Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '08

 
Kategori
Güncel
 

Domatesten haberler

Domatesten haberler
 

Doğal domatesler


Habercilik konusunda geldiğimiz son nokta hiç dikkatinizi çekiyor mu?

Acaba habercinin amacı, toplumu bilgilendirmek midir, yoksa ortalığın karışmasına katkıda bulunmak mıdır? Eğer bir cevabınız yoksa ben size yardımcı olayım.

Bir haftadır, Rusya'nın bizden meyve ve sebze ithalatını durdurduğuna ilişkin haberler dinliyoruz. Medyadan, ihracatımızın sekteye uğramasının ana nedeni dışında her türlü bilgiyi alıyoruz.

Bir muhabirimiz Antalya'da, biri Ankara'daki Rus Konsolosluğu'nda, bir başkası semt pazarında, (hatta İsviçre'de bir markette) konuşuyor da konuşuyor.

İlki üreticilerin ve bazı ilgililerin seslerini kamuya duyuruyor, perişanlıklarını dile getiriyor. İkincisi, Rus Konsolosluğu'nun, ülkesinin alımını durdurduğu meyve ve sebzeleri, yabancı misafirlere ikram ettiğinden bahsediyor.

Üçüncüsü ise işin, iyice cılkını çıkarıyor. Pazardaki tüm meyve ve sebzeleri zumlayarak, "yetkililer bize zehir (mi) yediriyorlar" anlamına gelecek laflar ediyor. Mikrofonu uzattığı vatandaştan, "evet bizi zehirliyorlar, artık meyve almıyorum" demesini bekliyor. Dördüncüsü ise, İsviçre'den konuşuyor: (yanılmadığım kanatindeyim)

Sanırım maç sebebiyle orada bulunan muhabir; aynı amaçla oraya gitmiş, daimi sebze ve daimi futbol uzmanı Erman Toroğlu'yla bir markette konuşuyor. O soruyor, Toroğlu anlatıyor; domatesleri eliyle yarıp içini gösteriyor, kaliteleri üzerine izahatlar yapıyor.

Eğer bu iş bu kadar kolaysa, vatandaşa da mutlaka öğretilmelidir. O da pazara indiğinde yarsın domatesi, kırsın fasülyeyi, salatalığı, kabağı; neresine bakılacaksa baksın! Zehirliyse satıcıya, "sen bana bunları nasıl satarsın!" deyip, suratına fırlatsın.

Bu kadar kuru gürültünün, bu kadar gereksiz ve sinir bozucu laf kalabalığının sonucunda, konunun özüyle ilgili hiç bir şey anlaşılamıyor. Yani meyve ve sebzeler gerçekten zehirli mi, değil mi, öğrenilemiyor.

Tabi buradan, "işte bu Ruslar böyledir veya bize güven olmaz" gibi sonuçlar çıkarılıp köşe yazıları yazılabiliyor. Böylece, herkes kime gıcıksa ondan intikamını almış oluyor. Gerçek ise, kimsenin umrunda bile olmuyor.

Rus yetkilisi, ilgililerimizi 80 kez uyardıklarını, bizimkiler de ürünlerinin zehirli olmadığını söylüyor. Kim haklı belli değil. Herkes reyting uğruna olayı ajite ediyor. Bir medya yetkilisi çıkıp ta, "bu iş böyle olmuyor; meyve ve sebzelerden örnekler alıp, bir laboratuarda inceletelim de vatandaşı bilgilendirelim, " demiyor.

Bunun adı da habercilik oluyor.

Bir de Ankara'nın suyu var. Kızılırmak suyu Melih Gökçek'e göre zehirsiz; ODTÜ rektörüne, Çankaya Belediye Başkanı'na, başkentteki bazı STK'lara göre zehirli. Ankara'nın su ihtiyacının karşılanmış olması, bazı kesimleri çok rahatsız etmiş gibi görünüyor. Suyun bile siyasete alet edilmiş olması ne kötü!

Ankara Belediyesi, sudaki zararlı madde miktarını rakamlarla verirken, diğerleri lafı dolandırıyor. ODTÜ'den konuyla ilgili açıklama yapan yetkili, hem Ankara'nın suyunda "zehir yok" diyor, hem de Kızılırmak suyunda "normalin iki katı zehir var" diyor. Hiç bir rakam da vermiyor. Yani normal 2, bizim tesbitimiz 4 tür demiyor.

Bütün bunlardan ve benzer olaylardan şu sonucu çıkarıyorum. Siyasetin, ideolojinin, hırs ve saplantıların hükümran olduğu zihniyet dünyasında, bilime ve gerçeklere yer yoktur. Yazıklar olsun diyorum.

Resim: ayasligrup.com/.../stories/fruit/domates2.jpg

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..