Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Doğruyu, doğru öğrenmek lazım

Doğruyu, doğru öğrenmek lazım
 

Arkadaşlar aranızda Anayasa'nın 10. maddesini bilmeyeniniz var mı?

Anayasaya ve anayasa değişikliğine rağmen türbanlı öğrencileri üniversiteye almaktan imtina eden rektörler olduğu haberini görünce, bu soruyu sormamız ve cevaplamamız gerektiğini düşündüm.

Çoğumuz eminim ki tam olarak bilmiyoruz, ama bildiğimizi zannediyoruz.

Bunun için önce "Bilgi"nin ne olduğunu irdelemekte bile fayda var. Bilgi, kurallardan yararlanarak bir veriye yüklediğimiz anlamdır. Günlük hayatımızda komprime olarak bize sunulan milyonlarca bilgi var. Bunların hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu konusunda nasıl bir ayırım yapacağız?

Biz genellikle sevdiklerimizden ve yakınlarımızdan aldığımız bilgileri hep doğru kabul ederiz. Bir de o âna kadar bizde oluşmuş kanaatlara uygun bulduğumuz bilgileri de doğru zannederiz.

Oysa bilgi bilimle bağlantılı aynı kökten gelen bir kelimedir. Bu durumda kendi muhakeme ve mukayeselerimizle, tecrübelerimizle elde ettiğimiz bilgiler daha değerli ve daha doğru olma şansına sahiptir.

"Doğru"nun da zaman zaman göreceli olabileceğini kabul edersek, doğru bilgi elde etmek o kadar da kolay değildir.

Bütün bunların yanında üç beş gün önce duyduğum bir söz, bu konuda beni daha da farklı düşündürdü. Çok basit, ama çok anlamlı olan bir söz: "Doğruyu, doğru öğrenmek lazım."

Evet, doğruyu doğru öğrenemediğimiz için, doğru varsayımıyla bir kanaat üzerinde oturttuğumuz bütün önermelerimiz, teklif ve tenkitlerimiz de yanlış oluyor.

Şimdi gelin hep birlikte anayasanın 10. maddesini -eski haliyle- bir okuyalım:

ANAYASA MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Buna herhalde hiçbirimizin itirazı yok değil mi?

Şimdi Anayasamızın diğer maddelerine bir göz atalım:

ANAYASA MADDE 24. - Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

ANAYASA MADDE 25. - Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

ANAYASA MADDE 26. - Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.

Şimdi Anayasanın 10. maddesine yeniden dönelim.

Bir insan anadili neyse onu mecburen konuşacak, değil mi? Hele başka dil bilmiyorsa, bütün meramını bu şekilde anlatacak. Biz konuştuğu bu dilden dolayı, onun, Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Alman, Fransız, Çinli vs. olduğunu anlayacağız mı, elbette anlayacağız.

Fakat ona, konuştuğu bu dilden dolayı kanun önünde eşit muamele yapmaktan aslâ geri kalmayacağız.

Bir Türk'ü Kürt'ten, bir Alman'ı Avusturyalı'dan, bir İsviçreli'yi Hollandalı'dan belki ayırt edemeyebiliriz. Ama bir Çinli'yi, bir Japon'u, bir Kızılderili'yi, bir zenciyi, yani farklı ırktan olduğu rengiyle ve her şeyiyle belli olan bir insanı, birbirine karıştırmak tabii ki mümkün değil....

Fakat biz o insana, mensup olduğu bu ırktan ve renkten dolayı kanun önünde eşit muamele yapmaktan aslâ geri kalmayacağız.

Belli bir yaşa gelmiş çocuklar bile kadınla erkeği ayırt edebilirler. Biz de kadınla erkeği nerde olsa birbirinden ayırırız. Ne kadar giyimini, kuşamını benzetmeye çalışsa da, travestileri veya üçüncü cinsleri bile bir görüşte hepimiz anlarız.

Fakat biz bu insanlara, sahip oldukları cinsiyetlerinden dolayı aslâ kanun önünde eşit muamele yapmaktan geri kalmayacağız.

Şimdi geldik siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep meselesine....

Kanun önünde eşitliğin teminatı olan Anayasa maddesine göre, açıkça belli olan dil, ırk, renk ve cinsiyet farklılıklarını hepimiz normal karşılıyoruz. Onlara "gidin bu farklılığı yok edip gelin" demiyoruz, diyemiyoruz. Fakat insanların yine diğer Anayasa maddelerine göre sahip oldukları inançlarını belli eden işaretleri taşıdıklarında, onlara kanun önünde eşit muamele yapmaktan kaçınıyoruz.

Dini gerekçeyle türban taktığını söyleyen birine yasa dışı olarak diyoruz ki, "Sen bu halinle bir dine mensup olduğunu belli ediyorsun, ben sana eşit davranamam, seni kısıtlamam lazım." Böyle bir anlayış olabilir mi?

O kişi zaten herhangi bir dine veya inanca mensup olduğunu belli etmiyorsa, ona bizim eşit davranmak için bir şey yapmamız gerekmiyor ki... Tam tersine kanun, bu insanın belli bir dine mensup olduğu bilindiği halde ona eşit davranılması güvencesini veriyor.

Biz karşımızdaki kim olursa olsun, suç işlemediği sürece herkese eşit muamele göstermeye mecbur olduğumuz gibi, suç işleyenlerin hepsine de -kim olursa olsun- eşit cezayı vermeye mecburuz.

Değerli okuyucular. Burada söylemek istediğimi anlamayan var mı?

Biz anayasal hakkını kullanarak vicdan, din ve inanç hürriyeti olan insanların, bu inançlarını belli etmelerine, yani yasal haklarını kullanmalarına imkan vermiyoruz, onlara kızıyoruz, onları cezalandırıyoruz.

Ve "kanun önünde eşitlik ilkesini yanlış anlayıp yanlış yorumlayarak" hepimiz diyoruz ki, özellikle de Anayasa değişikliğine rağmen "ben türbanlıları üniversiteye almam" diye ısrar eden rektörler diyorlar ki:

"Sen benim karşıma, yani üniversiteye, dini bir sembol taşımadan, hangi inanca sahip olduğunu, hangi düşünceyi benimsediğini farkettirmeden gel. Ben senin ne olduğunu anlamayayım, seni kendim gibi zannedeyim ki, sana eşit davranayım.

Eğer düşünceni, inancını belli edersen, kusura bakma ben sana eşit meşit davranamam, seni üniversiteye alamam, senin okumana imkan sağlayamam, anayasa manayasa da dinlemem."

Sizce de öyle demiş olmuyorlar mı?

Arkadaşlar! Bu kadar açık ve net bir durum karşısında sorunu hâlâ din ve laiklik kavramlarıyla, ya da Ek 17. maddeyle çözmeye, daha doğrusu anayasal bir hakkı kısıtlamaya çalışıyorsanız veya öyle olsun istiyorsanız, o başka bir şey.

Zaten bugünkü Ek 17. maddede buna aykırı bir durum yoktur. Meşhur ek 17. madde de şöyledir: "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir."

Bu madde mecliste ele alınır, bunun için gereken bazı yasal düzenlemeler yapılır ve bazı sınırlamalar, yasaklar getirilir, o ayrı bir konu.


Ancak bugünkü mevcut durumun açıklaması budur ve yapılan yanlış da ortadadır.
 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..