Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Domuz gribi olmadı, kuş gribi verelim!

Domuz gribi olmadı, kuş gribi verelim!
 

Kaynak:İnternet


Milliyet.com.tr kaynaklı haber aynen şöyle: “Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Mısır, Endonezya, Tayland ve Vietnam gibi ülkelerde kümes hayvanları arasında kuş gribi salgınının başlayabileceğini açıkladı.”

Şimdi, doğal olarak adlı mı beni bir endişe… Aldı… Hani yani sanki niye hayvancıkların isimlerini verirler bu grip virüslerine, domuz tüketmiyorsanız da korkun ey ahali, bir de bunun kuş gribi var dermiş gibi…

Kuş olmadı, balık gribi de yakındır, yeter ki aşı ve ilaç alın! Alın, satın, ekonomiye can verin reklamı gibi…

Aslında grip virüsü hep vardı, hep var da olacak, hani yani bunca zaman yok edilemediklerine göre…

Endişe sebebim ölüm korkusu değil, bir şekilde vuku bulacak nasıl olsa, her konuda oynanan oyunlar var ya, işte endişelendiren bu beni!

Hani rant olsun yeter ki!

Ya da hem rant, hem de siyasal ilişkiler güçlensin, ya da hem rant, hem siyasal ilişkiler hem de verilen sözlere karşılık bedeller ödensin gibi; yani kısaca üçü bir arada, oh ne ala!

Dediğim gibi, grip hep vardı aslında, okula da giderdik, işe de… Zorlanırdık elbette, vücudumuz dökülürdü lakin bilirdik ki üç-beş gün sonra iyileşecektik!

Gripten dolayı aklımıza ölümü getirmezdik!...

Ama tabii ki o zamanlarda hormonlu gıdalar yoktu henüz ortalarda, fast food tarzı beslenme de söz konusu değildi, en fazlası tarla domatesi ile gerçek peynir genetiği ile oynanmamış tahıl ile odun fırınında pişen ekmek arasına girerdi, ya da doğal yollarla beslenen hayvanların etlerinden elde edilen kıymalarla yapılan köfteler doğal yağlarda pişerek ekmek arasına eklenirdi ki, bunlar da acil durumlar için geçerliydi, yoksa çorbası, etli-sebzeli yemeği, tarla salatalığından ve halis inek sütünden doğal mayalar kullanılarak elde edilen yoğurt ile yapılan cacık olmadan, ya da mevsim meyvelerinden yapılmış bir komposto eşliği olmadan yemek yenmezdi…

Sahi, hormonlu gıdalar üretmeyi kim akıl etmişti, ne yapmış ve ne etmişti de dünyaya yaymıştı?

Sebze ve meyvelerin genetiği ile oynamak da kimin fikriydi, öylesine bir deney miydi, hadi denendi, oldu bitti de, pazarlamanın amacı neydi?

Hadi yine diyelim, pazarlamacı işini yapar, üç tarafı denizle çevrili, verimli ovaları olan bir ülke ne demeye bunları ithal eder?

Kim karar verir buna, aklı başında bir insan demez mi ne gerek var?

Hah işte, neredeyse geldim sanırım endişelerimin sebebine! (Yazarken düşünüyorum da, huyum kurusun!)

İnsanların metabolizmasını bozarak rant sağlamak mıdır amaç, yani sağlıksız ol, hastalan, ilacı da ben sağlayayım?

Ya da ne yaptığını fark etmeyen kişilerin yalnızca günlük çıkarları mıdır aslolan?

Rant bu işlerin merkezinde, bu kesin!

Üreteninden, ithaline izin vereninden, üreticinin kullanımına kadar, başka bir şey gelmiyor aklıma bundan keza…

Bir de tabii ki bu işlerin siyasal boyutları var, artık adını siz koyun, ilişkileri iyi tutmak mıdır, karşılıklı tavizler midir, ne derseniz deyin.

Bir de üçü bir arada dediğim durum var, hani seni destekleriz lakin bu ve şu şartlar altında, kabul ediyor musun? “Okey” dendikten sonra geri dönüşü de yoktur bu işin, hoş, geri dönmeyi de istemez zaten o insan!

Şimdi, pek açık söyleyeceğim, grip virüsüyle hep iç içe değil miydik, grip aşısı yaptırdık mı bunca zaman, kaç yıllıktır grip aşısı geçmişi örneğin ülkemizde, sağlık problemi olanlar elbet hep etkilendiler, vücut direnci düşük olanlar, aslında biliyor musunuz, babam da altmış iki yaşında bir grip sonrası vefat etti! Nedeni grip virüsü değildi, B12 eksikliği saptanmıştı, önemsemeyip iğneleri kullanmamıştı…

Sonra bir grip geçirmişti, hiç de ağır olmayan, ardından bir ay kadar sonra yaklaşık, on beş gün içerisinde yolcu ettik…

Nedeni Herpes, yani uçuk, virüsünün beyin zarına tutunması…

Yani, B12 iğnelerini kullanmış olsaydı, metabolizması daha güçlü olurdu da, altı üstü bir uçuk virüsünün beyin zarına yerleşmesine olanak tanımaz mıydı diye düşünüyor bir evlat!

Şu an pek bir dağıldım, toparlayabildiğim kadarıyla toparlarsam, lütfen kusuruma bakmayın, babasını pek seven bir kızım ne de olsa, grip virüsü öldürücü değildir aslında, yeter ki vücut direnci yerinde olsun!

Vücut direncinin yerinde olması içinse doğal yiyecekler tüketmek lazım, bunu becerilmek artık herkesin harcı değil, boşuna ayrı stant açmıyor büyük marketler, naturel gıda adı altında ve fahiş fiyat eklemiyorlar ürünlerin altlarına, ki, gerçek midir, onu dahi bilemiyoruz; böylesi bir ikilem, üçlem vesaireler arasında dolanıyoruz!

Babacığım annemin yemeklerini pek severdi, anneciğim de hep sağlıklı ve leziz yemekler pişirirdi, hormonların, genetiği ile oynanmış gıdaların gözü kör olsun!

Gülgün Karaoğlu

Kasım,25/09

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..