Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '13

 
Kategori
Öykü
 

Doktorları, Öğretmenleri niye döverler ?

Doktorları, Öğretmenleri niye döverler ?
 

gazetelerden


Hastanede, dört kişilik koğuşta, sağ kolu ile sol bacağı tavana asılı, yatmaktaydı Mırtaza. Kafası da çenesinin altından bağlanmıştı. Bir gözünün altında ve üstünde patlıcan renginde morluklar vardı. Burnu da, sağa doğru kayık gibiydi birazcık. Kı....ın bir tarafında da bir otomobilin kontak anahtarıyla açılmış, bir delik vardı, kimseye göstermediği.

Bir haftadan beri yatmaktaydı, Mırtaza.

Tek tük arkadaşları ziyaretine geliyorlardı. Kimisi “Beh! Tüh! yazık olmuş adamcağıza…” gibi sözlerle, bilgiçlik yapmaktaydılar. Kimileride, “ulen sana ne, sana mı düştü, ona buna karışmak…“ gibi laflarla, kendilerinin birçok işi, doğru yaptıklarını ima etmeye çalışıyorlardı çevredekilere.

Mırtaza’nın arkadaşlarından birisi, çekip bir sandalyeyi, oturdu Mırtaza’nın başına. Gerçekten ne olduğunu öğrenmek için, sorular sormaya başladı. Mırtaza, yatmaktan iyice sıkılmıştı. Arkadaşının kendisiyle ilgilenmesinden, memnun kalarak başladı anlatmaya. Çenesini de biraz antreman yaptırmak istiyordu. Bir haftadan beri konuşmadan beklemek kolay mı?

“Ule arkadaş bir rüya gördüm. Başıma bu felaket geldi” dedi.

Arkadaşı atıldı.

“Mırtaza, insanı rüyasında bu hale getirirler mi hiç? Galiba kafayı sıyırdın sen.”

Mırtaza atıldı birden;

“Yok len! Kafamızdan darbe aldıksa, sıyırdık mı oluyor? Benim aklım başımda. Bak dinle anlatayım.”

“Anlat bakalım.”

“Üç kişi gördüm rüyamda. Üçü de beyaz elbiseliydi. Üçü de doktormuş. Birinin sağ gözü diğerinin sol gözü patlaktı. Ötekinin de, burnu kırıktı. Sordum kendilerine, bu ne haldir diye. Trafik kazası mı geçirdiniz? Dedim. Sol gözü patlak olan dedi ki; ‘ben doğum uzmanıyım. Bir doğum yaptırdım.’ Bebeğin babası sordu. ‘Kız mı erkek mi?’ diye. Bir kızınız oldu dedim. Adam, ‘ulen benim karıya niye erkek doğurtmadın?’ Diye kükredi. Hiç anlamadım. Sol gözüme bir patlattı…”

“Vay şe....siz. Vay! Ulen! Eşine ne koyduysan o çıkar. Erkek koysaydın, erkek bebek çıkardı. Kız koymuşsun, elbette kız çıkacak. Töbe! Töbe! Kötü konuşturacaklar şimdi beni! Şe...iz herife bak ya! Vah! Doktoruma vah! Sonra Mırtaza?”

Mırtaza devam etti;

“Sağ gözü patlak doktora sordum. Seksen beş yaşında, yürüyemeyen, soluğu kesilmiş bir ihtiyar getirmişler, karşısına. Adam zaten ölmüşmüş. Doktor bakıp, ‘bu adam buraya gelmeden ölmüş deyince,’ oğlu kükremiş. ‘Babamı sen öldürdün’ deyip doktorun sağ gözünü patlatmış.”

“Vay adi herif! Ne oluyor bu insanlara ya! Doktorlar yaşatmak için var, memlekette. Millet, doktorları öldürme peşinde. Senin babanı, benim babamı niye öldürsün doktor? Eeeeee?”

“Sonra araştırmışlar. İhtiyara çocukları zaten bakmıyormuş. Açlıktan ölmüş adamcağız. Hele o yumruk atan, bütün mal varlığını yemiş, bitirmiş yaşlı adamın. Babam deyip bakmamış bile, gaddar evlat. Suçu yükleyivermiş doktora. Şişirmiş gözünü doktorun.”

“Ulen ortalık itten çakaldan geçilmez oldu be! Eeee burnu kırık doktoru, kim o hale getirmiş?”

“O garibim, çocuk doktoruymuş. Ateşler içinde, bir çocuk getirmişler. Doktor çocuğu soymalarını istemiş. Hemşireler çocuğu soymaya başlamışlar. Ancak elbiseyi çıkaramamışlar. Doktorda, elbiseyi makasla kesmiş. Çocuğun ateşini düşürmek için gereğini yapmaya başlamış. Çocuğun babası, ‘sen bebek elbisesi kaç lira biliyor musun? Niye kestin elbiseyi?’ diyerek, doktorun burnuna yapıştırmış yumruğu. Arada birde hemşireye patlatmış. Doktor burnu kırık halde, yinede çocuğun ateşini düşürmüş. Teslim etmiş annesine. Hemşireye de dudağından estetik yapmışlar.”

“Mırtaza, bu nasıl rüya ulen? Böyle bir şey olmaz yahu! Senin k...ın, yorganın dışında kalmış galiba! Sen aşağıdan hava alınca, böyle rüyalar görmüşsün. Yok rüya değil bu, kabus, kabus!”

“He valla olmaz. Olmaz da… Açıkta kalan bir tarafımda yok. Gırgır geçme ya!

Açıkta kasam ne olur, görmüyon mu kalorifer cayır cayır yanıyor. Rüyamda gördüm ben bunları, Pire Limanı’da gördüm doktorları. Pire’de bir hastanede, olmuş bütün bu olanlar. Dayak yemiş doktorlar…”

“İyi saçmalıyorsun ya! Senin aklın gelip gidiyor. Sen Türkiye’desin oğlum. Bak burası Çanakkale. Bak pencereden Kepez Limanı görünüyor. Pire Limanı değil gördüğün. Senin beynin cılıdı mı ne? Ne işin var Yunanistan’da? Başkada rüya gördün mü?”

 “Üçte öğretmen gördüm. Birisinin kolu, diğerinin bacağı kırıktı. Diğerinide kadınlar dövmüş. Selanik’te bir okulda çalışıyorlarmış üçüde.”

“Hayda, adama bak! Çakıldı kaldı Yunanistan’da. Simdi de Selanik’e geçti. Şimdi Atatürk’ün evinde de yattım demesin de! Eeeee! Öğretmenlere ne olmuş?”

“Öğretmenin birisi matematik öğretmeniymiş. Bir öğrencisi, düşük not almış. Çocuk sülalesiyle gelip okulu basmış. ‘Sen nasıl düşük not verirsin’ diyerek, öğretmenin kalem tutan elini kırmışlar.”

“Hayda! Yahu çocuk çalışsın. Yüksek not alsın. Çalışmazsan kırık not alırsın elbette. Suçu öğretmene yükleyivermek kolay iş olmuş günümüzde. İyi not alırsan, ben aldım. Kötü not alırsan öğretmen verdi. Bu ne iştir, anlaşılır gibi değil? Biz düşük not aldık mı utanırdık, eve giremezdik.”

“Utanma kalmadı memlekette. Herkesin ar damarı çatlamış. Öğretmenin sorduğu soruları görsen gülersin. 8.sınıf çocuğu sınıf geçsin diye ‘yüz liranın dörtte üçü kaç liradır?’ diye sormuş. Çocukta imtihan kâğıdına yazmış. ‘Salak öğretmen, niye böyle zor soru soruyorsun?’ diye. Ya!”

“Yorum yapmıyorum Mırtaza. Utandım vallahi! Şimdi basacam küfrü, hastanede ayıp olacak. Ya öteki öğretmene ne olmuş?”

“Bacağını kırdıkları öğretmen, bahçe nöbeti sırasında bir öğrenciye, kafeye gitmesi için izin vermemiş. Çocuğun kafedeki arkadaşları da gelip, öğretmenin bacağını kırmışlar. Hepsi bu!”

“Diğer öğretmeni kadınlar nasıl neden dövmüş. Merak ettim valla.”

“O iş biraz komik olmuş. Öğrencilerin anneleri bir takım olmuşlar. Her gün sabah geliyorlarmış okula. Ders bitiminde gidiyorlarmış. Sınıfın kapısında bekleşip duruyorlarmış. Bir gün öğretmen bu durumdan bıkmış. Kadınlara “gidin evinize ev işlerinizi yapın. Çocuklarınız kir içinde çocuklarınızın elbiselerini yıkayın temizleyin…” demiş. Yok diyememiş. Bütün kadınlar, anında yıkmışlar öğretmeni yere. Durum malum…”

“Mırtaza, hep Yunanistan’da mı oldu len bunlar? o zaman Yunanistan göçmüş len! Ahlak kalmamış Zeus’un torunlarında…”

“Ya ben rüyamda öyle gördüm. Bir İstanbul’a geliyorum rüyamda, ardından birdenbire gidiyorum Yunanistan’a. Hep bu insanlar, Pire Limanı’nda karşıma çıkıyorlar. Bazen de, Galata Köprüsü’nde görüyorum dayak yiyenleri. Kafam iyice karışıyor, şaşırıyorum. Daha sonra, Atina’da üç imam gördüm.”

“Hadi neyse! Bu imamları gördüğün rüyanda ‘hayır’ olsun. Kesin imamları, Türkiye’de görmüşsündür. Yunanistan’da papazlar bulunur da. İnşallah imamların başına bir şey gelmemiştir. İmamlar papaz filan olmamıştır.”

“Gelmez mi hiç gelmez mi? İmamın birisinin başına beş dikiş atmışlar. Birisinin çenesi kaymış, yumruktan. Birisinin de dişlerini avucuna vermişler.”

“Vay anasını be! Bu imamlar ne suç işlemişler?”

“Gariplerim deniz kenarında bir oturağa oturmuşlar, denize bakıp düşünüyorlardı. Bak, bu imamları da Pire Limanı’nda gördüm ben. Ağızlarını açıp konuşmuyorlardı. Ağzında dişleri olmayan hiç konuşmadı zaten. Çenesi sağlam olan, diğer iki imamın başına gelenleri de anlatıverdi bana.”

“Eeee sende anlat hadi. Lafı uzatma Mırtaza. Merak ettim iyice. Pire Limanı’nda imamlar… Olamaz böyle bir şey! Sen kafayı iyice sıyırdın len!”

Mırtaza sinirlendi. Askıda olmasaydı, çoktan binecekti arkadaşının tepesine.

“Hasta adamla alay etme! Canımı sıkma benim! Ben, kemikten başka bir şey sıyırmam. Kemikte etli olacak. Kafayı hiç sıyırmam. Benim kafa sağlam! Kafamla alay etme benim! Kafasında beş dikiş olan imam, mahallede ölen birisinin salasını vermiş. Ölen adamın oğlu, ‘salayı kısa kestin. Zengin birisi olsaydı uzun uzun sala verirdin. Haksızlık ediyorsun adamına göre muamele yapıyorsun’ deyip, imamın kafasına, rahleyi patlatmış.”

“İnanmam, olamaz!”

“İster inan, ister inanma! Çenesi kaymış imamı da, emekli bir imam pataklamış. Bir cenazeyi kaldırırken, imamlar parayı paylaşamamışlar. Emekli iman diğerine ‘sen çalışıyorsun, paran yeter sana, ben alayım parayı, emekli parası yetmiyor bana,’ demiş. Sonuç ortada.”

“İmamlar Savaşı desene! Allah ıslah etsin herkesi. Bilhassa Yunanistan’ı. Dişlerini niye dökmüşler öteki imamın?”

“O imamın durumu gülünecek bir şey. İmam namazda sure okurken, elifi uzatmış. Cemaatten birisi ‘imam efendi yanlış okudun’ demiş. ‘Elifi uzatmayacaksın.Kısa okuyacaksın kısa! Namazımız kabul olmaz’ diye diretmiş. ‘Elif uzatılacak! Yok, kısa okunacak’ derken, imamı elif gibi uzatmışlar. Adam sülalesiyle saldırmış, imam efendiye.”

“İmama karışılır mı hiç? Adam doğru bilip okumasa imam yaparlar mı hiç? Ayıp yahu!”

“Hem sonra imamın dişlerini kıran adamın, eğitimsiz dini bilgi yönünden, boş birisi olduğu anlaşılmış. Olan imama olmuş.”

“İyi ki imamı Yunanlılar dövmemiş. Savaş çıkardı valla. Ben bile giderdim savaşa.”

“Rüyamda gördüm, ben bütün bunları yahu! Ne savaşı be! İmamlar, bir İstanbul’a gidiyorlar, bir Atina’ya geliyorlar. Anlayamadım valla. İmamları, kimin dövdüğünü nerden bileyim. İmamlar anlattı bana bunları. Bende sana anlattım. Ben elçiyim sadece.”

“Hay senin gibi elçi… Töbe! Bana bak Mırtaza, atıp tutup durma. Doktorları, öğretmenleri, imamları görmüşsün. Hepsi dayak yemiş. Başka dayak yiyenlerde vardır ya.Hiç mi senin yanına sağlam adam gelmedi? Yunanistan gergin şimdi, ekonomisi bozuk olunca, insanlar şiddete başvuruyor haliyle. ‘Olabilir bu işler’ demek hoşuma gitmiyor.  Sen kendi yediğin dayağı anlat bakalım. Sana ne oldu? Sende hiç sağlam bir yer yok. Seni daha beter etmişler, haberin yok. Başkalarını anlatacağına, kendini anlat hele.”

“Benim ki daha değişik bir şey. Ben Pire Limanı’nda denizin kenarına üç genç gördüm. Sigara içiyorlardı. Bende limandaki Türk gemilerine seyrediyordum. Gençlerden birisi sigarasını denize attı. Dayanamadım, ‘sigaralarınızın izmaritlerini denize atmayın lütfen. Deniz kül tablası değil’ dedim. Gençlerin üçü birden, döndüler bana, bir giriştiler, hiç anlamadım. Ağzıma yerlerden topladıkları sigara izmaritlerini bile teptiler. Ağzımı kül tablası yaptılar. Konuşmadılar hiç. Beni dövenler ‘Yunanlı mı Türk mü’ kim olduklarını anlayamadım. Ben Pire Limanı’ndaydım. Şimdi Çanakkale’de hastanede yatıyorum.”

“Seni pireler keneler yesin Mırtaza! Ya Çanakkale nere, Pire nere? Sen dayak yediğin yeri karıştırıyorsun galiba. Senin kafa iyice sarsılmış. Bilgiler dökülüyor yerlere. Sil kafandan, Yunanistan’ı. Pireyi keneyi unut ya!”

“Niye karıştırayım ya! Niye unutayım, pireyi deveyi. Yunanistan’da oldu bütün bunlar işte. Ben ne söylüyorsam doğrudur. Bak pire bir hayvan, tamam. Aynı zamanda Yunanistan’da bir liman kenti. Yalan mı? Benim adım Mırtaza! Bana Mırtaza Kıytırık derler. Ben karıştırmam! Benim aklım başımda. İyice attırmayın benim tepemi.”

“Bal gibi karıştırıyorsun. Senin dediklerinin Yunanistan’da olması mümkün değil. Sen iyi düşün. Birde rüya müya deyip bizi uyutmaya çalışma! Senin kafanda, tepe mepe kalmamış. Düzlenmiş senin kafa. Bir hunisi eksik.”

“Hadi len! O zaman Bulgaristan’da olmuştur.”

“Haydaaaa! Hadi Mırtaza, geçmiş olsun. Ben seninle uğraşamam. Bir daha Pire Limanı’na gitme. Yoksa ikinci gidişinde kulaklarını keserler. İkinci kez sünnet olma ihtimalinde var. Sen buradan ayrılma. Memleketini, Çanakkale’yi terk etme. Kendine iyi bak Mırtaza.”

Murtaza, yatakta kıpırdandı. Tavana asılı, kolunu ayağını oynattı. Derinden inlemeye başladı. Birdenbire;

“Antonis Samaras, ziyaretime gelecekmiş. Rüyamda gördüm, hazırlıklı olun” diye bağırmaya başladı.

Yan tarafta yatan, kolunda serum bağlı Osman Dede, Mırtaza’ya dönüp;

Ben buradayım Mırtaza, ‘Anteni Samanas’ benim. Hadi uyu, hadi uyu! deyip,

“Bu ‘anteni’ kim oluyo yahu?” Diye de sordu Osman Dede..

Koğuştakiler, salıverdiler kendilerini. Koğuşun içi kahkahadan inledi. İçeri giren hemşire bile şaşırdı bu duruma.

Mırtaza, son söylenenleri, gülüşmeleri duymadı bile. Çenesini çok yorduğundan, gözleri kapanıp gitti. Yeni rüyalar görmeye başladı bile. Arkadaşı, yorganı çekti yavaşça, Mırtaza’nın kı...ı iyice örttü. Hemşirenin işaretiyle, ayrıldı koğuştan.

Belki de Pire Limanı’n da, gençlerden intikamını almaya başlamıştır Mırtaza.

 

 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..