Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Dört gövdeli bir hartlap ağacı

Dört gövdeli bir hartlap ağacı
 

Dört gövdeli bir hartlap ağacı. Selverler Köyü Düziçi Osmaniye


Bu yazının konusu hartlap ağacımızı sağda görüyorsunuz. Dört gövdeli hartlap ağacımız bu işte. Tek başına nice kökler salarak toprağa tutunmuş. Karşılaşacağı zorluklara karşı peş peşe dört gövde ile yükseldikçe yükselmiş yıllar içinde. En az dört adam boyu var bu hartlabın uzunluğu. Tutunduğu toprak aylar yıllar içinde aşınıp gitmiş olsa bile o yılmamış yaşamaktan. Yağmur, sel, yel, yıldırım, asalak ve balta korkusu altında yaşayıp gidiyor tek başına. Ona ne Fatih Kısaparmak’ın Ağaçlar Ayakta Ölür türküsü ile ne de Yeşilçam’ın aynı adlı filmi ile yakacağımız bir ağıt yeterli gelir. 

Görüldüğü gibi köklerinin ucundaki topraklar günden güne, yıldan yıla kaymaya başlamış usul usul. Toprak kayması ya da toprak erimesi denilen olay bu işte. İlgili kişiler ne bu fotoğrafı görseler ne de bu hartlap ağacının yanına ışınlanıverseler, olayı osaat anlarlar. İşte her alanda başımıza ne geliyorsa, bu tür çok bilmişlikten geliyor. Oysa bilmek yetmez. O bilgi birikimi sizde birşeyler yapabilme gücü verebiliyor ise işe yarar. Yalnızca bilgiçlik taslamakla ‘’peynir gemisi’’ yürümez. Başımıza nice olumsuzluklar geliyor ve gerekli çözümler bulamıyorsak hep bu tür çok bilmişlikten geliyor başımıza. 

Bilgiçlik taslayanların çoğu bu hartlap ağacı kadar bağlı değildir toprağına bence. Kimilerinin suya sabuna dokunmadan yaşadıkları belli. Ol kimilerine göre ise ‘’it ürür kervan yürür’’ benzetmesine sığınarak ‘’gününü gün etmek’’ gerek. Ne ölüm kalın savaşları ne çevre ne açlık ne işsizlik ne de politikasızlık onların umurundadır. Oysa bütün bunlar benim umurumdadır. Yapayalnız bir ağaç da umurumdadır. Yeter ki bu vatanın kutsal toprakalrına tutunmuş olsun özgürce yaşamak için. Ne ki bu konuda da dertliyiz. Gelin birlikte irdeleyelim durumumuzu. 

Bakınız ne kadar güçlü sarılmış toprağına. Bir de düşmemek, yıkılmamak için nasıl direniyor, değil mi? Kökleri yerin derinliklerinde, dalları yaprakları ile her bir yanı gözlüyor dört gövdeli bu hartlap ağacı. Uzaktan dört ayrı gövdesinin var olduğu görünse de bu hartlap ağaçları bir bütün olmuş. Bize doğru uzanan ağaç köklerinin, zorluklara karşı direnmek için birbiri içine girmiş olması bakımından, bir tek hartlap ağacı ile karşı karşıyız. Atalarımızın ’’yek vücut olmak’’ dedikleri, birliktelik ya da sonsuzluk duygusunu çağrıştıran ’’vahdet’’ bu olsa gerek. Biliyoruz ki ‘’birlik olmadan dirlik olmaz’’

Bu hartlap ağacı en az yüz yaşında bence. Ona da onun soydaşlarına da ilgi yok bulundukları yerde. O çevrede onlardan başka hartlap ağacı da yok. Ne onlar ne de onlara komşu diğer yüzlükler hiç bir makam tarafından ne korunmaya alınmışlar ne çevreleri korunuyor ne bir levhaları var ne çevrelerine saldırıyorlar ne de bağırıp duruyorlar. Çünkü onlar kökü mazide olan âtilere benzeyen; en sabırlı yaratıklardır. Varlıklarını sürdürmeye çalışırlar bütün düşmanlarına karşılık. Ayakta durmaları bile korku salar çoğuna. O yüzden olsa gerek uzaktan uzağa diş bileyenleri çoktur onların. Bir gün ya dedikleri olur ya da bulundukları yerde göklerden gelen seslere kulak vererek yere yıkılırlar, tek tek... İşte o zaman ağlar belki bir kaçımız. Belki çağımızın sayılı Karacaoğlan‘larından Fatih Kısaparmak da ağlar; bu hartlabın yere yıkılması karşısında ’’lânet olsun’’ diyerek. 

Oysa kimileri ağladığında anında gerekli destekler çıkılıyor, gizlice de olsa. Bu tür olaylar gün gibi açık. Kimi zavallılar saklamaya çalışsalar da neler döndüğünü bilenler, bilmeyenlere anlatıyor usul usul. ‘’Mızrak çuvalda’’ saklanır mı hiç? ‘’Şeffaf olmak’’ erdeminden neden kaçarlar, anlayabilmiş değilim. Bildiğim şu ki ‘’şeffaflık’’ içinde pek çok hakkaniyet özleri yanında mertlik gibi bir başka üstünlük daha taşır. İşte kimileri bu tür özlerden ya da bu tür cevherlerden yoksun olduklarından ‘’şeffaf-meffaf’’ olamıyorlar. İşte bizim yapayalnız hartlap ağacı ile az ötesinde sıra sıra duran arkadaşları; şeffaf bir biçimde, her türlü zorluğa karşı direnerek tutunmuş oldukları toprakta başlarını gök yüzüne doğru uzatmışlar, kimilerine inat yaşıyorlar. 

Ağaçlar Ayakta Ölür adlı film 1964'te görterilmeye başlandı ülkemizde. Senaryosunu yabancı bir filmden esinlenerek Safa Önal'ın yazmış olduğu Memduh Ün'ün bu filmini ağlamadan seyretmek ne mümkün. İçinde yaşlı bir köşk, yaşlı bir ağaç, yaşlı ve genç insanlar arasındaki sevgi, nefret yanında hayatın işsizlik, hastalık, para hırsı ve fedakârlıklar ile dolu bir hayatı anlatır. Yaşlı ağaç yalnızca bir semboldür filmde. 

Düziçi'ndeki nice yaşlı çınarlar, nar ağaçları ile portakal ağaçları gibi Selverler Köyü'ndeki bu hartlap ağacı da Düziçi'nde ulaşılan (!) ağaç sevgisinin bir göstergesi olsa gerek. Öyle ki bu hartlap ağacı az ötesindeki kurak derecik ile uzaklardaki küçük tarlalara doğru düşmemek için geriye yaslanmış gibi durur. tek başınadır olduğu yerde. Diğer arkadaşları ondan üçyüz metre kadar ötede, yine yapayalnız bekleşirler. Hiç bir korunma belirtisi yoktur onların da. İyi ki dalları da gövdeleri de oldukça serttir. Bu yüzden hiç kimse onlara yanaşamaz. 

İyi ki ne Selverler Köyü‘nde ne de Düziçi'nin başka bir köyünde ağaç oymacılığı ya da ağaç tornacılığı yaygın değil. Düziçi'nde Kahramanmaraş’ın Hartlap Köyü'nde olduğu gibi bıçak yapımı da yok. Yoksa bu hartlap ağaçlarını hiç mi hiç göremezdik. Ne bir yetkili ne bir orman mühendisi ne de bir ziraat mühendisi ilgi göstermiş bu 100 yıllık ağaca.. Başka arkadaşları, akrabaları da var solunda sıra sıra. İlgilenenlere duyurulur. 

Düziçi'nde olsam belki bazı teşebbüslerde bulunacaktım, olmadı. Kimi makamlara ''baş vurmaya'' çalışırdım hiç olmazsa. Umarım başta Düziçi Kaymakamı Nevzat ŞENGÖK ile Osmaniye Valisi Celalettin CERRAH gerekli işlemler yolu ile bu anıtsal ağaçları kurtarırlar yok olmaktan. Bu konuda da sanırım ‘’mevzuat hazretleri’’ imdadımıza yetişir. Yoksa yakın bir gelecekte bu güzelim kızıl hartlap ağaçları da üstünde tutunmaya çalıştıkları verimli topraklar da kısa bir süre sonra yok olacaklar. Çünkü bizde toprak kaymalarını önlemek (erozyonla mücadele) bilinci yok. O yüzden örgütlenemiyoruz, gerektiği gibi. Tepki de koyamıyoruz. Neyin nasıl yapılacağını bilen de yok Devlet’te. Yoksa bugünkü durumlara düşer miydik? Ot gibi yaşayıp gidiyoruz işte. 

Bildiğiniz gibi kimimiz arkadan vuruluyor, kimimiz trafik keşmekeşine kurban gidiyor, kimimiz de ‘’ölen ölür kalan sağlar bizidir’’ diyerek, günümüzü gün etmeye çalışıyoruz. Ne mutlu vadesi ile Rahmet-i Rahman’a göçenlere. 

Bu güzelim ağaçlar ya insafsız birilerince kesilecek ya oldukları yere yığılacaklar ya da görünmez bir el onları yakıverecek bir gün ansızın! Dadaloğlu’nun ’’delikli tüfek çıktı mertlik bozuldu’’ dediği gibi, tekerlekli arabalar çıktı; çalıp çırpmalar daha da yaygınlaştı memlekette, diyebiliriz. Bu yapayalnız hartlabı tutan topraklar da yakın bir gelecekte yağmurla, selle, rüzgarla eriyip gidecek o köklerin yanıbaşından. 

Bence oraları bekleyen boynu bükük Çoban Teyze de olmasa, şimdiye çoktan uçup gitmişti bu hartlap ağaçları. Kimbilir belki epey uzaklardan geçmekte olan köy yolundan pek de seçilemediği için bugüne kadar yaşayabilmiş bu ağaçlar. Son yaz yağmurları ile nasıl baş etti bu hartlap ağacı ile diğer arkadaşları bilmiyorum. Kökleri ile tutundukları o güzelim topraklar azalmış olsa da umarım ayakta duruyorlardır sıra sıra. Onların acıklı ve yapayalnız durmunu görerek kavrayacak birileri de umarım ''lanet olsun'' diyerek, gerekli koruma tedbirlerini almaya başlayacaktır. 

’’Yok mu kurtaracak bahtı kara maderini’’ beyler? 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..