Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '10

 
Kategori
Deneme
 

Donkişot' u nasıl bilirdiniz?

Donkişot’u nasıl bilirdiniz? Kaçık mı, cesur mu? Gerçek mi, masal mı? Elindeki tahta mı yoksa kılıç mı? Hakkınızı helal eder miydiniz? Bütün bu söylediklerim saçma mı? Kim olduğumuz Donkişot’u kim olarak algıladığımıza göre göreceleşiyor bazen. En azından benim hep böyle oldu. Hatırlıyorum, uzun zaman önceydi. Çocukluğum kadar uzak bir zamanda yel değirmenlerim vardı. Günün her saatini, hayatımın her köşesini ve kalbimi dolduran yel değirmenlerim... Gece yarıları ter içinde uyanıp uykularımdan; çatal, bıçak, kalem ne bulursam saldırdığım. Her savaştan kanayarak çıkardım. Her savaştan bir kötü öldürmüş olarak çıkardım. Her savaştan bir zamanlar hepimizin hissettiği gibi kahraman olarak çıkardım. Çocukken böyleydi dünya, bilmem hatırlar mısınız? Hepimiz kötülüklerle savaşırdık gece gündüz; odamıza her gece sızan, bilinmeyen gizemli gölgelerle savaşırdık. Annemizle yatmadığımız her gecenin sonunda kahramanlaşırdık. Her masalda iyiyi oynardık. Hiçbirimiz Kötü Kurt, Taş Kalpli Cadı ya da Acımasız Üvey Anne olmazdık. Hepimiz Kırmızı Başlıklı Kız, hepimiz Yakışıklı Prens, hepimiz Pamuk Prenses’tik. Bense en çok Donkişot’u severdim. Umulmadık zamanlarda Donkişot oluverirdim. Hayali düşmanlarımla gece gündüz savaşarak büyüdüm. Büyüdü içimdeki Donkişot. Ve birçok çocukluk düşümün aksine, benimle kaldı o. Terk edip gitmedi beni. Ben büyüdükçe şekillendi düşmanlar, kabuslar hayatımdan ilham alır oldu ve gece yarıları ter içinde uyanıp saldırdığım yel değirmenlerim tek tek kendilerine isim buldu. Çatalı bıçağı bıraktım, kalemi aldım elime, karanlığa salladım. Artık daha korkulu, daha kuşkulu ve daha kanlı yepyeni savaşlarım vardı. Ve hep şaşırdım savaşmak zorunda olduğum şeylere. Masallarda bizi kahraman yapan şeylerin gerçekte bizi üzgün kıldığını gördüm. Bu şaşkınlığım hiçbir zaman geçmedi. Aşık olduğumda, arkamdan gelen bir patlama sesiyle dönüp havai fişekler görmeyi bekledim inatla. Her iyiyi seçişimde bana gururla bakan gözler görmeyi ve alkış sesleri duymayı bekledim. Tabii böyle bir şey olmadı hiçbir zaman ve ben bir süre sonra ne kadar iyi olursan ol, yine de yel değirmeni sanılabileceğini öğrendim. Şimdi durmadan bunu düşünüyorum, içimdeki Donkişot’u her ne kadar bırakmasam da artık yel değirmenini merak ediyorum. Yel değirmeninin ağzından Donkişot’un öyküsünü dinliyorum. Çünkü fark ettim ki; benim, kendimi Donkişot zannetmem yeterli değil hayat için. Ve ben ne yaparsam yapayım birileri için yel değirmeniyim. Geceleri bana doğru koşan Donkişotlar görüyorum. Ve buradan bakıldığında Donkişot’un ne kadar deli, ne kadar çaresiz ve ne kadar gerçek dışı göründüğünü anlıyorum. ‘Dur’ diyorum içimden ona, ben sadece bir değirmenim sense koskoca bir adam. Savaşman gereken dünyadaki son şey benim. Kanayacaksın dur diyorum, bu rüzgar okşadıkça tenimi dönecek bu çark ve şarkı söyleyecek eskimiş tahtalarım. Yenik döneceksin evine, kendinden kuşkuya düşmüş ve yorgun. Çünkü ben ne kadar büyüdüysem artık sen de o kadar büyüksün. Üstelik benim içimde senden daha eski bir Donkişot var. Dinlemiyor tabii ki hiçbiri. Yaklaşıyor hızla ve saldırıyor çılgınlar gibi. Ve ben her saldırıya uğradığımda korkunç bir şaşkınlığa düşüyorum. Bakıyorum ki, zamanla beraber Donkişotlar da değişmiş. Kimse sevgi için, umut için, iyiye inandığı için savaşmıyor. Ellerinde kalem değil, tahta değil, kılıç değil; bankamatik kartları, prezervatif paketleri, önemli mevki koltukları var. Bunlarla savaşılır mı diyorum, şaşkınım. Bunlarla ya da bunlar için saldırılır mı masum bir yel değirmenine? Vedalaşıyorum içimdeki Donkişot’la, ben bunların hiçbiri için savaşamam. Alıyorum rüzgarı saçlarımın arasına, döndürüyorum çarklarımı ve dünyanın en eski kötüsünün bedenine bürünüp bağırıyorum içimdeki neşeli şarkıyı. Biliyorum ki, ruhumda ilk yazıldığı an kadar saf ve modası geçmiş bir Donkişot var. Derinlerde ve kimsesiz... Susup izlediğini içimde duyumsuyorum. Hiçbir zaman yatışmayacak şaşkınlığım. Hiçbir zaman benzemeyecek dışımdaki savaş içimdekine. Belki daha yalnızım artık ve belki hep daha iyi biri olmayı düşlemiştim ama çevreme baktığımda görüyorum ki çevremde, içlerinde Pamuk Prensesler olan Kötü Cadılar ve içlerinde Kırmızı Başlıklı Kız olan Hain Kurtlar var. Bu uçsuz bucaksız tarlada, milyonlarca, içinde Donkişot saklayan yel değirmeni var. Biraz hüzünlü, biraz buruk ama yine de dimdik. En az benim kadar yalnız, en az benim kadar iyi, en az benim kadar büyümüş. Ve evet, eğer değiştiyse Donkişot’lar, ben yel değirmeniyim. Bana ve benim gibilere saldıran kana susamış Donkişot’lara inat yüzyıllar boyu burada dikileceğim ve dans edecek buğdaylar şarkılarımla.

 
Toplam blog
: 7
: 928
Kayıt tarihi
: 03.03.07
 
 

İki adet yayınlanmış şiir kitabım, bir senelik editörlük deneyimim var. 14 senedir tiyatro ile pr..