Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '18

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Dolar Neden Artıyor?

Dolar Neden Artıyor?
 

En azından niyet iyi!


Ülke ekonomisinin gidişatına dair kaygılar uzun bir süredir gündemimizde. Bilen de bilmeyen de konuşuyor. Bilenin de ne kadar bildiği muamma. Son 4 yıldır televizyon kanallarında ve sosyal medyada yapılan tavsiyelerin, açılan pozisyonların ve okuduğum araştırma raporlarındaki öngörülerin, benim görebildiğim, ulaşabildiğim kadarını not ediyorum ve gördüm ki, verilen tavsiyelerin ya da yapılan öngörülerin yüzde 70’i tutmuyor. Düşünsenize, bir miktar paranız var, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, araştırıyorsunuz, okuyorsunuz, ama etrafınızı dinlerseniz kazanma ihtimaliniz yüzde 30!

Mesela, kim derdi ki Ocak başında, bildiğin 2 Ocak’ta, 3,75 olan dolar/TL, Agustos’un ilk haftasında 5.40’a dayanacak diye. Kim derdi? Kim dedi? Ben mesela demedim. Pek de ekonomiden anlayan biri değilim o zaman. Ama anlamak istiyorum. Ve şimdi anlamayanlara, bir başka anlamayandan, anlayabilecekleri sınırlar içinde bir şeyler anlatmak istiyorum. İddiasız, basit, cımbızsız ve en önemlisi de yansız!

Direkt belirteyim, burada yatırım tavsiyesi vermeyeceğim. Çünkü yüzde 70 ihtimalle yanlış çıkacaktır, size de bana da yazık olur. Tek tavsiyem ‘tüm yumurtaları aynı sepete koymayın’. Yani, paranızı yatırdığınız enstrümanları çeşitlendirin ki riskiniz dağılsın. Dağıtın. Sepetlere.

'Dolar neden artıyor?' sorusuna cevap bulabilmek için işin kökenine inmek lazım.

FED, yani Amerikan Merkez Bankası, 2007 yazında patlak veren ve dalga dalga yayılan kriz karşısında aşama aşama faizlerini indirdi. Ağustos 2007’de mesela 5,25 olan oran, Aralık 2008’de 0 oldu. Sıfır. Ve bu oran Aralık 2015’e kadar sıfırda kaldı. Tam 7 sene. Neden? Düşük faizle yatırımlar artsın, harcamalar artsın, işsizlik azalsın, enflasyon sağlıklı bir yere kadar çıksın da ekonomi düzelsin diye. Bu esnada FED piyasadan tahvil alıp, onlara karşılığında likidite enjekte etti, bildiğin para saçtı. ‘Tahvil al, para ver.’ ‘Tahvil al, para ver.’

Aralık 2012’de aynı FED, yüzde 0-0,25 aralığındaki faizi, işsizlik %6.5’a gerileyip, enflasyon %2.5’in üzerine çıkıncaya kadar aynı tutacağını açıkladı. 2009’da bir ara işsizlik yüzde 10 iken, enflasyon eksi 2’ydi. Bir dünya devi için oldukça kötü bir tablo.

Gel zaman git zaman bu düşük faiz ortamında ABD, ekonomisini düzeltmeye başladı, enflasyon 0’ın üzerine çıkmaya, işsizlik kademe kademe azalmaya başladı ve 2013’te bir Haziran günü Bernanke, o dönemin FED başkanı, ekonomik göstergelerin iyi seyretmeye devam etmesi halinde yıl sonuna doğru tahvil alımlarının azaltılmaya başlanacağını söyledi. Aynı zamanda, 2014'te tahvil alımlarının durabileceğinin sinyalini de verdi. Sonrasında bizim borsa yüzde 7’ye yakın düştü. Dolar/tl rekor kırdı, 1,9320 oldu. Merkez Bankası şakkadanak döviz satım ihalesi açtı. 6 kere hem de. Ne oldu, dolar rekor tazeledi. 2 yıllık hazine tahvili %7.52’ye çıktı. Şu an yüzde 22.50. Zor zamanlar.

Bernanke’nin özetle, ‘ekonominin gidişatı iyi ve artık ekonomiye destek olmak için piyasadan tahvil alıp para verme işine son vereceğiz’ mesajını vermesiyle 7 yıldır aynı seviyede olan faizlerin, yani 0-0,25 aralığında olan faizlerin de artacak olması piyasaları bozdu. Özellikle de EM’i. Emerging Markets. Gelişmekte olan piyasalar. Biz de oradayız. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en derin resesyonun ardından çözüm amaçlı kurgulanmış bu benzersiz kolay para dönemi kapanınca, bu kolay paraları iyi değerlendirmeyen bizim gibi ülkeler için tehlike çanları çalmaya başladı.  

FED'den Eylül’de bir artış daha var. Adamlar bizdeki gibi çok sürpriz yapmıyor bu arada. Eylül’de bir artış daha gelecek diyor olmam sizi benim bilgi seviyem hakkımda yanıltmasın.

Biz tam Mayıs sonunda patlak veren Gezi Parkı olaylarının etkisiyle dolar/tl’ye yoğunlaşmışken, hatta Haziran ortasında biraz da rahatlamışken Bernanke’nin demeçleriyle rekorlar kırdık. Yani o dönem için asıl neden Gezi parkından ziyade, global çapta bir devrin yön değiştirmekte oluşuydu.

Dolar endeksi diye bir şey var. Dolar’ın bazı major para birimleri karşısındaki değerinin geldiği yeri gösterebilmek adına oluşturulmuş bir endeks. Endeksin yarıdan fazlasını EURO oluşturuyor, yüzde 13,5 kadar Japon yeni var, yüzde 12 kadar pound var, kalanı da Kanada doları, Isvec kronası ve Frank. Dolar endeksine baktığımızda, 2014’ün ikinci yarısından 2017 başına kadar zaten doların yüzde 29 yükselmiş olduğunu görüyoruz.  

Üstüne Trump seçildi, seçim vaatleri doların güçlenmesini durduracak nitelikte değildi. Şimdi genelden özele gelelim, ülkemize yoğunlaşalım. Dolar her yerde değer kazanmakta, ama bize ne oluyor da para birimi en çok değer kaybeden ülkelerden biri oluyoruz?

Bir kere şu seçim muhabbetinden kurtulmamız lazım. Seçim demek belirsizlik demek. Daha da önemlisi, iktidardaki partinin oy oranı ile ülkenin büyüme oranı arasında yüksek bir korelasyon vardır. O yüzden iktidar, seçim sürecindeyken büyümeye yönelik bir motivasyonla iş yapar. Nedir, vergi barışları gelir, imar affı diye bir şey çıkar, ödenmemiş borçlar ötelenir, zamlar ertelenir, ama memur ve emekli ücretlerine yüksek zam yapılır, personel alımını teşvik edici ek kararlar gündeme gelir... Sonuç olarak bütçe bozulur, enflasyon düşemez, cari açık düşemez, eyvallah büyüme oranın yüksek kalır, ama ekonomi ısınmaya devam eder.

Arabada motor su kaynatınca oluşan o sinir bozucu gösterge var ya. Arabayı 5 dakikada bir durdurup, kaputu açıp su koyarak yola devam edebilirsin, ama her geçen kilometrede maliyetin artmaktadır, hatta komple motoru değiştirmen bile icap edebilir. Aynı hesap.

Bu plan programla artmaya devam eden enflasyon, faizler ve değer kaybeden yerel para birimi karşısında Merkez Bankası’ndan ne beklenir? Faiz arttırması. Bizimki arttırmadı mı? Arttırdı. 3 sene kadar önce hazinelerde ‘geç likidite penceresi oranı nedir?’ diye sorsan bono masasındaki trader’ın bile bilemeyeceği bir oranı ana fonlama oranı olarak kullanmaya başladı, bu oran Ocak’ta 12,75 iken şu an 20,75. Yani 800 baz puan arttırılmış. Çok detaya girmeyeyim, artık sağlıklı bir şekilde 1 haftalık repo oranını kullanmaya döndük, o da 8’den 17,75’e geldi, yani 975 puan artış. Ama bu artışlar için geç kalındı mı? Evet. Düzgün bir iletişim kuruldu mu? Hayır. Bunu en son ne zaman deneyimledik? 24 Temmuz’da piyasa 100 puan daha artış beklerken, hiç artış yapılmayınca 4,85’e fırlayan kurdan. Hemen ardından rahibin ev hapsine alındığı haberiyle 4,77’ye geri geldik. Belki de adamlar bunu biliyordu da faiz arttırmadı? Bilemem. Sonra ABD ev hapsi yetmez deyince görüntü yine bozuldu, o ayrı.

MB’nin faiz arttırmama bahanesi neydi? Maliye tarafında yapılacakların etkisini bir görelim, büyüme de zaten yavaşlamaya başlayacak, şimdi biz faiz arttırıp büyümesi zaten yavaşlayan ekonomiyi iyice ateşe atmayalım. Mantıklı. Ben zaten MB özgür değil demiyorum. Ben MB özgür mü değil mi, piyasayı ikna edemiyor diyorum. MB iyi bir iletişim kuramıyor diyorum. Eylül’de FED faiz arttıracak diyebiliyorsam, mesela, bizim MB için, 13 Eylül’deki toplantıda ne yapar, emin olmak imkansız diyorum.

‘Dış mihrakların işi’ geyiği var ya, zaman zaman bu geyik olmaktan çıkar, o dış mihraklar öyle bir satışa geçer ki, MB ile öyle bir oyun oynar ki, MB sessiz kaldığı her günün sonunda, herhangi bir haber akışı olmamasına rağmen yerel paranın değer kaybettiğini görürsün. MB bu dönemlerde ne kadar geç kalırsa, o kadar kötü etkilenir piyasa. Bankada, hazine katında birisi ‘bir şey oluyor’ diye bağırır, bir saniyelik bir sessizlik olur, herkes dolar/tl’ye bakar. Birileri bir yerlerde satışa geçmiştir, ama sen okyanustaki küçük balık olarak birkaç saniye öyle bakarsın ekrana, ardından maldaysan satarsın. Sonra  zaman bulunca sorgularsın neden sattık ki şimdi diye.

Bir sonraki yazıda enflasyon, ABD yaptırımı, özel sektör borçları gibi içsel sorunlara yoğunlaşıp ‘Dolar/TL 7 olur mu?’ sorusuna cevap arayacağım.

 

 
Toplam blog
: 53
: 1499
Kayıt tarihi
: 17.10.08
 
 

*Liberal muhafazakar, oldukça postmodernist ve meritokrat bir gezgin  *Kuleli - Galatasaray - Boğ..