Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '15

 
Kategori
Deneme
 

Dokuz aylık mıyım?

İri yarı bir adam olan Şair İzzet Molla, Fatih Camii’nde teravih namazı kılıyordu. İmam çok aceleci olduğu için nefes nefeseydi.

Namazın ortalarına doğru, elinde feneriyle bir adam geldi.

İmanın selam verdiğini görünce:

- Eyvah, yetişemedik, diye hayıflandı.

 Bunu duyan İzzet Molla şu espriyi yaptı:

- Üzülme be birader! Biz içeride olmamıza rağmen yetişemedik.

Birden o imamla özdeşleştim acelecilik konusunda. İnanın nefes nefese koşturmaktan bütün gün yorgun düşüyorum. Akşam olup da yatağa kendimi attığım da “ geceleri Allah yorgun kulları için yaratmış “ diyorum ve yine inanın bazı geceler yorgunluktan ağrıyan yerlerim yüzünden uyuyamadığım oluyor.

Bu çevremdekilerle de ilişkilerime zarar veriyor tabii. Sürekli yorgun ve yakınan bir insanla kimse birlikte olmak istemiyor. Hele ki, benim gibi yatış ve kalkış saatleri uyuşmuyorsa iletişim iyice riske giriyor. Uzun lafın kısası kendimi çok yalnız hissediyorum. Annem tarafından bile anlaşılmamak çok gücüme gidiyor. “ Ben doğurmasam seni, dokuz aylık mısın diye şüpheleneceğim. “ diyor çoğu zaman.

Tek tesellim, belki bu yalnızlık duygusu beni zorunlu olarak yazmaya ve bir şeyler üretmeye yöneltecek diye umut besleyebilmek. Yaratıcılığımı desteleyecek zaman dilimleri  kalıyor çünkü bana.

Osho’ dan bir şeyler alıntılamak istiyorum yaratıcılık adına:

“ Yaratıcı kalabalığın parçası olamaz. Yaratıcı yalnız olmayı, ayrı gitmeyi, yalnızlığın güzelliğini öğrenmeyi öğrenmek zorundadır, çünkü yalnızca bu alanda potansiyelin gerçekliğe dönmeye başlar. Yaratıcının yolu sonunda seni kendine yönlendirir, çünkü kalabalıktan, yığından uzaklaşıyorsun, yalnızlığa gidiyorsun. Bir ressam resminde kesinlikle yalnızdır. Bir dansçı dansında kesinlikle yalnızdır.”

“Yaratıcı hırslı değildir ve şöhret için yanıp tutuşmaz. Hırslı olan ve şöhret için yanıp tutuşanlar ancak üçüncü sınıf insanlardır. Besteci olabilirler, ama yaratıcı değillerdir. Besteci olabilirler, ama yaratıcı değillerdir. Bir yaratıcının ünlü olmak gibi bir niyeti yoktur, saygın olmak niyeti yoktur. Onun tüm enerjisi yalnızca bir şeye odaklanmıştır; yaratışına.

Tüm eski büyük sanat eserleri… Mesela, Tac Mahal’ in, dünyanın en iyi mimarının kim olduğunu bilmiyoruz. Upanişadlar, İNSANIN SON DENEYİMLERİYLE İLGİLİ EN GÜZEL İFADELERİ, KİMİN YARATTIĞINI BİLMİYORUZ. Kendileri sadece araçlar, varoluş vasıtaları, yalnızca varoluşun yaratıcılığına aracı olarak düşünüyorlardı- yaratıcıların, kendileri olduklarını asla düşünmediler. İmzanı atman bile çirkin.

Ve halk yığınlarını görüyorsun… Hiçbir şey yaratmadılar, ama her umumi tuvalete imzalarını attılar; sinemalarda isimlerini koltuklara oydular. Sen gittikten sonra adının kalması için böyle bir arzu, şöhretli olmak, hırslı olmak için böyle bir arzu, yaratıcı bir ruhun parçası değildir, vasatlık ve bayalığın parçasıdır.”

Evet, daldan dala atlamış olacağım, ama bir şeyi anımsadım; yazmadan geçemeyeceğim.  Ben yaşamım boyunca bir kez sandalye arkasına yazdım ve ondan da ağzımın payını aldım. Dershaneye giderken, ilgi duyduğum bir erkek arkadaşımın adı; Zeki’ ydi. Ben de bir gün arkadaşlara uyup onun sandalyesinin arkasına “ Zeki Müren “ yazmıştım. Çok sinirlenmişti ve bana “ istersen gel ispatlayayım Zeki Müren olup olmadığımı “ demişti. Çok utanmıştım.

Nerden nereye, sözü dönüp dolaştırıp yine geçmişten bir şey paylaşmadan duramadım. Hâlbuki “ telaşa gerek yok “ her şeyi paylaşacak bir sayfam var nasıl olsa. Ha bugün ha yarın. Yeter ki istekliliğim kaybolmasın.

 
Toplam blog
: 423
: 186
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

İkbal Özlen DİNÇERLER. 14.02.1960 doğumlu. izmir Kız Lisesi Edebiyat Bölümünü okudu. Buca Eğitim ..