Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '10

 
Kategori
Deneme
 

Dostluk bakım ister

Dostluk bakım ister
 

benden


Elbette eski dost gibisi yoktur, ama her zaman eski dostlarımızdan biri yapabileceğimiz yeni bir dost edinme fırsatımız vardır. -Orne Jewett-

***
Dostluk hep hatırlamak değilse de, en azından ara sıra hatır sormaktır...

Dostluk namına diyerek açılan telefon görüşmeleri sırasında dedikodu ve geyik yaparak sıkıntı atmak dostluktan sayılmaz. Dostluk, dost bildiğin kişiyle en mahrem duyum ve duygularını paylaşabilme rahatlığı da değildir.

Uzunca bir süre görüşmüş olmasan bile, birden arayıp dertleşmek, hatır sormak istemişsen, ve o insan da seni geri çevirmeyip sanki daha dün berabermişsiniz gibi karşılamışsa, ve daha da önemlisi bunca zaman sonra aradığın insanın başı sıkışık olduğunda yardımına koşacak ilk insanlardan biri eğer sen olabileceksen, emin olabilirsin ki “o” kişi senin has dostlarından biridir.

Dostluk bir avuç böğürtlen taşımaya benzer. Avucumuzu sıkmadan gevşek fakat kararlı tutabilirsek, böğürtlenleri ezmeden ikram edebiliriz.

Aslında insan ilişkileri hep böyledir. Esneklik varsa, diğer insana saygı duyuluyor ve onun özgür kimlikli düşüncesine ifade hakkı tanınıyorsa, ilişkiler kapışsa bile kavgaya dönüşmeden ilerler. Fakat karşımızdakini bir şekilde sıkıp ezerek bunaltırsak, ilişkinin de suyu çıkar, bozulur ve bazen de sert bir kavgayla biter. Dostluk kaygısı duyan ilişkiler tüm diğer insan ilişkilerinden daha ileri bir hoşgörü içinde sürdürülmelidir. “Dostunun alnındaki sineği baltayla kovalama” der Çin Atasözü…

Hayatta pek çok insanla tanışırız; ancak kaybettiklerimizin arasında sadece aşklarımız ve gerçek dostlarımız kalbimize mutlu birer özlem bırakırlar.

***

İnsanlar hayatımıza belirleyebildiğim üç ana yoldan bulaşmaktalar:

1- Hayatın her hangi bir iteleme gerekçesiyle rastlantısal biçimde.
2- Mevsimlik işbirliği veya hayat çarkının dönemsel birliktelik kaderiyle.
3- Hayat boyu yaşam unsurlarını paylaşım arzusu veya zorunlu seçimiyle.

İşte böyle; hayatımıza günlük, dönemsel ve tüm bir yaşam boyu birlikte olabileceğimiz insanlar girip çıkmaktadır. Yaşam unsurlarımızın büyük kısmını gönüllü bir arzuyla bunlardan hangisiyle ömür boyu paylaşabileceğimizi seçmişsek, artık o insana sunacağımız gönül ikramları bizim mutluluk nedenimiz olacaktır... Ana-baba-çocuk-torun gibi ilk halka aile bağları ve aşk tutkumuz dışında gönlümüze paydaş yaptığımız bu insanlar bizim dostlarımızdır…

Nasıl, nerede ve ne zaman olursa olsun, maddi veya manevi acil bir yoksunluğunuzu gidermek üzere hayatınıza giren birisi size Tanrı’nın bir hediyesi gibi gelebilir. Bu yüzden o an en büyük dostunuzu bulduğunuza yemin edebilirsiniz; oysa yeni bir çıkar ilişkisine ihtiyaç duyulmadığında herkes kendi yoluna gittiğinde, dostluğun bir çıkar paylaşımı olmadığını öğrenir insan. Dostluk, zor zamanları zarar ziyan hesabı yapmadan birlikte gönül şenliği yapabilme sanatıdır…

Hayatımıza dönemsel veya mevsimlik insanlar da girer, çünkü zorunlu kalarak başkalarıyla paylaştığımız hayat kısımları vardır. Bebeklik, çocukluk, okul, askerlik, iş, evlilik ve yaşlılık dönemlerimizde hayatı birçok yeni insanla paylaşarak öğrenir ve büyürüz. Bu insanların bir kısmı canımızı fena halde sıksa da, onlara belli bir süre katlanmak zorunda kalırız.

İster canımızı sıksın, ister bizi delice eğlendirsin, bu insanlar yaşantımızın birer deneyim sayfası olarak açılır ve kapanırlar. Bunların içinde sıkı dostluk kurduklarımız da olabilir. Dostluk ilişkisi hayatın belirli bir evresine zaman ve mekân kısıntısıyla bağımlı kalarak bitimli bile olabilir; fakat dostluk asla katlanmak değildir…

Bazen beklenmedik vakitlerin dostlukları şaşırtır bizi. Aslında sade bir insanlıktandır yapılan; fakat öyle acil bir ihtiyaçta uzanır ki bu insan eli bize, dostluktan saydırır kendini. Ya da hemen orada o insanın dostu olmak isteriz büyük bir mutlulukla.

Bir peçete; uzatılan bir kâğıt mendil hiç umulmadık vakitlerde bir dostluk hediye ediverir insana. Belki de ayrılırken uzatılan bir dal karanfil ellerimize sarılan bir dost özlemi olacaktır yakında…

İnsanın yaşamı boyunca hayatın ilerilerine doğru birlikte yürüyebileceği, yaşantısının bir sapağında sarsıldığında destek alabileceği ve onun hayat toprağına kendi mutluluk çiçeğini ekebileceği dostlar edinmesi başarıların en mutlusudur.

Derler ki aşkın gözü kördür; yani baştan ve yoldan çıkaran telef edici bir mutluluk nedenimiz olabilir. Ama ben kefil olurum ki, dostluk düzeyine ermiş bir arkadaşlık hayatın en fırtınalı geçitlerinde bile sönmeyen feneriniz olacaktır.

Bir insan ilişkisinde, zihniniz körlükteyken ve ruhunuzun ışığı kısılmışken, ilişki kurduğunuz kişi kendinde var olduğu halde zihninizi aydınlatmaya ve yüreğinizi ısıtmaya yetecek yaşam gücünü karşılık beklemeden size aktarıp paylaşmıyorsa, orada dostluk yoktur... Orada sadece hayatın gündelik çıkarlarını kayda geçen bir hafıza alışkanlığı vardır...

***

Çok benzerlik gösterse de, dostlukla arkadaşlığı karıştırmamak gerekir. Arkadaşlık daha ziyade dışa dönük sosyal bir ilişki tanımıdır. Dostluk, ilişkinin toplumsallık niteliğinden çok kişiler arasında derinden duyumsanan bir sevgi ve güven ilişkisidir. Dostluk kendini ilişkinin olası çıkar dengelerinden bağımsız tutarak şefkatli bir koruma ve kollama içgüdüsü içerir. Arkadaşlıksa çoğu zaman duruma göre değişkenlik gösterebilir. Düşmanınız bile bir zamanlar arkadaşınız olmuş olabilir; düşmanınız olmuş birisiyse hiçbir zaman dostunuz olamaz. Bu yüzden, “eski dost düşman olmaz” deyişini pek severim.

Selam arkadaşı, okul arkadaşı, mahalle arkadaşı, komşuluk ilişkilerinden doğan arkadaşlık, iş arkadaşlığı, askerlik arkadaşı, takım arkadaşı ve benzeri birçok durum ve ortam arkadaşlığı vardır. Bunlar, durum ve zamana uygun olarak değişebilir ve hatta hepten unutulabilir de. Ancak, dostluk başkadır: Dostluk, yorgun sırtımızı dayadığımız yumuşak minder; fırtınalı günlerimizde sığındığımız sakin liman; hatta hazine sırlarımızı emanet ettiğimiz bir korsanlık ilişkisidir. Dostumuzun yanında kendimizi huzurlu ve güvende hisseder, rahat takılırız; çünkü dost asla utandırmaz...

Dostlukta cinsiyet ayrımı olmaz. Biraz zor gibi görünse de, cinsellik göz ardı edilerek ayrı cinsler arasında sıkı bir dostluk kurulabilir. Yalnız bunun için oldukça erdemli ve çevre dedikodulara karşı cesur olmak gerekir. Bu da herkesin harcı olmadığından dostluklar genellikle aynı cinsler arasında oluşup pekişir. Dostluğa göre arkadaşlık ayrı cinsiyetler arasında daha kolay kurulabilen bir ilişki biçimidir.

İhanet eden dost yok mudur? Bence gerçek dostlar küsebilirler fakat asla ihanet etmezler. İhanet edenler gerçek sandığımız dostluk yanılgılarımızdır. İşte yanılgımızın ürünü dostlar öyle bir ihanet ederler ki, bizi düştüğümüz yere yapıştırmamışlarsa kendimizi şanslı sayabiliriz. Dost sandığımız birinin ihaneti yüzünden ülke ve iş değiştirmemiz bile gerekebilir; çünkü dostluk adına sırtımızı yasladığımız güven aldancası toplumsal itibarımızı çoktan çökertmiştir...

Tarihteki en ünlü “dost ihaneti” Sezar'la Brütüs arasında yaşanmıştır. En güvendiği dostlarından sandığı Brütüs, Sezar'ın sırlarını düşmanlarına ifşa etmiş, Sezar’a karşı kurulan birlikte onlarla birlik olarak hiç çaktırmadan en büyük rolü oynamıştır. Sezar'ın öldürülmesi için hazırlanan oyun onun sayesinde başarılmıştır. Sezar aniden sırtında büyük bir acı duyarak dönüp baktığında, Brütüs'ün darbe için kalkan hançerli elini görmüş ve "Sen de mi Brütüs!" demiştir.

Her şeye karşın dostları olabilmeli insanın. Yüreğini açabildiği, sırlarını paylaşabildiği, ekonomik olarak yardımlaşabildiği, gerçek anlamda sevgisini çoğaltabildiği, kalplerine sığınabileceği dostları olmalı insanın.

Aslında dostsuz da yaşanır, aşksız da... Ancak gene de, sanılarımızın yanılgı payından dolayı ihanete uğramanın acısını çekme riskine rağmen, yaşamın ruhunu en estetik halleriyle duyumsayabilmek için birkaç dostu ve hep biricik kalan bir aşkı olmalı insanın...

Gerçek şudur ki, dostumuzla paylaşabileceğimiz bazı kusurlarımızı aşkımızla paylaşamayız; çünkü aşk dostluktan daha alıngan ve hesap sorucu bir ilişki biçimidir. Aynı şekilde aşkta paylaştığımız bazı hazları da dostlukta paylaşamayız; çünkü dostluk aşk gibi mahrem (kapalı) bir mutluluk yapıcı ilişki bütünleşmesi değil, görünür açıklıkta yaşam yapıcı bir gönül birlikteliğidir.

Bir de bakımsız dostluklarımız vardır ki, en utanılası tembelliğimizdir. “Eski dost düşman olmaz; biz zaten eskimiş dostlardanız” bahanesine sığınarak bir telefon açıp hatırını sormayan, birkaç paragraf mektup yazmayı, bir iki satır E-Posta göndermeyi angaryadan sayan dostluklarımız vardır. “Bir reklam arası yaptığın kahve, can sıkıntısıyla oynadığın bir sivilce kadar dostuna ilgi duyamıyorsan eğer, sen al başına çal dostluğunu...” derim ben böylesine…

***

Dostlar yaşarken dostluklarını sevgi ilgileriyle ödüllendirirler; dostlarını ölüme teslim edenler de dostluk yasını tutmadan yeniden yaşamaya başlamazlar…
 
Terentius yitirdiği bir dostunun ardından, “Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim” demiştir.
 
Aristo haklı mıdır, “Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır” derken?
 
Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği kendi ruhunun yasını mı tutmaktaydı aslında?
 
Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş miydi Terentius? 
 
Bencil bireyselliğin kutsandığı günümüzde, aşklarımızın dışında kalan özel yaşam unsurlarımızı paylaşmadan gerçek bir dostluk kurabilir miyiz?
 
Ya da sadece adımızın önüne dost sıfatı koyan eğlencelik insan ilişkileriyle mi yetinip geçeceğiz bu hayattan?
 
Yoksa kendimizi henüz sevmeyi ve daha da önemlisi kendimizi sevindirmeyi başaramadığımızdan, inanamıyor muyuz bizi dostça kucaklayabilecek birinin varlığına? Bu inançsızlık mıdır acaba bizi dost olabilmekten alı koyan?
 
Ve bir gün, bir dostun eli daha kayıp gitmeden avuçlarımızdan, aslında kendi mezarımızın başında ağladığımızı fark edebilecek miyiz?
***
TRT2’de yayınlanan “Gönül Makamı” adlı programda duymuş olduğum şu deyişe bir bakın:
 
“dost dostun gözyaşını ona fark ettirmeden siler”
 
Bu deyiş dostluğun ne ince bir gönül sanatı olduğunu nasıl da güzel anlatıyor…  Buradaki "fark ettirmemek" ilkesinin asıl nesnesi dostun kendisinden çok dostun yaşam ortamı, yani toplumsal var oluşunun onurudur. Yoksa dost dostun kendisi için yaptığını fark etmekten sevinç duyar.
***

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..