Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Doğunun musibetle imtihanı

Doğunun musibetle imtihanı
 

Deprem sonucu kendi üstüne çökmüş bir yapı


Nasıl başlayacağımı bilemiyorum.

Bu duruma, "Doğunun musibetle imtihanı" demek uygun düşer mi, onu da bilemiyorum.

Doğu, batıyla birlikte yıllardır terör belâsından çekiyor. Belki neler olup bittiği bize tam yansımıyor ama kanaatimce terör, doğuyu batıdan daha fazla yoruyor. Zira o bölgede insanlar, PKK tehdidi altında yaşıyor. Başlarına belâ gelmesin diye talimatlara uymak zorunda kalıyor.

Esnaf, tüccar, zanatkar, her olayda veya uyarıda mecburen kepenk kapatıyor. Çünkü istenileni yapmadığında başına nelerin geleceğini biliyor. İhtiyaç sahipleri çarşıya çıkıp gönül rahatlığıyla alışveriş yapamıyor. Hafta sonu geldiğinde asker veya memur bir yerlere gidip, yemek yiyemiyor. Bu durum lokantacı, çaycı vs. esnafını etkiliyor.

Demek istediğim doğu, yıllardır terör belasıyla boğuşuyor. Derken, dün bir deprem oluyor ve bölge, farklı bir felaketle, "yani yeni bir imtihanla" karşı karşıya geliyor. Erciş merkezli bu deprem, Van ve çevresinde büyük hasara ve can kaybına sebep oluyor. Yer aniden sarsılmaya başlıyor, binalar sallanıyor, insanlar kaçışıyor, bazıları ise, enkaz haline gelen yapıların altında kalıyor. Korku, panik, acı, umutsuzluk ve ardından gelen feryat her yanı sarıyor.

Durum hem çok vahim, hem de dehşet verici.

Vahim çünkü, yıkılmış binaların altında kurtarılmayı bekleyen insanlar var.

Dehşet verici çünkü, ekrana yansıyan görüntülerde bina diye bir şey yok. Karşımızda, üstüste yığılmış sandviç biçiminde katmanlar var. Ağır beton kütleleri kırmak, demirleri kesmek, parçaları taşımak, sonra da açılan dehlizden kazazedelere ulaşmak o kadar zor ki! Hatta adeta, imkansız gibi. Yetkililer ve diğer insanlar imkansızı mümkün kılmak için didiniyorlar. Enkazın altında kurtarılmayı bekleyenlere ulaşmaya çalışıyorlar.

Hangi uzman kişi, hangi yöntemi ve hangi tekniği kullanırsa kullansın, bu yığınların arasında kurtarılmayı bekleyen insanların tümü maalesef kurtarılamayacaktır. Bu hüzün veren ve iç burkan bir durumdur.

İnsan, bir binanın katlarının birbirinin üstüne çöktüğünü görünce, ister istemez düşünmeye başlıyor. Bu binaya kim ruhsat vermiş, planını kim çizmiş, hangi müteahhit ve hangi usta yapmış, oturma iznini kim onaylamış diye merak ediyor.  

İçinde huzurla oturmak için, büyük paralar harcayarak inşa ettiğimiz veya satın aldığımız meskenimiz nasıl oluyor da bizim veya ailemizin mezarı haline geliyor? Japonlar deprem esnasında evlerine koşarken biz neden panik içinde sokaklara kaçıyoruz?

Çünkü evlerimize güvenmiyoruz. Çünkü biz birbirimizi iyi tanıyoruz. Ustamızın, mühendisimizin, belediye fen işlerimizin, müteahhidimizin ve alacağı rüşvetin miktarından başka bir endişesi olmayan bürokratımızın ne mal olduğunu biliyoruz. Dürüst görev yapanlar tanımlamamın dışındadır ve onlar her zaman saygıdeğerdir.

1999 Gölcük depreminden sonra devlet, inşaat konularını oldukça ciddiye aldı. Yapı ve oturma ruhsatı için bazı şartları yerine getirmeyi mecbur kıldı. Kurulan büyük tesislerde kaliteli beton üretilmesini sağladı. Böylece inşaat sektörünü, baştan savma işlere imza atan betonculardan ve kolon harcını kürekle karıştıran ustalardan kurtardı. Ancak, görüntülere bakılırsa, zihniyetimizde bir değişiklik olmadı. Demek, aynı kafayı taşımaya devam ediyoruz.

Dün, Erciş/Van civarında meydana gelen, büyük hasara ve can kaybına sebep olan depremde yıkılan binalardan biri henüz beş yıl önce yapılmış! Ayrıca, söylentilere göre harap olan binalardan bazıları devlete aitmiş. Bu bize, ahbap çavuş ilişkilerinin elan sürmekte olduğunu, "boş ver yahu bişey olmaz" felsefesinin hala geçerliliğini koruduğunu gösteriyor. Anlaşılıyor ki, kirli işler sürüyor, bu yüzden yeterli denetim ve kontrol yapılamıyor, yapılsa bile (hatır için) görmezden geliniyor.

Artık, depreme dayanıklı, güvenli binalar yapmanın mümkün olduğunu biliyoruz. Eğer bir yerde, 1999 yılından sonra inşa edilen bir bina, deprem nedeniyle yıkılmış ve içindeki insanlar hayatını kaybetmişse, bu yapıda kesinlikle bir ihmal veya suistimal sözkonusudur. Bunu ilâhi takdire falan bağlayamayız. Çünkü İslâm peygamberi, "Önce develerinizi sağlam kazığa bağlayınız. Ondan sonra Allah'a tevekkül ediniz" buyurmuştur.

Bu durumdan, çöken yapının müteahhidi, ustası, sorumlu mühendisi, bağlı bulunduğu belediyenin fen işleri müdürü sorumlu tutulmalıdır. Hepsi toparlanıp, insan hayatına kast amacıyla teşekkül oluşturmaktan, yani toplu halde cinayet suçu işlemekten yargılanıp cezalandırılmalıdır.

Dayanıksız inşaatlarda eli veya emeği olanlara şunu söylemek istiyorum. Acaba bu binaların altında kalıp çıkarılmayı bekleyen, yaşıyor oldukları halde kendilerine ulaşılamadığı için hayatlarını kaybeden veya ezilerek ölen kişilerin varlığını duyduğunuzda yüreğiniz sızlıyor mu? Bu işler karşılığında aldığınız meşru ya da gayri meşru paralar sayesinde sofranıza koyduğunuz nimet boğazınıza takılıyor mu?

Yaptığınız binanın enkazı altında yiten canların vebalinin üzerinizde olduğunun, kıyamet günü bunun hesabını vereceğinizin farkında mısınız? Hiç sanmıyorum. Eğer içiniz sızlasaydı, helali haramı düşünseydiniz ve hesap gününe inansaydınız bu kadar ihmalkâr davranmazdınız. Görevinizi adam gibi yapardınız.

Umarım bu hepimize bir ders olur. Hala ağalık, paşalık, ünlülük gibi sıfatların ardına sığınarak kuralları delenler, ilgililerin zaafını kullanarak derme çatma hayır işleri yapanlar, boşverciler, gelirine haram bulaştırmadan rahat edemeyeler umarım, tabiat yasalarının hatır için değişmediğini artık iyicene görmüşlerdir.

Sosyal statünün, rastgele inşa edilen hayratın depremler ve diğer felaketler için bir anlam ifade etmediği, meydana gelen afetlerin bir gün rüşvetçileri ve boşvercileri de bulabileceği unutulmamalıdır. İnsan görevini, işini noksan ve eksik yapmamalı, üç kuruş fazla masraftan kaçmamalı ki, terör örgütü üyeleri gibi, "musibetle imtinanın nesnesi" olmasın. Çürük inşaat yaparak insanların ölümüne sebep olan kişi kanaatimce, katilden daha az suçlu değildir.

Bu vesileyle, deprem felaketinde hayatlarını kaybeden kardeşlerime Allah'tan rahmet, ailelerine, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyor, milletimizin bu ortak acısını paylaşıyor, bir daha böyle felaketlerle karşılaşmamayı can-ı gönülden temenni ediyorum. İnsanlarımız ve tüm insanlığı her türlü felaketten esirgemesi için Rabbime dua ediyorum.

Resim: birgun.net
    

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..