- Kategori
- Gündelik Yaşam
Dokuz altı yollarında…
Hani bir şarkı vardır. "Dokuz altı yollarında" diye başlayan ve "dokuz altı yollarında gülmek yasak" diye devam eden. Siz zannedersiniz ki özgürsünüz. Hem de o denli özgürsünüz ki maillerinizin, telefonunuzun, iletilerinizin yirmi dört saat gözlem ve gözetim altı özgürlüğüyle özgürsünüz. O kadar özgürsünüz ki; sizi anlayamayacağınız boyutta seveninizin anlayamayacağınız boyutta sevme özgürlüğüyle özgürsünüz. O kadar özgürsünüz ki…
Uzun lafa gerek yok özgürsünüz işte.
Fakat her nedense kendinizi tutsak gibi hissediyorsunuz. Her nedense boynunuza geçirilmiş bir tasma var şifreli. Siz kendinizi özgür kırlarda otlanıyor sanırken, sizin her adımınızı, her kopardığınız ot tanesinin sayısını bile kayda alınacak kadar özgürsünüz.
Dersiniz… Ne kadar özgürmüşüm meğer.
Özgür olduğunuzu sanma özgürlüğüyle özgürmüşsünüz.
Özgürlüğün size verdiği izin kadar özgürmüşsünüz.
Oysa sen nasıl da hava atıyor, nasıl da böbürleniyordun kendi kendinle ve onunla değil mi? Özgürüm diye. Bir başkasına söylemesen de bunu. Övünç kaynağı yapmasan da!
Hatta dışarıdan öyle görünse bile.
Meğer onca yıl bir esaret tasmasının kıskacında yaşıyormuşsun da haberin yokmuş.
Şimdi de bunları bilmenin özgürlüğüyle özgürsün. Yanılmış olmanın özgürlüğüyle özgürsün. Hayal kırıklıklarının verdiği acıyı tek başına yaşama ve hazmetme özgürlüğüyle özgürsün.
Sen özgürsün ey insan. Sen özgür. Özgürün sana sağladığı özgürlük kadar...
Özgürsün!
Kolay gelsin!