Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '08

 
Kategori
Dostluk
 

Dost kimdir?

Dost kimdir?
 

Dost diyebileceğiniz insan sayısı azdır aslında; her ne kadar “dost” kavramını sürekli kullansanız da. Harfler vasıtasıyla ortaya çıkan dostluğun asıl anlamı, gönüllerde hayat bulur ya; işte o ki, kendinden daha fazla güvendiğin kişi olmalıdır.

Bir dostum: “<ı>Dost, kendinden daha fazla güvendiğin kişidir” demişti zamanın birinde bana. Belki bu sözün söylendiği tarihte, bu sözün anlamını tam olarak kavrayamamıştım; ama şuan çok net bir şekilde anlayabiliyorum onu. Kaçınız, kendinizden daha fazla güvenebileceğiniz bir dosta sahipsiniz? Tek bir dost… Fazlasına gerek yok, belki de… Çok zor, biliyorum. Kendinize bile güvenemediğiniz bir devirde yaşıyorsunuz belki; ama dostsuz yaşamak…

Aynı şekilde, ünlü Fransız yazar Montaigne de, Denemeler adlı kitabında dostluk üzerine şunları söylemiştir: “<ı>Ruhlarımız o kadar sıkı bir beraberlikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en mahrem taraflarına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.”[1]

Dostunuz, eğer en çok güvendiğiniz kişiyse, ihanetini de en fazla göze aldığınız kişi değil midir? Her zaman söylerim: “<ı>Dostum, ihanetini en fazla göze aldığım kişidir.” Eğer ihaneti göze almadan sevseydim dostlarımı, belki bugün tek bir dostum dahi olmayacaktı. Zaten öyle değil midir ki; en fazla güvendiğiniz kişiye sırlarınızı verirsiniz, onunla dertleşirsiniz. Ailenizle, eşinizle konuşamadığınızı dostunuzla konuşursunuz. Çünkü ona güvenirsiniz. Ona güvenirken de, onun size ihanetini göze alarak anlatırsınız aslında hiç kimseye anlatmadıklarınızı.

Şuan hatırlayamıyorum hangi kitapta okuduğumu. Şöyle diyordu yazar: “<ı>Birlikte ağlamak kadar hiçbir şey kalpleri birbirine bağlamaz.” İşte dost da, birlikte ağlayabildiğiniz kişidir. Ağlamak kavramını, illa ki gözlerden yaş gelmesi olarak algılamayın. Ağlamak, kimi zaman dertleşmektir, kimi zaman onun (dostunuzun) iyiliği için onunla kavga etmektir, kimi zaman da en büyük başarılara birlikte imza atmaktır.

Bir kişi, dostunu kendine çekmekten daha ziyade, kendisini dostuna adamalıdır. Yani kendisinden daha ziyade dostunu düşünmeli; onun üstünde egemenlik kurmaktan ziyade, onun mutluluğu için bir şeyler yapmaya çalışmalıdır. Çünkü dostunun mutluluğu, aslında kendi mutluluğudur.

Yine bir söz vardır: “<ı>Dostu olanın arkasını kollamasına gerek yoktur” diye. Ne kadar doğru ve anlamlı bir söz? Eğer dostunuz varsa, bilin ki, hiç kimse sizi sırtınızdan vuramaz. Çünkü dostunuz, sizin arkanızdadır daima.

Belki hayatınız boyunca sadece bir tane dost bulabileceksiniz. Sizi anlayan ve en mahrem sırlarınızı bile verebileceğiniz… Fakat illa ki bulacaksınız onu, ya da bulmalısınız. Ki zaten “dostlarınızın” sayısı, iki elin parmaklarının toplamı kadar bile olmaz ya, bir ömür boyunca; ama bir tane dost bulmalısınız illa ki.

Belki eksik, belki abartılı bulacaksınız bu yazılanları. Belki de kendinize: “Böyle dostluklar kalmadı” diyeceksiniz. Evet, eksik bir yazı olabilir ya da abartılı. Fakat “Böyle dostluklar kalmadı” diyenlere söyleyeceğim bir çift söz var: “<ı>Siz, ya kendinizden daha fazla güvenecek doğru kişiyle karşılaşmadınız, ya birlikte ağlamayı becerebildiğiniz bir kalbe rastlayamadınız ya da karşınızdaki insanın ihanetini göze alarak, onun dostunuz olmasına izin vermediniz…”



[1] Montaigne, <ı>Denemeler, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007, s.26.

 
Toplam blog
: 44
: 1133
Kayıt tarihi
: 10.12.07
 
 

Karadeniz Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü 4. sınıf öğrencisiyim. Kitap okumayı, yazı yaz..