Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '12

 
Kategori
Blog
 

Dört dörtlük bir Anneler Günü toplantısı :):):):)

Dört dörtlük bir Anneler Günü toplantısı :):):):)
 

Geleneksel toplantımızdan sonra, gelenek olduğu üzere yazımı yazmaya koyuldum ama bir “alo” bir “iş” derken, ilk cümlede kaldım.  Tekrar başlayım bakalım bu kez ne kadar yazabileceğim:) Toplantı yazımı yüzlerce kişi okuyunca, onlarca kişi gelecek sanmadım çünkü bu ilk deneyimim değil. “Yapma, kimse gelmiyor” diyenler olduysa da “Olmaz, geleneksel ne de olsa” diyerek bildiğim yolda devam ettim. Kimse gelmese de kendime “Anneler Günü” hediyesi olsun diyerek çıktım yola.

Geçtiğimiz yıllarda, sabahtan gitmiştim İnciraltı’na; “Anneler Günü’nde kendime kahvaltı hazırlamayacağım” diye bir sloganım vardı. Toplantı zamanında gelen arkadaşlarla da öğleden sonrası keyfini ekliyordum; kahvaltı keyfime. Bu yıl kulak arkası etmek zorunda kaldım sloganımı, bir gece öncesinden konuğum vardı. Pazar öğleninde konuğumu uğurladıktan sonra, gelen kutlama telefonlarıma yetişmeye çalışırken bir yandan da hazırlandım ve sonunda yoldayım. Yolu biraz uzatıp, aramam gereken ahbaplarımı aradım. Aradım aramasına ama ah, her şey istediğiniz gibi olmuyor bazen, bu yüzden Nursel Abla’nın, geçmiş yıllardaki yaşanmışlıklarımızla, “Bize gelmeyecek misin, hani o sevdiğin pilavlı yemeği  yapmıştım.” deyişine üzüldüm kaldım. Haber vermeyince bir hazırlık yapmaz diye düşünmüştüm ama sevilmek, özen gösterilmek başka bir şey!.. Akşam yemeğine de yeğenime sözüm vardı. “O halde yarın öğlen bekliyorum.” diyerek kapadı telefonu.

Ve 16.00’dan yirmi beş dakika önce Bahçe Kafe’deydim. Her zaman oturduğumuz, gerideki kanepeli yerlerden kalmıştı neyse ki!  Geç kalmadım ya, oturur oturmaz açlığım geldi aklıma, oyalandım ama aç karnına da çay içilmiyor. Baktım olacak gibi değil, ısmarladım bir şeyler ki telefonum çaldı. İlyas Bey. “Ne yapıyorsun?” diyor, “Bahçe Kafe’deyim, sen nerelerdesin” dedim ki şehir dışında olacaktı, “Sevil gelir olmazsa” demişti. Başımı çevirince görüntülü telefona dönüştü konuşmamız; az ilerdeydi. Pembuşlarıyla gelmişlerdi; Sevil Hanım’ın pembuşu oğlunun hediyesiymiş. Onlar aç değildi, kahvelerini ısmarladılar, ben de “iyi ki beklememişim” diyerek karnımı doyurdum. Sonrasında ince belli bardakta sevgiyle demlenmiş çaylar eşliğinde sohbete dalmışken aradı Pınar;  Zehra pınar. Artık bize katılmayan kızını geride bırakıp az sonra, o da pembuşlarıyla katıldı çay keyfimize.  Ben blogdan bihaber, o benden beter, eh İlyas Bey de keza öyle. Ve geçen hafta geçerken uğramasını saymazsak, uzun süredir görüşememiştik de. Bildiklerimizi konuştuk, “prozac” niyetine dedoş yaptık ki bu toplantıların en hoş yanı bu sanırım. Derken sıra evlada; Ebru’ya geldi. Ergenlik sırası ondaydı. Pınar,  kızının, ojelerle yaptığı ebruli tırnak boyalarını anlatıyordu ne güzel ama birden yine kadın kadına  dedoş yaparken bulduk kendimizi kiiii, İlyas Bey’in “Şu ojelerle ebruli tırnak boyası nasıl yapılıyordu?” diyen sesini duyduk. Unutmuşuz onu,  biran sustuk,   sonra bastık kahkahayı. Ve post-itimize : “İşin içinden çıkılmayınca “Ebruli oje nasıl yapılıyordu” denilip, konu değiştirilecek” notunu koyduk.

Nasıl derdi eskiler; vakit gelişti… Evet, vakit gelişti  ve yavaşça kalktık, az ilerdeki çiçekleri görünce her zamanki gibi dayanamayıp birkaç resim daha ekledik günümüze. Ve “Flaş flaş, blog sayfalarında bir ilk, tek başıma toplantı yaptım” başlığım, “Blog’un iki çınarı bir arada” ya dönüşmüşken “Dört dörtlük* bir anneler günü olarak” sonlandı; nazar değmesin diye mavi boncuk taktım hepimize.:):):):)

Seneye görüşmek üzere diyor, sevgilerimi yolluyorum, aydınlık şehrimden selamlarımla.

* “Kareyi kurmuşuz, okey oynasaydık” geyiğini  yapmayı da unutmadık.

 

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..