Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '11

 
Kategori
Felsefe
 

Doğruluk güçlünün işine gelendir, hakikat hakikatsizdir

Doğruluk güçlünün işine gelendir, hakikat hakikatsizdir
 

Eser: Şevket Yalaz


Doğruluk güçlünün işine gelendir

İki şekilde:

Birincisi: Kaba düzlemde doğruluk güçlünün işine gelendir. Kaba şekilde hukuk, bilimadamı, medya, düşünür seni güçlünün işine gelenin doğru olduğu yolunda ikna eder.

Bunu iki yolda yapar: Bir yol, incelmiştir; Bir retoriktir, bir söylemdir, bir entellektüalite içerir. İkinci yol açıkça olgulara aykırı, bir yanlış yönlendirme, yanlış bilgilendirme, manipülasyon, demogoji, ajitasyon, provokasyon içerir. Çocuğun kral çıplak  diyeceği kadar çıplaktır, o kadar kaba gerçektir.

İkincisi: Teorik düzlemde doğruluk güçlünün işine gelendir. Teorik düzeyde, bir toplumun varolabilmesi için bir kurallar düzeni olması lazım. Kurallar düzeninin olmasını sağlayan ise bir hayat anlayışı, ya da felsefesi gerekir. Bu hayat anlayışının sahipleri o toplumun egemenleridir. Dolayısıyla bu egemenlerin işine gelen toplumu düzenleyen şey olur. Yani güçlünün işine gelen hayatı düzenleyen olur.

Burada ilk itirazımızı yapalım: Doğruluk dediğn şey ile toplumu düzenleyen şey iki ayrı şeydir. Senin dediklerin, sorgulanabilir olmakla birlikte, toplum için geçerli olabilir. Ama doğruluk dediğimiz şey, aklın eseridir, ve toplumdan topluma değişmez.

Elcevap: İlk olarak, doğruluğun toplumdan topluma değişmez oluşu yolundaki sav, felsefi olarak dayanaksızdır. Felsefenin doğruluğu savunmazdan önce doğruluğun varlığını ve bunun mutlak olduğunu kanıtlaması gerekir öncelikle. Bunu en baba filozoflar bile başaramamıştır. Ki yüzlerce yıllık felsefe bu aptalca bakış açısından mustariptir. Mutlak hakikat yoktur. Mutlak doğruluk yoktur. Mutlak hiçbir şey yoktur.

Felsefenin, bir mutlak hakikat olduğu yolundaki düşüncesi bir inançtır. Bir dindarın bir Tanrı'ya inancından daha zekice değildir.

İkinci olarak, evet toplumu düzenleyen ile doğruluğu düzenleyen iki ayrı şey gibi sanılır, çünkü bu bakış, yukarda eleştirdiğim felsefenin bir mutlak hakikat olduğu yolundaki kuşku götürmezce savunulmuş, teolojiye bile karşı savunulmuş bir sarsılmaz kabülüne dayanır.

Oysa, doğruluğun akılla bağlantısı, aklın toplumsallıkla olan bağlantısından kopuk değildir. Bizim aklımız, yaşadığımızın üzerinde ve ondan üstün değildir. Ne yaşıyorsak onu aklederiz. Nasıl yaşıyorsak öyle aklederiz. Yani akıl, yine bu mutlak hakikatçi felsefecilerinin sandığı gibi saf değildir.

Saf olmadığı için toplumsallıkla bağlantısı çok güçlüdür. Toplumsallıkla bağlantısı çok güçlü olduğu için, doğruluğun akılla bağlantısı toplumsallık içerir.

O nedenle yaşadığımız dünyadan, toplumdan, nesnellikten öte bir akletme, akılüyürütme, neden sonuç ilişkisi kurma yeteneğimiz yoktur.

 Doğruluk salt pozitif bilimler için kullanılmaz, sosyal bilimler, sosyal hayat için de kullanılır. Biz doğruluğu tanımlarken, toplumdan topluma değişmez derken, pozitif bilimleri örnek vermeyi tercih ederiz, ama eğer tek bir doğruluk kavramından bahsediyorsak, hem pozitif bilimler hem de sosyal bilimler için bunu yapmalıyız. Sosyal konularda ise doğruluğun toplumdan topluma değiştiğini genelde kabul ederiz. Çünkü biliriz ki her toplumun doğruluk tercihleri farklıdır.

Felsefi bir ikiyüzlülük müdür nedir, felsefe bu çelişkiden dolayı her iki dal için iki ayrı sistem kurmayı tercih etmiştir.

Kısaca, doğruluk toplumdan topluma değişebilir de değişmeyebilir de, her iki halde de, akılsallık toplumsallık içerir. Ayrıca akılsallığın toplumsallığı, farklı düzeyler içerir. Öyle akılsal toplumsallıklar vardır ki, toplumdan topluma değişmez. Ama bu yine de onun kökeninden toplumsallık olduğunu, daha geniş bir belirleme yapacak olursak yaşadığımız dünya olduğu gerçeğini değiştirmez.

Doğruluk kaçınılmaz olarak toplumsallık içerir. Toplumsallık içerdiği için, hem toplumun işine gelen şeyi doğru diye görür, hem de bir doğruluğu test etmenin, o doğruluğa toplumun tüm bireylerinin yaklaşımından başka somut hiçbir şey yoktur. Bir toplumun tüm bireylerinin çoğunluğu, bir şeye doğru diyorsa, siz istediğiniz kadar yırtının, doğruluk o diye kabul görecektir.

İkinci itirazımızı yapalım: Evet, toplumu  düzenleyen şey ile doğruluğu düzenleyen şey aynı ve bağdaşık kökenlere sahiptir. Salt ve saf bir akıl yok. Ama senin yaklaşımın olayı tam hesaba katmıyor Bir toplumu düzenleyen belli egemen güçler olacağına da katılıyorum.  Eğer böyle bir güç olmasaydı hçbir düzenleme olamazdı. Herkes kendi bildiğinin kralı olurdu. Ama herkes kral olsa bile bazılarının daha çok kral olması gerekir, ki topluma yasa koyabilsin.

Ama bu senin dediğin gibi, ya da 'güçlü' kavramının çağrıştırdığı gibi, birilerine boyun eğdirmek, onları sömürmek, kullanmak amacıyla hareket eden bir güç değildir.

O nedenle buna güç denemez. Çünkü toplumdaki bu yasa koyucu güçler, bizzat toplumun içinden gelen, toplumun ürettiği, dahası, yıllar boyunca insanoğlunun yaptığı birikimler, gelişmeler sonucu ortaya çıkan güçlerdir. Bunları, kelimenin olumsuz anlamını ön plana çıkartacak bir ifadeyle, doğruluk toplumun işine gelendir şekliyle ifade etmek olayın tamamını görmemek demektir.

Elcevap: Evet, bu itiraza katılıyorum. Ama şunu da ekleyerek, kesinlikle bu doğrudur, ama şu da doğrudur ki, tam da bu güç ile iyice aşna fişne olanlar, o gücün esiri haline gelirler ve bu gücü, toplumun aleyhine kullanmak üzere harekete geçerler. Gittikçe bu gücü korumak için yeni kanunlar, yeni düzenler alavere dalavereler geliştirirler. Yazının başında bahsettiğim, iki boyutlu, kaba anlamdaki güçlünün işine gelen süreçleri yaratırlar.

Bütün bunların sonunda şunu söyleyerek bitirelim: Arkadaşlar toplumsal dönemler, aklın ilerlemesi ya da gerilemesi değildir. Toplumsal dönemler, güçülerin değişmesi demektir. Güçlüler değişir toplumlar değişir, hayat anlayışı, hayat felsefesi olaylara, nesnelere bakışlar, bunlar arasındaki bağlantılar ve üretilen anlamlar değilidr. Onların bağlı oldukları ana hakikatler, ilkeler, hazlar, iyiler, kötüler hep bu toplumsal dönemlere göre değişir. İnsanlar bu dönemlerde, denizdeki balıklar gibidir. Yaşarr giderler. O denizin suyu neyse o suyun balığı olurlar. Bu insan doğasının kaçınılmazıdır.

Yani sanmayalım ki, dönem değişince akıl ilerliyor, ya da eski dönemde kalanlardaysanız, akıl geriliyor, yok öyle bir şey. Güçlü değişiyor ve her şey ona bağlı olarak değişiyor. Hakikat bile.

Yazıyı buraya kadar anlamamış olanlar için uyarayım hakikat derken, bunlar hakikati bile değiştirirler demiyorum. Zaten hakikaten güçlüyle birlikte değişen bir şey olduğunu savunuyorum.
 

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..