Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '07

 
Kategori
Halkla İlişkiler
 

Dön ardına bir bak hele hatırana neler gele

Dön ardına bir bak hele hatırana neler gele
 

Denizin suyu çekildiği zaman üzerinde ve içerisinde bulunan tüm değerler karaya oturur. İnsandan da insanlık vasıfları çekilirse orada da aynı şey yaşanır.
Bataklıkta aslanda, ceylanda birdir.

Yani ikisi de akbabalara yem olmaya mahkûmdurlar.

Biz geçmişi zengin bir medeniyetin çocuklarıyız.

Biz göller dar gelince denizlere, oralardan da okyanuslara mesken kurmuşuz.
Hatırlayalım;

1313 yılı Fransa’sında kral olan gül Philippe ülkede salgın halde bulunan cüzam hastalarına karşı bir çözüm bulamayınca bir emirname yayınlar. Cüzamlılar toplanır ve diri diri yakılırlar. Cüzamlıları ancak Saint Lazarre Şehrinin manastırı korumaya çalışır. Lazariste tarikatının kuruluşu da bu şekilde olur.

Aynı yıllarda Selçukluların Konya’sında Devlet son nefesini verirken bile bir Darüşşifa kurulmuş. Mardin’de Cüzzam Hastanesinde psikolog ve pedagogların himayesinde hizmet veriyor. 15. yüzyılda Edirne’de müzikli tedavi uygulanıyor.
Abbasi Halifeleri tarafından kurulan Dünyanın ilk üniversiteleri zamanın ilim ve bilim adamlarına sahip çıkarak dünyaya bilgi ihraç ediyor. Bütün değerli eserler toplanıp ilim adamlarının hizmetine sunuluyor. Hatta Platon, Sokrates, Aristo’nun eserlerinin yaşatılmasını sağlıyor. Bugün yaşamaları bile Beytül Hikmetin varlığına bağlanıyor.

Sultan Alparslan’ın verdiği hükümlerin geçerli olabilmesi için Sultan Hanımın Evet demesi şart. Kadına bu derece önem veriliyor.

Devletin Başındaki Sultan Hanım, ülkesindeki bütün kadınları temsil etmenin yanı sıra onlara örnekte oluyor. İşleyiş ailelerde de geçerli sayılıyor.

Geçtiğimiz günlerde Ankara Ticaret Odası'nca (ATO) bir boşanma raporu hazırlandı. Bu rapora göre, Türkiye'de 1990 yılında 25 bin 712, 2000 yılında 34 bin 862 olan boşanan çift sayısı, 2002 yılında 90 bin 454 çıktıktan sonra 2004 yılında 88 bin 736'ya düştüğü görülüyor.

Raporda, TÜİK verilerine göre, 1990 yılında 25 bin 712, 1991 yılında 27 bin 167, 1992 yılında 27 bin 133, 1993 yılında 27 bin 725, 1994 yılında 28 bin 41, 1995 yılında 28 bin 875, 1996 yılında 31 bin 540, 2000 yılında ise 34 bin 862 çiftin boşandığı belirtilerek, Türkiye'nin en ağır krizi yaşadığı 2001 yılında boşanma sayısında belirgin bir artış yaşandığı, boşanma sayısının 2000 yılına kıyasla yüzde 44, 6 artarak 50 bin 402'ye çıktığı ifade ediliyor.

Nüfus ve Vatandaşları İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, boşanma sayısı 2002 yılında yüzde 79, 5 artışla 90 bin 454, 2003 yılında 89 bin 311, 2004 yılında 88 bin 736 olarak gerçekleşirken, söz konusu 3 yılda boşanan çiftlerin sayısı toplam 268 bin 501 oldu. Rapora göre, boşanma nedenleri arasında ''geçimsizlik'' ilk sırada yer alırken, boşanmaların, en çok evliliğin 6-10. yılları ve 16. yıldan sonra gerçekleştiği ortaya çıkıyor.

Raporda, ekonomik sıkıntıların vatandaşların psikolojik durumuna da yansıdığı ifade edilerek, 1995 yılında 1530, 1996 yılında 1949, 1997 yılında 2 bin 293, 1998 yılında 2 bin 361, 1999 yılında 2 bin 683, 2000 yılında 2 bin 973, 2001 yılında 1848, 2002 yılında 1831, 2003 yılında 1661, 2004 yılında ise 1674 intihar vakası gerçekleştiği kaydediliyor.

Rapora göre en çok boşanma olayı da İstanbul, Ankara ve İzmir’de görülüyor. Boşanmaların yüzde 45’i evliliğin ilk 5 yılında gerçekleşiyor ve ailede çocuk sayısı arttıkça boşanma sayıları düşüyor. Aynı rapora göre 1974 yılından 2004 yılına kadar geçen 30 yıllık süre içerisinde 40 bin kişi intihar etmiş. 1995’ten bu yana intihar edenlerin sayısı ise toplam 19 bin 823’e ulaşmış.

Sevdaların adliye koridorlarına düşmesine kimin gönlü razı olabilir?

Bu tablo sosyal cinayetlerin göstergesi değil de nedir?

Hem de faili malum cinayetler. Bu yara merhem kabul eder mi?

Bir gün evvel birbirlerine sevgilerini ifade edecek kelime bulamadıklarından yakınan çiftlere bakıyorsunuz bir gün sonra kendilerine “Tek Celse” de boşanmalarını sağlayacak avukat arıyorlar.

Onlar için en iyi avukat, evliliği tek celsede sonlandıracak avukattır.

Büyük umutlar ve tarifi imkansız mutluluklarla kurdukları yuva bir anda yıkılıp, sona eriveriyor.

Bu zamansız fırtınanın arkasında annesiz- babasız çocuklar, gözü yaşlı akrabalar kalıyor.

Böylece boşanma olayı sadece evlileri değil, yaşadıkları cemiyeti de etkiliyor.
Her şeyin olduğu gibi boşanmanın da bir sebebi vardır. Yeri geldiğinde olacaktır da. Ancak bu ürkütücü ve endişe rakamlar normali aşmış, cemiyeti tehdit eder hale gelmiştir.

Evlilik hayatının her geçen gün ciddiyetinden uzaklaştırılmasında ve evlilik dışı ilişkilerin körüklenmesinde , magazin medyasının rolü büyüktür. Aile düzeni yerine “Birlikte yaşama (nikahsız) “ kavramı getirilmeye çalışılarak, evliliğin hayatı zehir ettiği imajı verilmektedir.

Ayrıca toplumumuzda “artist evliliği” denilen günübirlik evlilikler renkli gösterilmek istenmektedir.

Evlilikte bir yastıkta kırk yıl anlayışı şarkılarda bırakılmak istenmektedir.
Hedef Türk Aile yapısıdır.

Bizi biz eden “aile” kalesi yıkılmak istenmektedir.

Yıkılan ve parçalanan her ailenin ardında bıraktığı çocuklar, akrabalar ve sorumlu oldukları kimselerinde huzuru kaçmakta, ruhsal denge telafi edilemeyecek ölçülerde sarsılmaktadır.

Bu sosyal deprem daha ileri boyutlara varmadan önlenmelidir.

İnsanımız milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırılarak etrafı boşaltılmış, idealleri elinden alınmış, hedefsiz bırakılmıştır.

Kitap okuma oranında dünyada 86. sıralarda yer almamız, günde ortalama 4 saat televizyon izleme süresiyle ABD’den sonra gelmemiz, alkol tüketiminde dünya üçüncüsü olmamız rast gele değildir.

Japonya’da bir kişiye yılda 25, Fransa’da 7 kitap düşerken Türkiye’de 6 kişiye bir kitap düşüyor.

Buna karşın ülkemizde alkol tüketimi kişi başına 15 litreye çıkıyorsa bunlara bahane değil, çözüm aranmalıdır.

Karıncanın bile incinmesine gönlü razı olmayan, dünya’da ilk defa hayvanlara hastane kuran, ruh ve sinir hastalarına müzikli tedavi uygulayan, evlerinin çatısında kuşlara barınak yapan medeniyet sevdalısı bir milletin çocuklarının bugünkü geldiği durum bu olmamalıdır.

Elbette biz böyle değildik.

Bu büyük milletin çocuklarını bu hale getirenler, birbirlerine düşman etmeye çalışanlar bilinmeli ve utanmalı, hatta utandırılmalıdır.

Dikkat edin bütün bunlar çağdaşlık! ambalajı içerisinde gerçekleştirilmeye çalışılan emperyalist oyunlardır.

Hiç kimse ilerici-gerici safsatalarıyla suyu bulandırmaya, şucu -bucu ayırımıyla da havayı sislendirmeye kalkışmamalıdır.

Çığırtkanlığa da gerek yoktur.

Bu ülke birilerinin babasının çiftliği değil, hepimizin gerektiğinde uğruna canını vermeye hazır olduğu vatanımızdır.

Bu olaylardan sermaye değil, ders alıp, çözüm üretilmelidir.

Yeter artık.

Bu oyunu, yine milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak, yeniden özümüze dönerek bozabilir, ancak kendimize gelebiliriz. Bu konuda bu büyük millete avukat gerekmez.

Bu millet düşürüldüğü bu fitne ortamından yine birlik ve beraberlik içerisinde kurtulabileceğini çok iyi biliyor.

 
Toplam blog
: 574
: 922
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Samsun Yazarlar Derneği (Kurucu) Başkanı. 12 kitabı neşredildi. Türk Güreşinin Sembol ismi Yaşar ..