zaman iyi; kimi zaman ise kötü… İnsanoğlu karşısına ne zaman, ne tür bir fırsat çıkacağını bilmediği gibi; ne zaman, ne tür bir tehditle karşılaşacağını da bilemez. Doğrularımız, bu hayatta elde edemediğimiz ya da elde edip de kaçırdığımız bazı fırsatlara takılıp kalmamayı ve yeni fırsatların peşinde koşmamız gerektiğini söyler. Lakin algılarımız ise, bu hayatta elde edemediğimiz ya da elde edip de kaçırdığımız birçok fırsatın ardından bakıp durduğumuzu ve yeni arayışlara bir son verdiğimizi göstermektedir. Bu gibi durumlar da, insanoğlunun genel olarak kendi psikolojisine yenildiğini göstermektedir. Oysaki bilinmesi gerekir ki, insanoğlunun bu hayatta kaçırmış olduğu bazı şeyler, aslında insanoğlu için bir kurtuluş ve yeni kapıların açılmasının bir yoludur. İlk etapta, insanoğlunun içinde bulunmuş olduğu psikolojik durum gereği, insanoğlu bu durumun farkında olmayabilir. Ya da bu durumu olması gerektiğinden daha farklı bir biçimde algılayabilir. Fakat görülecektir ki, yaşanılan bu olayların üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra ve duygusal düşünmelerin yerini mantıksal düşünmeler aldığında, aslında kaçırılan bu şeyin bir kurtuluş olduğudur. Ve böyle bir durumda, insanoğlu kendi psikolojisini yönetme yolunda büyük bir adım atmış olacaktır.  

 

Din ve Bilim Hakkında…

Din, insanoğlunun Allah ile olan ilişkilerini düzenleyen, neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini öğreten, sevap ile günahın, helal ile haramın bilgisini sunan değerler sistemine verilen addır. Bilim ise, tabii varlıkların ve olayların nasıl ve ne şekilde işlediğini keşfetme ve bu durumları açıklama faaliyetlerine denilir. Din ve bilim arasındaki ilişkide, doğrularımız ve algılarımız arasında çatışma oluşturan kısım; dinin sorgulanamaz, bilimin ise sorgulanabilir olduğu kısımdır. Doğrularımız, sadece dinin kendisinin sorgulanamaz olduğunu ve dinin bilimin sorgulanabilir olmasına ve bilimin gelişimine bir engel teşkil etmediğini söyler. Oysaki algılarımız, dinin sorgulanamaz oluşunu bilimin ve daha birçok şeyin sorgulanamaz olduğu şeklinde yorumladığını ve bu durumun gelişime bir engel teşkil ettiğini göstermektedir. Bu algı nedeniyledir ki, din ve bilim arasında bu denli ters yönlü bir ilişki kurulmaktadır. Bu algı nedeniyledir ki, dindar olan bir kişinin kendisini gelişime kapattığı ve hiçbir şeyi sorgulamadan yaşadığı gibi bir durumun oluşturulması istenmektedir. Oysaki din ve bilim arasındaki harmoniyi yakalayan bilim adamlarına göz attığımız vakit algılanan durumun normal hayatta böyle olmadığı gerçeği ortaya çıkacaktır. Bu harmoniyi yakalayan bilim adamlarına birkaç örnek verecek olursak: fizik alanında Isaac Newton, Paul Davies; tıp alanında İbn-i Sina; din, felsefe ve epistemoloji alanında ise Gazali gibi isimler yer alır.

 

Objektif davranıldığı takdirde, bir gözlem birçok netice ortaya koyar ve her gözlem, yeni bir doğru meydana getirir. Gözlemlerim sonucu oluşturduğum bu makalede, doğrularımız ve algılarımız arasındaki ters yönlü ilişkiyi ortaya koymaya çalıştım. Vermiş olduğum örnekler de göstermektedir ki, doğrular ve algılar sübjektif olarak değerlendirildiğinde birbirine zıt sonuçlar meydana getirmekle birlikte, objektif olarak değerlendirildiğinde ise birbirine paralel sonuçlar vermektedir. Bu sebeple, olaylar ve durumlardan pozitif yönlü sonuçlar alınmak isteniyorsa, algı yönetimi olması gereken yönde sağlanmalı ve mevcut olan durum ile olması gereken durum arasındaki farklar ortadan kaldırılmalıdır.

 

 https://twitter.com/MURATTAS20

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..