Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Dokunmayın bana...

Dokunmayın bana...
 

Fotoğraf: 18. Osmanlı Sultanı İbrahim. Namı diğer Deli İbrahim...


Bugün dokunmayın bana… Dokunmayın!...

Sabah, pürneşe kalktım yatağımdan... Keyfim yerinde. Bir de Başkanımız (Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı) Sayın Mehmet ÖZHASEKİ aradı. Sohbet ettik kısaca ve “Vicdansız” olmadığını gösterdi.

“Arayamadığıma bakma” dedi… “Sabah evden çıkınca bizi bize bırakmıyorlar ki, elimize bir kâğıt tutuşturuyorlar, o kâğıtta ne diyorsa onları yapıyoruz.”

Eh… Gerçekten kolay değil. Hem “İş” yapacaksınız hem de milletin “Beraberdik” havasını atmasını sağlayacaksınız “Protokol” gereği…

Sabah neskafemi (nedense normal kahve içmeme izin verilmiyor) içtim, çayımı yudumlamaya başladım. Neskafe ve çay keyfinin yanı sıra, sabah gazetelerine de göz attım. Zaman bol, nasıl olsa yazılarım da hazır, gönder gönder gitsin…

Ve öğleye doğru “Laptop”umun başına oturdum…

Bakalım elektroniğin imkânları ile yaratılan “Sanal” dünyada ne var ne yok… E-postalarımı kontrol ettim var mı bir şeyler diye, hani yorum morum filan…

Sonra da “Word” dosyamı açtım, bakacağız “Hangi yazıyı gönderlim bu gün” diye…

Eeee…

Yazılar yok yokoook…

Abi… Nereye gider bu yazılar, özene bezene yazdık, tekrar tekrar kontrol ettik, imla hatalarını düzelttik, eksik kalan yerlerini doldurduk…

Nerede şimdi bu yazılar?

Laptop kazan, ben kepçe, başladım aklımın erdiği kadar aramaya, ama tüm sinir katsayım tepeye vurmuş bir halde. Kolay mı, yazdığım, emek verdiğim, sağa sola dokundurduğum 3 günlük yazılar yok. Hatta baktım ki, yılbaşından bu yana ne kadar yazı yazdımsa onlar da yok.

Sonra aklıma geldi… Bir ara orasını burasını karıştırırken, bir sürü dosya adı gördüm bir yerlerde, kalabalık etmesinler, boşuna yer kaplamasın diye sildim di!...

Açtım telefonu “Bir bilen” diye Tolga’ya (Yeğenimdir) “Yahu… Nereye gitti bu evraklar” dedim ve anlattım neler yaptığımı.

“Sen üzerine bir su iç sabah sabah. Hepsi de gitmiş” dedi!... Onun dediğine göre meğerse “Yedek”lemeyi silmişiz biz…

Kapattım telefonu…

Abi… Ne işin var aklının ermediği yerlerde geziyorsun. Sen kendi musulundan dışarı çıkma, yazarken “Word” e gireceksin, internette gezeceksin, o kadar…

Gittim kendime bir neskafe daha yaptım. Aklım başıma gelir mi acaba diye. Sonra başladım düşünmeye “Ne yazmıştık” diye. Hiçbir şey gelmiyor ki aklıma…

Benim “Fıkra fabrikası”na gittim, “Dostum Şakir KARPAT’dan gelenler” dosyasına… Hani oradan bir şey alayım zevahiri kurtarayım diye… Orası da silinmiş.

Hoş silinmese n’olur ki? Bu aralar “Defolu mal” gönderiyor.

Yok, 70 yaşındaki madam mezarı açmış da, yok 80 yaşındaki Agop ölüynen uğraşıyormuş da…

Abi, bunlar yazılır mı ya fıkra diye, olsa olsa münasip ortamda anlatılır…

Yok arkadaş, bütün sinirlerim ayakta, dokunmayın bana bugün. Kendime geleyim bir… Sonra işin “Bir ucundan” tutarız nasıl olsa. Gündemde o kadar çok konu var ki, konulara yoğunlaşırsak bir şeyler çıkar. Boşuna mı “Köşe yazarı” diyorlar bize… Böyle yazıları kaybedince yenisini yazsınlar, nasıl olsa yazarlar diye diyorlar.

Bugünlük bu kadar, haydi eyvallah, ben gidiyorum aklım başıma, neşe’m yerine gelene kadar.

Ama bu arada da “Arı kovanına çomak” sokacağım bu sinirle…

Bekleyin, görün…

<ı>31 OCAK 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..