Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '08

 
Kategori
Öykü
 

Dostluklar döneminin sonu

Dostluklar döneminin sonu
 

Sonra, olgun çağlar geldiğinde ve insan bilgeliği arttığında, bunun bir bedeli olarak

yalnızlık da çoğalır!(Mevlana)

O yaz başında, yoğun bir çalışma hayatının arkasından gelen yeni bir hayata ilk adımları atarken, Erdinç ve eşi Meral kendilerine Marmara denizinin Kuzey sahillerinde bir yazlıkçı sitesinden ev edinmişlerdi. O dönemler henüz emeklilik kıdem tazminatının bir ev satın almaya yetecek güçte olduğu devirlerdi.

Haziran ayının ilk günlerinde, yaz sıcaklarının aniden başladığı bir gündü.

Erdinç’le Meral’in kışlık evlerinde yoğunluk yapan veya artık yenilemek istedikleri için yazlık eve aktardıkları eşyalarını taşımış olan nakliyatçı, yükleri yeni badana yapılmış evlerine henüz indirmişdi. Büyük parçaları yerleştirmiş, çoğu küçük eşyayı kolilerde öylesine bırakıp gitmişti. Nereden başlayalım diye düşünürlerken,

‘’Merhaba, hoş geldiniz!’’ diyen komşuları kapılarını çaldı.

‘’Ben Baha’’ dedi, orta yaşlarda bir adam. ‘’Ben de Meliha’’ dedi karısı.

Erdinç’in ilk izleniminde işbilir bir tüccar havası gördüğü Baha ve eşi Meliha, hoş geldin olarak ellerinde demlikte çay ve bir kurabiye tabağı ile geldiler. Hep beraber verandaya oturduklarında; ‘’Ne olur biraz dinlenin!’’diye onları biraz taşınmanın stresinden uzaklaştırdılar.

‘’Biz ikiz evin diğer tarafındaki komşularız!’’ dediler!
''Yapabileceğimiz bir yardım olur mu, sormaya geldik!''
Çok konuşkandılar, sıcakkanlıydılar. Erdinç ve Meral’i anında kendilerine ısındırdılar. Çekingen tabiatlı Erdinç bile ilk ürkekliği çabucak üzerinden attı.

Verandanın direklerine sarılı yasemin çiçek açmış olup, nefis kokular saçıyordu. Kuzeyde Trakya’nın içlerinde biriken boran bulutlar yağmur habercisiydi.

Komşular, Tekirdağ sahillerindeki bu yörenin iklim güzelliğini, temiz havasını, denizinin temizliğini, site komşularının iyiliğini uzun uzun anlatıyorlardı.

Yabancı bir yeni muhitte bir güven ve dostluk olduğunu gösterdiler.

Giderlerken, ‘’Yarın beraber sandalla denize çıkıyoruz, çapari ile uskumru, istavrit artık ne çıkarsa avlıyoruz, oltan yoksa bile dert etme ben sana hazırlarım!’’ diye Erdinç’i davet etti Baha.

Yeni bir muhite kısa sürede ısındılar. Tek tek yeni komşularla da tanıştılar.

Yazlık yörelerde insanlar şehirde olmadıkları kadar samimi ve candan olabiliyorlardı. Kalabalık ve güvensiz şehirli bir yaşamda karşı komşusunu bile tanımayan o ürkek ve donuk insanlar, burada neredeyse hepsi samimi birer sosyal canavar olup çıkıyorlardı.

O yaz birbirine sırt sırta komşu iki evdeki aileler sıkı ve samimi dostluklar kurdukları gibi, Baha ve Meral onları beraber eğlendikleri grupları ile de tanıştırdılar.

Yaz sezonu ortalarında artık Erdinç’te hep birlikte hareket edip eğlenen grupla birlikte gündüzleri balığa çıkıyordu. Öğleden sonra havuz ve kısa bir uykudan sonra her akşam birilerinin verandasında önce beş çayında kurabiyeler yenip içiliyor, sohbet günbatımı ile birlikte mangal, balık ve rakı partisi ile devam ediyordu.

Bazı geceler, teknesi olan bir arkadaşları grubu mehtaba çıkarıyor ve yüreklerden gelen şarkı ve türküler hep birlikte söylenirken, mutluluğun tablosu çiziliyordu. O yaz güzel ve aydınlık bir yazdı.

Meral ile Meliha neredeyse bir kardeş gibi yakın olmuşlardı. Bir gün Erdinç’in kayınpederi onları ziyarete geldiğinde ve iki ailenin bu olağanüstü samimiyetini gördüğünde, Erdinç ondan takdir yönünde bir görüş beklerken, o: ‘’Aşırı samimiyet sorun getirir!’’ demişti.

Yazlık mevsimi kapanıp, bütün herkes İstanbul’a döndükten sonra bile, kış boyunca bütün komşular iki haftada bir birbirlerinde veya dışarıda toplanıp görüşmeye eğlenmeye devam ettiler.

Bir sonraki sene yine yazlıkta buluşan iki aile artık bir akraba kadar samimi olmuşlardı. Neredeyse mutfakları bile ortaktı.

Ama nedense Erdinç, bir süreden beridir Baha’nın ortak yaptıkları aktivitelerde, kendini biraz kolladığını sezmeye başlamıştı. Beraber bir yerlere gidilecekse, Baha yakıt giderini hesap ederken, başkalarının araçları ile yaptıkları yolculuklarda bu konuyu hiç dert etmiyordu. Zaten tatlı dili ve konuşkanlığı yüzünden kimsenin de ondan bir şey beklemediğini gözlemledi.

Sosyal aktiviteleri planlayan ve insanların bir arada olmasının yapışkanının kendisi olduğunu düşündüğünden, şaka yollu da olsa hep talepkârdı. Sürekli;’’Ben de isterim, beni unutma!’’ şeklinde konuşuyor olmasını kimse kanıksamıyordu.

Birlikte yenilen yemeklerin çoklukla kendilerinde olduğunu fark etti. Daha az oranda karşıda yediklerinde ise, ortaya içki servisi yapılmadığını gören Erdinç artık kendi içkisini götürür olmuştu.

Meliha ise bir başka âlemdi. Onların mutfağını aynı bir bakkal dükkânı gibi kullandığını, gerekli olan her şeyi çat kapı onlardan aldığını fark ediyordu.

Çok konuşkan olduğundan bazen dilini tutamıyor, gerekli bir araç veya malzeme söz konusu olduğunda:

‘’Ayol neden satın alacakmışım! Meral alsın, ben ondan alır kullanırım!’’ diye ortaya konuştuğunu işiten Erdinç ise elinde olmadan kendisini kullanılmış gibi hissediyordu.

Artık bu durumdan eşine yakınmaya başladığında ise Meral onu cimrilikle suçluyor ve ayıplıyordu!

Erdinç en azından cömert bir çevrede yetişmişti, o yaşa kadar kendisini hiç hasis biri olarak görmüyordu ama gün boyu evde olduğu zamanlarda dikkatini çeken Meliha’nın sürekli eve gelip bir şeyler alıp gitmeleri, sigara tiryakisi olduğu halde hiç paket taşımayıp sürekli Meral’in sigaralarını içmesi onu sürekli rahatsız eder olmuştu.

Onlarla kalan sekiz yaşındaki küçük torunu bile: ‘’Meliha teyze neden bize sadece bir şey istemek için geliyor?’’ diye saflıkla sormuştu. Çocuklar saf olduklarından doğruyu söylerlerdi.

Erdinç’in aksine, tabiatı belki daha cömert olan Meral bu tek taraflı alıcılıktan hiç rahatsızlık duymuyor, verdiklerinin geri gelmemesine aldırmıyor ve örneğin komşularının İstanbul’dan veya kasabadan ısmarladıkları şeylerin bedelini onlardan hiçbir zaman almıyordu. Karşı tarafın bedeli vermek için teklif ettiğini duyuyor, Meral’in buna karşılık Meliha’dan kaçarak, yemin billah:’’Almam da almam!’’ dediğini işittiğinde; bundan rahatsızlık duyduğunu, bütçelerinin ayrı olduğunu ısrarla belirmesine rağmen eşi ona hak verecek yerde, haksızca ve ısrarla onu cimrilikle suçlayıp ayıplıyordu.

Sonraları ileride karşı komşuları ile araları soğuduğunda, aslında bu tartışmalarının sürekli karşı tarafın kulağına gitmiş olduğunu anlayacaktı.

Yazlık sitedeki yaşamlarının ikinci yılı yaz sonralarında Erdinç Baha’nın tavırlarında değişiklikler fark etmeye başladı.

Artık kendisini balığa davet etmemeye başlamıştı.

Sonra av mevsimi açılınca, erkek grubunun yaptığı av partilerinden de kendisini haberdar etmediğini fark etti.

Sonradan gruptan diğer kişilerle karşılaştığında, berikiler

‘’Sen niye yoktun ?’’ diye soruyorlar ve o haberi olmadığını söylediğinde ise:’’Baha sana haber vermedi mi?’’ diye müstehzi bir şaşkınlık yaşıyorlardı.

Erdinç bunun gibi bir iki olaydan sonra, Baha’nın ona tanıştırmış olduğu eski arkadaş grubunu artık kendisinden kıskanmakta olduğu sonucuna vardı. Bunun sonucunda kendisinden hiç beklenmeyecek bir şekilde, Erdinç’i diğerlerinden soğutuyor olmalıydı! Çünkü konuştukları bazı kişilere beraber denize çıkmayı teklif ettiğinde, onların artık çeşitli bahanelerle kendisine katılmadıklarını fark etmişti. Demek ki Baha diğerlerini ondan uzaklaştırıyordu!

Erdinç gururlu bir insandı, zaten mesafeli bir duruş sahibiydi.

Böyle bir durum karşısında kendisini uzağa çekti. Kimsenin eski arkadaşlarını elinden almak gibi bir düşüncesi olmamıştı.

Artık o da kimseyi arayıp sormuyor, onlara katılmak için bir çaba harcamıyordu.

Gerek Baha’larla gerekse grupla gelip gitmeler artık bitmişti.

Sokakta, kapıda karşılaştıklarında artık selamlaşıyor, kısa sohbetler ediyorlardı ama diğer insanların kaçamak bakışlarından, Erdinç Baha’nın insanları ondan soğuttuğundan, uzaklaştırdığından artık emindi.

Erdinç kendisini düzgün ve erdemli bir insan olarak bilirdi, ahlaki ve karakter açısında bir açığı olmadığını hep başka insanlar takdir ede gelmiştiler.

Öyleyse bütün bu insanları kendilerinden uzaklaştıran iftira ne olmalıydı?

Erdinç’in aklına yıllardır Baha ve Meliha’nın çıkarcılığından yakınmış olduğu geldi. Muhtemelen Baha, Erdinç’in bu görüşünü kendine göre yorumlayıp onun insanlarla arasını bozmuştu. Baki’nin yeni yetme kızı bile, artık Erdinç’i gördüğünde selam vermeyerek, günaydınını karşılıksız bırakarak ona tavır koyuyordu.

Üzerine üstlük Baha daha kurnaz olduğundan, bu ikili krizi daha iyi yönetiyordu. Toplum içindeyken kimseye aradaki sorunu belli edecek bir davranış göstermiyordu!

Büyük olasılıkla bu davranışını da Erdinç’in aleyhinde diğerlerine aktarmış olacağından, sonunda Erdinç grupla bağını tamamen kopardı.

Sağlam dost olsalar böyle kolayca uzaklaşıp gitmezler diyordu içinden. Ayrıca komşulardan hiç birisinin arabulmaya kalkışmış olmaması da bu düşüncesini kendince haklı gösteriyordu.

Ama her ne kadar böyle dese de, arabozucunun akıttığı zehir, sanki kemiğe dokunan bir hançer darbesi gibi derin bir acı da bırakmıştı.

Bütün bunları Meral’e anlatıp yakındığında ise, beriki o bütün insani çekişmelere daha bağışık olan o kadınlara özel zihinsel bir yapının etkisiyle, olanları küçümsemeye devam ediyor;’’Yok bütün bunlar senin kuruntundan başka bir şey değil!’’ diyordu.

Böyle konuşmasında elindeki düzeni kaybetmemek istemesinin etkisi büyüktü çünkü Erdinç’i dışlamış olan grubun eşleri Meral’le görüşmeye devam ediyorlardı.

Kadınların da bir ölçüde aynı çocuklar gibi insan ilişkilerinde çok basit düz ve yargısız yaklaştıklarını, yani nasıl çocuklar önce itişip, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi oyun kurabilen rahat sosyal yaratıklarsa, kadınlar da bir ölçüde öyleydiler.

Ama sıkıldığı zaman gördüklerini anlattığı, rahatsızlığını ifade ettiği Meral ise nedense onu anlamaz görünüp, antisosyal olduğu iddiasıyla sadece Erdinç’i suçlardı.

Bu durum, yani Meral’in kendisinin sezgilerini ve zekâsını dikkate almadan kullandığı, olayı küçümser tarzda yaklaşım Erdinç’i daha da üzüyordu.

‘’Beni yaralayan Erdinç’in arkadaşlarını benden kıskanması değil!’’diyordu. ‘’Beni asıl üzen bu insanları benden soğutmak için onlara neler söylemiş olabileceği ihtimali!’’

Bir de üzerine üstlük, bir gün kendisinin katılmadığı karışık bir toplantıya Meral’in yalnız gitmesi olaya tuz biber ekti. Şiddetle tartışmalarına neden oldu.

‘’Benim katılmadığım bir toplantıya bensiz katılmakta ısrar etmen var ya, işte bu bir tür ihanettir!’’ diyen Erdinç’e çok kalabalık ama özde etkili olmayan bir sürü cevap veren Meral bile sonunda artık durumu kabullendiğinden, artık yazlık faslını kapattılar.

O yaz sonu Erdinç yazlıklarını satışa çıkardı.

Dostluklar geride kalırdı ama daha az sayıda da olsa, gidenlerin yerine yenilerinin geleceğini umuyordu!

 
Toplam blog
: 19
: 884
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Bu ülkenin meraklı, toplumsal sorumluluk sahibi, zeki,aydın, duyarlı, yeniliğe açık insanları ile ha..