Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '09

 
Kategori
Arkeoloji
 

Doğu Anadolu'da Erken Demir çağ 2

Doğu Anadolu'da Erken Demir çağ  2
 

...


II. YUKARI FIRAT HAVZASININ STRATİGRAFİK VERİLER
Korucutepe Höyüğü
Elazığ ilinin 30 km doğusunda bulunan Korucutepe, Altınova da Aşağı İçme Köyünün 1.5 km kadar uzağında bulunuyor. Höyük 16 m yüksekliğe ve 190 m çapına sahiptir. Höyükteki yerleşmenin İlk Kalkolitik Çağından Orta Çağa kadar sürdüğü yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Korucutepe Geç Tunç çağı ile Erken Demir Çağı arasındaki dönem kısa bir aralıktan sonra meydana gelmiştir. Höyükte kazılan alanın çok sınırlı olması nedeniyle yerleşmenin yapısı hakkında fazla bir ayrıntı bulunmamaktadır. Burada az sayıdaki ev kalıntısı bir planlamadan uzak köy yerleşmeleri karakterindedir. Bu yapıların iki diziden oluşan taş temelli duvar kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

Korucutepe yerleşmesi Erken Demir Çağı malzemesi bakımından zengin buluntular vermiştir. Birçok tüm kabın yanı sıra bir, çok kırık parça ortaya çıkarılmıştır. Özellikle tüm kapların üzerinde C14 yöntemi sonucu alınan örnekler bu dönem için bize bir tarih vermektedir. Bu tarihleme diğer höyükler içinde bir veri olarak kabul edilebilir. Höyükte Erken Demir Çağı MÖ 1200-1100-1000/950 yüzyılları arasına tarihlenmektedir. Bu kaplar elde yada çok ağır dönen çarkta biçimlendirilmiş, açık kahverengi; bir kısmı saman izli yüzeyi kahverengi astarlı, kimileri kırmızı boya ile bezenmiştir. Ağız kenarları çok yivli bir özellik gösterir. Ayrıca boynuzdan kimi aletlerde bulunmuştur.


Norşuntepe Höyüğü

Elazığ ilinin 26 km güneydoğusunda bulunan Norşuntepe geniş bir alana yayılmış olup bulunduğu ova tabanından 35 m daha yüksekte yer almaktadır. Norşuntepe Höyüğünün üzerinde yer aldığı alan kuzey güney doğrultusunda 500 m, doğu batı doğrultusunda ise 300 m’yi aşmakta. Höyüğün çevresinde ovaya serpilmiş durumda bir çok küçük tepe yer alır. Höyükte yapılan çalışmalar neticesinde Kalkolitik çağdan Orta Çağa kadar süren bir yerleşmenin olduğu ortaya çıkmıştır.

Norşuntepe’de Geç Tunç Çağı’ndan bir yangın tabakası ile ayrılan II. yapı tabakası Erken Demir Çağı’na tarihlenmektedir. Norşuntepe’de Erken Demir Çağı yerleşmesini temsil eden yapı katı höyüğün büyük bir bölümünde saptanmış olmakla beraber daha çok höyüğün güney terasının kuzey kesiminde yoğunlaştığı görülür. Merkezi bir planlama özelliği göstermeyen ve köy yerleşmelerini temsil eden farklı boyutlarda evler bu tabakanın mimarisini oluşturur. Üç veya dört odadan oluşan bu köy evleri bir çevre duvarı ile korumaya alınmıştır. Evler büyük veya küçük ara mekanlara ayrılmış olarak yan yana yer alır. Güney terasının kuzey kesiminde yer alan bu evler kuzey doğu ve kuzeybatı istikametinde uzanan çevre duvarları etrafında taş temel üstüne kerpiç tuğlalardan inşa edilmişler. Evlerden yer alan odaların ölçüleri 3x3.60 ile 8x5.5 m boyutları arasında değişmekte olup zeminleri sıkıştırılmış topraktan veya çanak çömlek (mutfak bölümleri için) döşelidir.

Yine bu odalarda bir çok ocak bulunmaktadır. Bu ocaklar çeşitli şekil ve ebatlardadır. 1968 yılındaki çalışmalar sırasında bulunan bir tandırın üzerindeki bezmeler dikkat çekicidir. Pişmiş topraktan ve ağız çerçevesi bezemeli olan bu tanrının ağız parçası üzerinde görülen sahnede; parmak izi baskılar daha üste yivler, ağız kenarında ise bir çeşit diş kesimi motif ile süslü ve bu figür tympanon şeklinde uzanan dikey bir çizgi ile iki kısma ayrılır. Elimize geçen şekli ile her iki tarafta da aynı kompozisyonun yer aldığı bu yapıya göre üstte ve ortada bulunan yuvarlak yemliğe doğru uzanan dağ keçileri bunların önünde ise kuşbakışı görünümünde verilmiş dört ayaklı ne olduğu tespit edilemeyen bir hayvan yer almaktadır.

Norşuntepe de Erken Demir Çağı olarak adlandırılan yapı katında bu döneme özgü çok sayıda yatay yiv bezekli çanak çömlek ile çok miktarda Genç Tunç Çağı Çanak çömleklerinin bulunmuş olması bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yapı katında bu iki dönem arsındaki geçiş çağının belirlenmesini güçleştirmektedir.

Bu avlulu köy evlerinde bulunan Erken Demir Çağı keramiğinin yatay yivli bezekli tüm kap ve parçaları oluşturtur. Çoğunlukla deve tüyü, açık kızıl kahve rengi perdahlı veya koyu kırmızı cilalı mallarda fincanlar, çanaklar, küçük kaseler, büyük kaseler ve çift koni şeklinde kaplar yaygındır. Yine bu malzemenin dışında güney terası konutlarının içinde kömürleşmiş bir durumda buğday ve arpa taneleriyle göz bezemeli cam boncuklar ve külden yapılmış çeşitli figürlerde bulunmuştur.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu yapı katı evresine ait mimari tabakada Geç Tunç Çağı ve Orta Demir Çağı malzemelerinin bulunmuş olması höyükte Erken Demir Çağı yerleşmesinin kısa bir zaman diliminde yaşandığını göstermektedir.


Tepecik Höyüğü

Elazığ ilinin 31 km doğusunda bulunan tepecik höyük 17 m yüksekliğe ve 200x300 metrelik bir alana sahiptir. Tepecik höyüğünde yapılan çalışmalarda buradaki yerleşmenin Orta Çağda sonra Demir Çağlarının izleyen Tunç Çağları ve Kalkolitik devre kadar kesintisiz olarak bir kültür gelişimi gösterdiği anlaşılmaktadır.

Daha çok tepe düzlüğünde izlenen I. bin yıl Demir Çağı tabakları höyüğün üst tabaksının oluşturur höyükte 2a1-2 ve 2a3 tabakları Erken Demir Çağına tarihlenmektedir. Erken Demir Çağı tabakasını üstünde bulunan 1c ve 1b tabakaları Orta çağını temsil etmekte olup bu tabakaya ait taş temel duvarları bu tabakanın mimarisini oluşturmaktadır. Ancak bu mimari Orta Çağ mezarlığı tarafından büyük oranda tahrip edilmiştir. Orta Demir Çağı tabakasında ince bir yangınla ayrılan Erken Demir Çağı tabakası üç yapı evresi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan 2a evresi daha çok Son Tunç Çağı İle Erken Demir Çağı arasındaki bağlantıyı yansıtmaktadır. 2a mimarisi çok az bir taş temel duvar kalıntısıyla temsil edilir 2b1 Son Tunç Çağı ile 2a Erken Demir Çağı tabakları ile yer yer yanık izleri ve yanmış kerpiç döküntüleri yer almaktadır. 2b yapı evresi olan Son Tunç Çağı tabakası taş temel duvarlarının varlığı daha belirgindir.

Höyük’te Erken Demir Çağ tabakasına ait yapı evresinde çanaklar ile daha çok kırmızı, bej renkli yivli bezekli çanaklar; küpler, çok kabartma bezekli; bej kil astarlı daha yalın yayvan tabaklar ile daha çok boncuklar bu yapı evresinin buluntularını oluştururlar.

Elazığ/Değirmentepe Höyüğü

Değeirmentepe höyüğü, Elazığ ilinin 22 km doğusunda bulunmaktadır. Doğal bir yükselti görünümüde olan höyüğün kuzey ve doğu kesimleri kazı çalışmaları yapılmadan önce büyük oranda tahrip edildiği için yerleşmenin gerçek ölçüleri bilinmemekle beraber bugümkü ölçüleri kuzey güney doğrultusunda 130 m ve doğu batı doğrultusunda da 120 m kadardır. Höyük bulunduğu ova düzeyinden de 9 m kadar bir yüksekliğe sahiptir.

Höyükteki yerleşmenin MÖ III. binyılla yani İlk Tunç Çağına kadar gittiği yapılan kazılar sonucu ortaya çıkmıştır. Demir Çağı yerleşmesi, höyükten ziyade tepenin doğu ve batısındaki eteklerde yoğunlaşmıştır. Demir çağ dönemi az iki tepe halinde höyükte temsil olunmaktadır. Bu dönem höyükte büyük bir bina ve bu binaya ait odalar ile bu odaların çeşitli evrelerde yıkılmaları ve tekrar onarılmaları; yine bu binaya çeşitli evrelerde yine mekanlar ilave edilmesiyle oluşan demir çağı dönemi dört evrelidir. Bu evreler arasında duvar örme teknikleri açısından bir takım farklılıklar olmakla beraber ilk üç evrede yapılan duvarların daha sağlam ve büyük taşlarla örüldüğü buna karşın son evrede daha zayıf duvarların yapıldığı görülmektedir. Yine buradaki yerleşmenin Demir Çağında bir hayli uzun sürdüğü yapılardaki genel plan değişikliklerinden görmekteyiz. Ayrıca evreler arasında zaman farklılıklarının büyük olduğu anlaşılıyor.

Değirmentepe Höyüğ’ün de bulunan çanak çömlekler benzer özellikler gösteriyor. Höyükteki büyük yapı kompleksinin 1-3 evrelerinde çanak çömlek açısından hiçbir fark yoktur. Dördüncü evrede ise mimarlıkta olduğu gibi çanak çömlek yapımında da bazı değişiklikler izlenmektedir. Değirmentepe kapları tek tipte hamur, içlerine bazen iri bazen de orta büklükte kum katkılı; çark yapımı çok az bir perdahlama, pişme genellikle orta derecede, renk olarak, genelde kırmızı ve kiremit rengindedirler. Şekil olarak çok rastlanan kaseler eski evrede bazen düz dudaklı fakat çoğunlukla bir veya birden fazla paralel yivli ağızlar genellikle içe dönük, dipleri düz veya hafifçe çukur, ender olarak kulplu veya deliksiz kulplu kaseler bulunur. Yeni evrenin kaseleri arasında ise düz dudaklılar ve yivli ağızlıklar bulunuyor. Ayrıca yivli kaseler bazen şerit kulplu bazen de içi dolu çıkıntılı tutamak kulpları bulunuyor.

Çok bol üretilen iri çömlekler eski tiplerinde hafif yükselen düz yada yivli boyunlular, dışa taşan dudaklar varken yeni tipler keskin karınlı ve uzunca boyunlular dıştan uzun dudaklı kürsel gövdeler ortaya çıkmaktadır. Kase ve çömlekten başka düz ve yivli ağızlı tabaklar bulunmaktadır. Boya bezemeleri parçalar çok az buna karşın kabartma ve oluk süslemeli parçalarının sayısı çoktur. Höyük’te Erken Demir Çağ tabakasına ait yapı evresinde çanaklar ile daha çok kırmızı, bej renkli yivli bezekli çanaklar; küpler, çok kabartma bezekli; bej kil astarlı daha yalın yayvan tabaklar ile daha çok boncuklar bu yapı evresinin buluntularını oluştururlar. Erken Demir Çağının tipik genel özelliklerini yansıtan bu keramikler MÖ I. binyılın ilk yüzyılları içine tarihlendirmek daha olası görülmektedir.

Kaleköy Höyük

Kaleköy, Elazığ ilinin 108 km batısında Fırat Nehri’nin doğu kıyısında yer alır. Kale Fırat Nehri doğrultusunda kuzey-güney yönünde 1600 m kadar uzunlukta bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde yer aldığı tepenin doğusu çok sarp ve dik olmasına karşın batısı teraslar halinde alçalmaktadır.

Kaleköy, İlk Tunç Çağ’ından Orta Çağ’a kadar süren bir yerleşmeye sahne olmuştur. Kalede üç evreli Orta Demir Çağ tabakası ve bu Orta Demir Çağ ile Erken Demir Çağ arasında yerleşim olmayan bir dönem bulunmaktadır. Erken Demir Çağ tabakasının altında ise mimarı yapılar ile temsil edilen Geç Tunç Çağ’ı tabakası bulunmakta.

Erken Demir Çağ’ına tarihlenen seramiklerinin yanında Urartu seramik parçaları ile çok renkli bantlı bezekli olan kaplar da bulunmaktadır. Ayrıca Erken Demir Çağ’ına tarihlenen tabakada ocak, dibek taşı, çöp çukuru ile iyi korunmuş bir oda tabanı bulunmaktadır.

İmukuşağı Höyüğü

İmukuşağı Höyüğü Elazığ ilinin Baskil ilçesine bağlı olup ilçe merkezine 56 km uzaklıkta yer alır. Buna karşın Malatya ilinin kuzeyinde ve 26 km uzaklığında yer alır. Tohma Çayının Fırat’a karıştığı kısmın karşı kemsinde konik bir biçimde bugünkü Fırat yatağından 38 m yükseklikte olan höyüğün yatağına bak kuzey ve batısı çok sarptır; güney ve doğu eteklerinde geniş teraslar bulunur. Höyük kuzey güney doğrultusunda 150 metreden fazla doğu batı doğrultusunda 200 m kadardır. Fırat Nehrinin höyüğün kuzey ve batı yönlerine yaptığı yıkım nedeniyle höyüğün günümüze küçük bir bölümü kalmıştır.

Höyükte yapılan çalışmalar sonucu Orta Çağı dan Orta Tunç I dönemine kadar 14 yapı katı belirlenmiştir. Höyüğün doğu kesimi boyunca uzanan taştan bir tahkimat duvarı ile temsil edilen Erken Demir Çağı ve Orta Demir Çağı 6c, 6b ve 6a olmak üzere üç evrelidir.kuzey güney doğrultusunda uzanan bu üç evreli tahkimat duvarları höyüğün tırmanılmaya elverişli doğu ve güney yönlerini kuşatmakta. Bu tahkimat duvarlarından 6c evresi duvarı günümüze iyi bir durumda gelmemiş olmakla birlikte 1.80 m kalınlığında iç ve dış yüzleri irice taşlarla örülmüş ve dolgu malzemesi olarak ta küçük taş ve çakıl kullanılmıştır. Bu duvarın 15-20 m kadarı günümüze ulaşmış bu duvar üzerinde 3.50 ve 4.50 metre aralıklarla destek görevi gördüğü anlaşılan payandalar yer verilmiştir. Bu duvarın kullanılamaz duruma gelmesi üzerine kısmen bu duvarın üzerine gelen bir ikinci duvar inşa olunmuştur. 6b evresi olan bu duvarın 1.75x1.80 m kalınlığında olup iri temel taşları kullanılarak yapılmıştır. Bu taşlar arasında daha çok küçük taşlara yer verilmiştir. Bu duvarda da birleştirici ara malzeme olarak toprak ve çakıl kullanılmıştır. Bu duvarın 40 m kadarlık bir kısmının varlığı günümüze ulaşmıştır. Yine bu duvarın üzerinde de 5.6 m aralıklarla destek çıkıntılarına yer verilmiştir. Bu duvarın üzerinde yer yer bozulmalar meydana gelmesi üzerine 1 m kadar batıda üçüncü bir duvar inşa edilmiştir. 6a evresi duvarının 6b evresi duvarını saf dışı bırakmaya sağlam kısımlarından yaralanma amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu yeni duvar öncekiler gibi Son Tunç II dönemi yangının üzerine kurulmuştur.

Duvar kalınlığının 1.50 m düşürüldüğü 6a evresi duvarı ortalama 0.35X0.20 m boyutlarındaki taşlarla inşa edilmiştir. İlk iki duvardan daha ince ve daha gelişi güzel inşa edildiği anlaşılan bu duvarda iki farklı dolgu tekniği kullanılmış. Bir kısım dolgunun toprak, bir kısmının da özellikle güneyde iri taşlar ve çakılların oluşturduğu görülür.

İmukuşağı 6. yapı katı seramiklerinin büyük çoğunlukla ağır dönen bir çarkta yapılmış olduğu hamurları genellikle kahve renginden deve tüyüne doğru değişen; ince kum ve daha az olarak da saman katkılıdır. Çanak olarak basit ağız kenarları içe dönük ve ağız kenarları ile karın keskinliklerinin arası birkaç sıra halinde yatay oluk yivli bezekliler oluşturur. Çömlek olarak en dikkat çekici unsur olan oluk bezemeli şeklindeki kaplardan meydana gelirler. Karşılıklı çift dikey yada ağız kenarları altında karna inene türde kulplu olabilen bu çömlek türleri çoğu kez kulpsuzdur.

İmamoğlu Höyüğü
İmamoğlu Höyüğü, Malatya ilinin yaklaşık 15 km kuzeydoğusunda ve aynı adlı köyün 500 m kadar güney batısında yer almakta. Höyük doğu-batı doğrultusunda 140 m, kuzey-güney doğrultusunda 150 m kadar boyutlarındadır.

Höyük Erken Roma-Geç Helenistik döneminden İlk Tunç Çağ’ına kadar süren bir yerleşmeye sahne olmuştur. İmamoğlu Höyüğü’nde II. kat Demir Çağ’ı yapı katı olarak tarihlendirilmekte. Geç Tunç Çağ’ı 30 cm kalınlığında bir yangın tabakasının üzerinde yer almakta. Bu yangının Geç Tunç Çağ’ının en son evresinin yıkılışını belgelemekte. Yapılar genellikle dörtgen mekanlardan oluşmakta ve güney ile güneybatı doğrultusunda uzanıyor. Odalarda ocak ve fırınlar bulunmaktadır. Bu katın kültür dolgusu içinde Demir Çağı çanak çömleği ile karışık olarak Geç Tunç ve Orta Tunç çanak çömlek parçalarına da bol miktarda rastlanılmakta. Yine bu tabaka bir küp içinde Tunç Çağı sonu veya Erken Demir Çağ’ının başlarına tarihlenen hiyeroglif yazıtlı bir düğme mühür bulunmuştur. Buna ek olarak bu yapı katında Erken Demir Çağ’ına özgü bir işlik bulunmuştur.

Köşkerbaba Höyüğü
Malatya ilinin 31.6 km uzaklığında yer alan Köşkerbaba Höyük, Fırat Irmağı’nın 100 m kadar batısında yer alır. Höyük Fırat Nehri seviyesinden 37.20 m yüksekliğinde yer alır.

Köşkerbaba’da Roma Çağı kültür katının altında III. Tabaka mimari kalıntıları iki evreli olup taş temel üzerine kerpiç duvarlarla inşa edilmiştir. 250 bir alanı kaplayan bu kompleksin biri büyük diğeri küçük iki depo odasıyla bir mutfak ve geniş bir mekandan oluştuğu, yapıya girişinde kuzey yönünden sağlandığı anlaşılmıştır. Höyükte daha sonra IV. tabaka gelmektedir. 452 bir alanı kaplayan bu tabakanın mimari kalıntıları da temellerinde taş, duvarlarında kerpiç kullanılarak inşa edilmiş bir yapı kompleksi bulunmakta. Yine bu yapı kompleksine girişinde büyük bir olasılıkla kuzey kesiminde yani Fırat yönünde olduğu, höyüğün bu kesiminde taşlarla örülmüş bir duvarla desteklenmiş bir rampadan anlaşılmaktadır.

Kare planlı bir odanın doğu ve güneyine yerleştirilmiş dikdörtgen planlı mekanlardan oluşan bu yapının damının düz olduğu ve 75 bulan geniş odanın tavanının taşıması için de ahşap direklerin kullanıldığı in-situ olarak bulunan taş kaidelerden anlaşılmıştır. Birbiri üzerine inşa edilen bu yapı komplekslerinde ele geçilen tüm ve parçalar halindeki çanak çömleklerden IV. mimari tabakanın başlangıcı Malatya bölgesinin yerel Erken Demir Çağ’ına kadar gittiği, onu takip eden ve bir yangın enkazı üzerine kurulmuş olan iki evreli mimari kompleksinin de Urartular’a ait olduğu saptandı. Bu tespitte öncelikler göbeklerine kadar toprağa gömülü bulunan küplerden, -Anadolu’da Urartu yerleşmelerinde görülen ve Urartular’a özgü bir özellik örneğin; Çavuştepe, Ayanıs Kale’leri vs.- ayrıca bu tabakada ele geçen Urartu saray keramiği bu bilgileri doğrulamakta. Yine Urartu Krallığı’nın M.Ö. VIII. yy. bu bölgeye yerleşmeye çalıştığını biliyoruz. Habibuşağı’nda bulunan Urartu Kralı II. Sarduri’ye ait çivi yazılı kitabede Sarduri’nin bu bölgeye geldiği ve birçok yerleşmeyi tahrip ettiği yine Arslantepe’yi kendisine vassal kıldığı ve ilk kez Fırat Nehri’ni kendisinin geçtiğini belirtmekte. Büyük bir ihtimalle Fırat’ı geçerken de bu bölgeyi güvenlik altında tutmak için de Köşkerbaba’da varolan yerleşmeyi tahrip ettiği ve bunun üzerine yeniden burada bir kale inşa ettiği anlaşılmakta.

Köşkerbaba’da bulunan depo odasında göbeklerine kadar toprağa gömülü vaziyette depo küplerinin varlığı anlaşılmıştır. Bu küplerin üzerinde düz dudaklı ağız kenarları veya ağız kenarları altında ve gövdelerinin üzerlerinde baskıyla yapılmış halat türü bezekler vardır. Bu küpler arasında küçük boy çanak çömleğe de rastlanmakta. Bu kaplar iki grup oluşturur. Birinci gruba asimetrik gövdeli ve boya bezekli olanlar ile ikinci grubun üzerine yatırılarak kullanılan askos tipi mataralar oluşturur. Ayrıca küpler arasında diğer keramik parçaları genellikle orta irilikte kilden, mineral katkılı çarkta yapılmış; hamurları renginde astarlı, zayıf perdahlı pişirilmeleri yetersiz olduğu içinde renkleri genelde siyahımsı kırmızı, bej veya kahverengi tonlarındadırlar. Çanaklar düz ağız kenarlı yuvarlak kenarlı ve halka dipli ayrıca üst kesimleri oluklarla veya boya ile bezekli ki bunlarda bezekler kırmızı veya kızıl kahve renkle, bej renk astar üzerine gerçekleştirilmiştir. Çömlekler de gövdelerinin üst kesimleri oluklarla bezenmiştir. Bu tür Erken Demir Çağ’ı keramiğinin Orta Demir Çağı içinde bulunması ve bunların içinde M.Ö. 8. yy. öncesinde bulunmayan askos gibi iki tür kap bulunması bunları Orta Demir Çağ’a tarihlendirmektedir.

Pirot Höyük
Pirot Höyük, Malatya ilinin 42 km doğusunda Fırat Nehri’nin hemen güney kıyısında bulunmakta. Çift konikli bir höyük olarak bilinen Pirot Höyük İkiz Höyük adıyla da anılmaktadır. Doğu konik dik ve yüksekliği 25 m kadar, batı konik ise daha alçak yayvan ve geniş bir tabana sahiptir.

Pirot Höyük’te Erken Demir Çağ III. yapı katı olarak karşımıza çıkmaktadır. III. yapı katında yan yana iki oda açığa çıkarılmıştır. Doğudaki odanın iki katlı, ikinci katı taşıyan orta kiriş ağaç dirseklerle taşınmakta. Çok şiddetli bir yangınla buradaki yerleşim son bulmuştur.

Bu yapı katında bol miktarda pişmemiş topraktan yan yüzleri iç bükey olan silindir biçimli ağırlıklar büyük bir küp içinde kulplu bir adet çift kulplu çömlek bulunmuş. Bu seramikler genellikle pembemsi açık kahverengi veya açık kahverengimsi bej renkte hamur mika ve bitkisel katkılıdır.

Habibuşağı Kalesi
Habibuşağı, Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Fırat Nehri’nin sol kıyısında kurulmuş eski bir yerleşim birimidir. Eski adı İzolu veya İzoli olarak geçen yöre bugün Yazılıkaya Tepesi olarak bilinmektedir. Habibuşağı’ında yer alan kale köyün hemen güney batısında yer almaktadır. Kalenin Fırat Nehri’nde yüksekliği yaklaşık olarak 84 m, köy yönünden tabandan yüksekliği 61 m kadardır. Habibuşağı’nda kalenin yaklaşık 300 m kadar kuzeydoğusunda nekropol alanı yer almaktadır.

Habibuşağı Kalesi sarp kayalıklar ile çevrili; özellikler güney yönünde küçük düzlükler doğal bir sur görevi görmekte, kalede biri kuzeyde diğeri de güney yönünde olmak üzere merdivenli iki tünel bulunmaktadır. Kaleye kayanın yüzüne işlenmiş kaya basamaklarıyla ulaşılmakta. Kalede bulunan anıtsal II. Sardur yazıtı kayalığın güneydoğusunda bulunmaktadır. Kaledeki çalışmalarda ortaya çıkarılan seramikler daha çok Erken Demir Çağ’ı karakteri göstermekte. Aşağıda nekropol alanı ile değerlendireceğimiz bu keramikler kalenin Erken Demir Çağ’ında yerleşmeye sahne olduğu ve Urartu Kralı döneminde de bu iskanın devam ettiğini bize göstermektedir.

Kalenin 300 m kadar kuzeydoğusunda bulunan nekropol alanında toprak içine açılmış çukurlara yerleştirilmiş, etrafı ve üzeri toplama taşlarla tamamen örtülmüş urne tipi gömüler ortaya çıkarılmıştır. Habibuşağı nekropolünde urnelerin ağzı ters çevrilmiş bir çanakla kapatılmıştır. Nekropolde urne olarak kullanılan kaplar farklı formlardadır. Ağızlarına kapatılan çanaklarda dahil bütün bu kaplar cidarlı, kalın çok az iri taneli kum ve mikalı, açık kahverengi ve açık kırmızı kahveye varan renklerde hamur özelliğine sahipler. Bu kaplar pişmiş topraktan elde yapılmışlardır. Urneler de dahil kapların hepsi elde yapılmış olmalarına rağmen çarktan çıkmış dengeli ve yüzeylerinin düzgün oluşları ile dikkat çekerler. Altıntepe, Dilkaya, Adilcevaz ve Van-Altıntepe’den de çok iyi tanıdığımız bu tip ölü gömme geleneği Urartu Krallığı’nın ölü gömme geleneğinin tipik bir örneğini bize göstermektedir. Ancak bu urnelerin gerek kendileri ve gerekse de ağızlarına kapatılan kaplar ile diğer keramikler form itibariyle ve özellikle ağız kenarlarının altındaki tek veya daha fazla sayıdaki paralel yiv sırasıyla Erken Demir Çağ’ının geç bir döneminde yapıldıklarına işaret etmekte. Yine de ağız kenarları altındaki yatay yivlerin Orta Demir Çağ’ında da kullanıldıkları da yadsınmayacak bir durumdur. Ancak Habibuşağı Kalesi’nin Geç Hitit Malatya Krallığı döneminde iskana sahne olduğu ve daha sonra kalede bulunan Urartu Kralı II. Sardur yazıtından anlaşıldığı kadarıyla Urartu Krallığı döneminde II. Sardur zamanında (M.Ö. 765-733) bu krallığın egemenliğine girdiğini anlıyoruz.

Tille Höyük
Tille Höyük Adıyaman ilinin 60 km doğusunda Kahta ilçesinin ise 30 km uzağında Fırat Irmağı’nın doğusunda yer alır. Höyük bugünkü adı Geldibuldu olan köyün (Tille) hemen kuzeyinde bir dere yatağının kıyısında yer alır.

Tille’deki yerleşmenin Erken Demir Çağı’ında başladığı ve Neo-Hitit dönemi boyunca da (M.Ö. 9. ve 8. yy.lar Kummuh Krallığı Dönemi) II. Sargon’nun M.Ö. 708 yılındaki zaptına kadar devam ettiği anlaşılmıştır.

Höyüğün Erken Demir Çağı’nda yoğun bir iskana sahne olduğu anlaşılıyor. Yerleşim bir çevre duvarı ile korunmuş ve bu duvarın varlığı höyüğün kuzey tarafında daha belirgindir. Bu dönem yapıları ana geçit ve cadde yerleşimi doğudan batıya uzanmakta, giriş bir kapı ile sağlanmakta ve girişin iki yanında karşılıklı çift payanda bulunmakta. Kuzeye doğru höyüğün kenarı boyunca uzanan veya çok yakınında geniş bir çevre duvarı uzanmakta idi. Bu yapının içinde çeşitli boyutlarda odalar bulunmakta. Yapıların duvarlarının çoğu tamamen kerpiç tuğla ile inşa edilmiş ve bazılarının tabanlarında döşeme olarak taş kullanılmıştır. Bu yapı katının bir yangın ile sona erdiğini önemli miktardaki kömürleşmiş hatıl malzeme göstermektedir. Erken Demir Çağı tabakasını takip eden ve felaketle sonuçlanan yangın görünüşe göre girişin çevresinde ve etrafındaki odalarda yoğunlaşmıştır.

Tille Höyük’te el yapımı siyah perdahlı, emzik ağızlı, kulplu ve gövde kısmı üzerinde çıkıntıları olan kaplarla ve erken döneme tarihlenen demir objeler bulunmuştur. Höyükte bulunan çanak çömlekler M.Ö. 1250-1150 yılları arasında tarihlenmekte.

Lidar Höyük

Şanlıurfa ilinin Bozova ilçesine bağılı, Fırat’ın sağ kısımda bulunan Lidar Höyük kapladığı alan itibarı ile 200X 240 m olup doğudan batıya doğru meyil gösteren tepenin üst yüzeyi 100X100 m dir. Fırat kıyısı boyunca kuzey doğudan güney batıya yayılan yerleşme teraslar 650 m üzerinde uzunluğa sahip iskan edilmiş bir alan oluşturur.

Lidar höyük de Erken Demir Çağını temsil eden kompleks kesintisiz stratigrafik bir yapılaşma gösterir. Buradaki yapılaşma çanak çömlek tipilojisindeki farklılaşmaya izin verir. Lidar da Erken Demir Çağında hala Geç Tunç Çağı Çanak çömleği kullanılmaya devam etmiştir. Burada IV ve V tabaklarda görülen Erken Demir Çağı Geç Hitit yapı kompleksi için de görülür. Buradaki çanak çömleğin bu bölge de görülmekle birlik de yerel yapım olarak değerlendire biliriz

 
Toplam blog
: 137
: 1141
Kayıt tarihi
: 14.12.07
 
 

Aklımda sevdiğim şairlerden mısralarla yürüyorum. Yürümeyi unutmuş ve yeniden öğrenen bir çocuk gibi..