Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '06

 
Kategori
Futbol
 

Dört - beş - altı

Hayattaki her şeyin keyifli taraflarına talibim... Cümleyi genellersek, etraftan "ooooo" diye bir ses yükselebilir. Tabii ki "her şeyin" bir sınırı var...

Sınır... Sihirli bir sözcük aslında... Kelime anlamı, bir şeyin yayılabileceği ve genişleyebileceği son nokta, son çizgi, uç...

Hani bazan özgürlüklerimize sınır çizildiğinden yakınırız ya, demek son noktaya, taa uca kadar gidebiliyoruz aslında. Bundan iyisi can sağlığı... Neresi o uç nokta? Bizim dışımızdaki başka bir insanın gelebildiği, ulaşabildiği yer...

Ülkeler için de durum aynı. Tıpkı tarla sahipleri için olduğu gibi...

Sınırı aşmak içgüdüsü insanda her zaman doğal olarak var mıdır bilmiyorum. Keşke tek bir yöne doğru yönelip birilerini rahatsız etmek, bu arada kendi rahatımızı da kaçırmak yerine, dört bir yanda sınırlarımızın son noktasına kadar özgürlüklerimizi kullanabilsek...

Nasıl ki beynimizin en fazla yüzde 10-15 gibi cüz'i bir kısımını ancak kullanıyorsak, sahip olduğumuz özgürlüklerin ve hakların da bu kadar kısımını ancak kullanabildiğimizi sanıyorum. Zorlamalarımız hep karşı tarafı zayıf gördüğümüz noktalardan veya bizim arzularımızı tahrik eden taraflardan oluyor.

Oysa eşit derecede kendimize 360 derecelik bir sınır çizebilsek, belki kendimizi tatmin edecek çok değişik şeyler buluruz, birilerine zarar vermeden, kendimizi de riske atmadan daha mutlu yaşamanın yolunu keşfederiz.

Geniş bir alanda yüzlerce insanın önüne yüzlerce top verseniz, hadi özgürsünüz, herkes istediği gibi oynayabilir, deseniz, ortaya zevkle seyredilecek bir şey çıkar mı? Hayır. Sadece bir curcuna, bir karışıklık, belki de kavga, gürültü vs.

Oysa uzunluğu 90-120, genişliği de 45-90 metreyle sınırlandırılmış, üstelik beyaz çizgilerle kendi içinde de parsellenmiş bir alanda, 22 kişiye bir top verip başlarına bir de hakem dikerek, kurallara uygun bir oyun sergilenince, ortaya milyonlarca insanın zevkle seyrettiği, heyecanına ortak olduğu "futbol" çıkıyor.

Her güzel şey gibi, futbolda da estetik hareketleri, rakibi deli eden çalımları, ortada sıçan oynar gibi karşıdaki futbolcuyu deli eden verkaçları, paslaşmaları, en önemlisi de insanı oturduğu yerden havaya fırlatan inanılmaz golleri izlemeyi seven biriyim.

Sanırım "fanatik" denecek seviyede takımlarına bağımlılık göstermeyen herkes böyledir. Yoksa ne diye bizimle uzaktan yakından hiç ilgisi olmayan iki Avrupa takımının maçını insanlar heyecanla izlesin, Dünya Kupası oynanırken sokaklar boşalsın, evlerde herkes televizyonun başında esir olsun...

Renklerine gönül verdiğim takımın bu tarz bir oyunla aldığı galibiyet elbette beni daha da mutlu eder. Bir Fenerbahçeli olarak son üç maçta sırasıyla dört, beş ve altı gol atan takımımı izlerken keyifli günler geçiriyorum.

Yine de 100. yılla ilgili bir şeyler söylemek için çok erken... Dedim ya ben hayattaki her şeyin keyifli taraflarına talibim. Sonuç istediğimiz gibi olursa aliyyül-âlâ... Olmazsa da canımız sağolsun...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..