Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '10

 
Kategori
Hukuk
 

Dolandırıcılık, hırsızlık, gasp olayları ve hukukun üstünlüğü (birinci bölüm)

Dolandırıcılık, hırsızlık, gasp olayları ve hukukun üstünlüğü (birinci bölüm)
 

Erhan Soysaltürk; “Küçük hırsızlıkların cezası büyük, büyüklerin küçük” dedi. (Medya Haber


Dolandırıcılık, Hırsızlık, Gasp Olayları ve Hukukun Üstünlüğünde Türkiye’de yaşananlar, yaşayanlar ve yaşatılanlar üzerine…

(BİRİNCİ BÖLÜM)

Bu yazı dizimizle birkaç bölüm halinde, daha öz anlatımla, fırından simit çalmak mı, kasaptan et çalmak mı, banka soymak mı, devleti her ne şekliyle olursa olsun dolandırmak mı, yahut da cennetten geldik diyerek, zavallı ve yaşlı insanları dolandırmak mı esas suçtur bunları belirleyeceğiz.

Dolandırıcılık, Hırsızlık, Gasp Olayları ve Hukukun Üstünlüğünde Türkiye’de yaşananlar, yaşayanlar ve yaşatılanlar üzerine bilinen ama önemsenmeyen ve sonuçları büyük sıkıntılar doğuran olayları irdeleyeceğiz.

Televizyonların haber kanallarında, gazetelerin manşetlerinde her gün akla hayale gelmez dolandırıcılık, hırsızlık, gasp ve benzeri olayları görmediğimiz gün yok.

Bunların nedenleri üzerine yazmaktan ötede bir şeyler yazmak uğrunda biraz araştırma yapmak istediğimde oldukça şaşırdığım örneklerle karşılaştım.

Çok eski dönemlerde, bizim gençliğimizin Türkiye’sinde, dolandırıcı denildiğinde akla hemen Sülün Osman gelirdi.

Sülün Osman öylesine ünlüydü ki, semt kahvelerinde onun dolandırıcılık olayları adeta Nasrettin Hoca fıkraları gibi anlatılırdı.

Günler biter ama bu öyküler bitmezdi. Rahmetli babamdan duymuştum, ramazan aylarında bazı kahvelerde, bu ünlü dolandırıcının, ‘‘konuk konuşmacı’’ olarak katıldığı Sülün Osman gecelerinin düzenlendiği bile olurmuş.

Hatta bu tür toplantılarda bile Sülün Osman tatil yapmaz görev de icra edermiş.

TÜRKİYE TARİHİNDE BENZER USTA DOLANDIRICILAR

Polis kayıtlarına göre, tüm zamanların en müthiş dolandırıcısı olan Sülün Osman'ın yöntemi, aslında çok basittir:

Sülün Osman bulunduğu yerdeki önemli bir yerde konuşlanır, gözüne kestirdiği cebi para dolu taşra tüccarlarına, İstanbul, Beyazıt Kulesi ya da Galata Köprüsü'nü ayaküstü satıp, sırra kadem basarmış.

Dolandırılan paralı kişiler pirince giderken evdeki bulgurdan olur, fena halde aldatılmış ve kandırılmış bu şaşkın kurbanlar, İstanbul'a binlerce küfür savurup, bir daha hiç gelmemek üzere memleketlerine dönerlermiş.

Süleyman Demirel'in ekonomide enflasyon rüzgarını estirip, tüm dengeleri allak bullak ettiği yıllarda, sahneye bu kez ‘‘Raki’’ rakaplı Güney Zobu çıkmıştır.

‘‘Raki’’ olarak adlandırılan Güney Zobu’da kurallarına göre oyununu oynayan usta bir dolandırıcıydı.

Avlarını akla gelmez ikna edici metodlar kullanarak vurguna heveslendirdiği ensesi kalınlar arasından seçerdi.

Uzmanlık alanı, döviz alım satım işleri olan, ‘‘Raki’’ olarak adlandırılan Güney Zobu. piyasadaki kurun çok altında bir fiyatla döviz satmayı vaat ederek kandırdığı kurbanlarını peşine takar, çift kapılı binalara götürür sonrasında da, banknot tomarlarıyla ön kapıdan girip, diğerlerinden sıvışan ‘‘Raki’’yi bekleyen dövizzedelerin o iş hanlarının önünde ağaca döndükleri rivayet olunurdu.

Döviz bulundurmanın da yasak olduğu o yıllarda, yapılan işte yasadışı olduğundan, kurbanlar yedikleri tokadı sineye çekmek zorunda kalırlar ve şikayet dahi edemezlerdi.

Gerek Sülün Osman, gerekse ‘‘Raki’’ Güney Zobu'nun ortak özellikleri, devletin parasına el sürmemeleri ve tüyü bitmemiş yetim hakkıyla oynamamalarıydı.

Onlar, ava gidenleri avlayarak bir bakıma ahlaksızlığın ahlaki sınırlarını çizdiklerine inanmış, Türk “Robin Hood” larıydılar belki de.

Rahmetli, Turgut Özal, döneminde ortaya çıkan bankerler furyası da yeni dolandırıcıları gündeme getirdi.

Ancak bunlar az önce bahsettiklerimizden farklı, zavallı insanların da paralarını yüksek faiz vereceğiz savsataları ile alarak daha sonrada iflas eden, konkordatoya giden yahut da ortadan kaybolan soysuzlardı.

En çok nam salanlarından birisi ise, o dönemlerin zamane vurguncusu

Banker Bako olarak bilinen Baki Aygün idi.

Banker Bako olarak bilinen Baki Aygün, halkın paralarını almakla kalmayıp, sahte devlet tahvili ve teminat mektubu basarak bankaları dolandırmış, yine trilyonları götürmüştü.

Sizin anlayacağınız, “Bako” kamu bankası, özel kuruluş, vatandaş ayrımı yapmıyor, önüne geleni dolandırıyordu.

O dönemlerde, askerliğini bile yapmamış bir yığın zibidiye bankerlik yetkisi verip, halkın parasıyla saadet zinciri kurma olanağını tanındı.

Bu bir nevi devletin, dolandırıcıya gel vatandaşı dolandır diye alenen yetki vermesinden başka bir şey değildi.

Bu zincirin kısa sürede kopacağı ve sosyal facialara neden olacağı biline biline, bankerlik furyasına göz yumularak, birçok intiharların, aile parçalanmalarının, cinayetlerin önü açıldı.

O dönemin ekonomi yöneticileri sözde, halkın tasarruflarının yastık altından çıkmasını sağlıyor ve ekonomiyi canlandırıyorlardı.

O dönemlerde ünlenenlerden birisi de “Kastelli” lakabıyla tanınan, Cevher Özden’di.

Bu dönemin dolandırıcılarının, Sülün Osman ve ‘‘Raki’’ modellerinden bir başka farkı ise, eylemlerinde sırtını siyasetçilere, polis şeflerine ve mafya babalarına dayamasıydı.

Banker Bako olarak bilinen Baki Aygün, sahte devlet tahvili ve teminat mektubu dolandırıcılığından, keyfe keder bir hapis cezası yedi.

Halkın milyarlarını oluk gibi akıttığı için cezaevinde hiç sıkıntı çekmeyerek gününü gün ederken, yargılanacağı duruşmalara canı istedikçe katılıyor, cezaevinde müdür odalarını işyeri gibi kullanıyor ve sabahlara kadar telefon muhabbetleriyle dışarıdaki işlerini yönetebiliyordu.

Birçok mahkum cezaevlerinde daha sağlıklı ve derin düşünme fırsatı bulur.

Banker Bako olarak bilinen Baki Aygün’de o fırsatı çok iyi değerlendirerek, cezaevinden çıkınca yine rahat durmadı. Allah vergisi yeteneğine(?) hapishane kültürünü ekleyince faaliyet alanı çok daha genişleyivermişti. Yatırımlar yapıyor, halktan çarptığı paralarla fabrikalar satın alıyordu.

Hatta o dönemlerde reklamlarda, “Hoş Kokulu Sabun Bako” reklamları çıkıyordu. Çünkü büyük bir sabun fabrikasını da satın almıştı.

Kimse, yasalar, polis, savcılıklar sen bunları nasıl alıyorsun, nereden buldun ve benzeri tepkimeler göstermiyordu.

Daha sonra, arkasına arazi mafyasını alarak sahte belgelerle arsa satışlarına yöneldi.

Bu işleri götürürken, kaşla göz arasında, ülkemizin büyük bankalarından olan, Emlak Bankası'nı dolandırmayı da ihmal etmedi. Olan yine, halkın trilyonlarına olmuştu.

Son kez girdiği cezaevinde savcı Ertaç Giray'a yanaştı. Söylemezler Çetesi hakkında topladığı bilgileri savcı Giray'a ihbar ediyor ve yavaş yavaş güven ortamı yaratıyordu.

18 yıllık hapis cezasına karşın düzmece belgelerle cezaevinden tahliye olduktan sonra da savcının peşini bırakmadı.

İddialara göre son dönemde kurbanlarını dolandırırken savcının adını ve statüsünü kullanmaktan çekinmiyor, polis takibinden kurtulmak için onun evine bile gidebiliyordu.

Banker Bako, hukuka rağmen hukukun üzerinde at oynatıp, toplumsal ve etik değer yargılarımızı öteleyebiliyor, serbest rekabet ortamında, sözde liberal ekonominin özgür bir tayı gibi o dönemlerin siyasetçi, bürokrat ve mafya üçlüsünün yetki alanlarında fır dönüyordu.

Bu giriş yazımızı, devamları ile okuduğunuzda Türkiye’de hangi noktalardan hangi noktalara geldiğimizin kısa bir irdelemesini yapma şansınız olabilecektir.

Daha öz anlatımla, fırından simit çalmak mı, kasaptan et çalmak mı, banka soymak mı, devleti her ne şekliyle olursa olsun dolandırmak mı, yahut da cennetten geldik diyerek, zavallı ve yaşlı insanları dolandırmak mı esas suçtur bunları belirleyeceğiz.

Saygılarımla.

Bilgi : Bankerler hakkında, araştırmacı gazeteci ağabeyimiz, Uğur Dündar’ın 25.07.1999 tarihli verilerinden yararlanılmıştır.

İstanbul - 2010

….

ERHAN SOYSALTÜRK

Bana ulaşmak için mi..?

Buyurun, hep beraber; erhansoysalturk@hotmail.com

Allahuekber…….!

Yazarın Dipnotu:

“Bu Yazı Milliyet Blog’daki “BAŞKA BİR TÜRKİYE YOK” köşesi için kaleme alınmış bir; Erhan SOYSALTÜRK yazısıdır.

5846 sayılı, FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU Telif Hakları Yasası kapsamındadır.

Yazar ismi ve link verilerek alıntı yapılabilir.

 
Toplam blog
: 225
: 396
Kayıt tarihi
: 12.07.10
 
 

29 Ekim 1923'te, Dünya'ya ilan edilen, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kurmuş olduğu ve bi..