Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '16

 
Kategori
Siyaset
 

Dövmek, Kürtleri devlete bağlı kılar mı?

Dövmek, Kürtleri devlete bağlı kılar mı?
 

Dayak cennetten çıkmıştır, sözü toplumumuzda oldukça yaygın bir söz. Çokça kabul görmüş olduğu da inkâr edilemez bir gerçek. Bunun en iyi kanıtı da çocuğunun olumsuz davranışları karşısında sıkışan eğitimcinin dayağa yönelmesi olsa gerek. Bir üniversiteden mezun olmuş erkeklerin yarısından fazlasının eşine şiddet uyguladığı gerçeği ise konunun içler acısı olan yönü. Hele eşine şiddet uygulayanların arasında hukuk adamlarının olması sözün bittiği yer olsa gerek!

Şiddet sarmalının tarihsel kökenlerinin olduğu, dinsel ve siyasal işleyişin bölge insanının kafa yapısının şekillenmesinde şiddetin kutsanmasına yol açtığını söylemek mümkün. Öyle ya inanç eğitimi her fırsatta kullarını cehennem ateşiyle kavurma fırsatı kollayan bir Tanrı gerçeği pompalayıp duruyor… Formel olarak okullarda, informel olarak halk arasında tarikatlar aracılığıyla bu inanç yoğun bir şekilde işlenip durmakta. İşin garibi bu korku insanları dinin yasaklarından uzak tutmaya yetmemekte. Aksine “Günah işleme hakkımı kullanıyorum.” biçiminde tanımlanacak bir yargıyla aslında çok da Tanrı korkusunun önemsenmediği açığa vurulmakta. Özetle “Tanrı’yı biliyorum ama kendi bildiğimi yapmayı tercih ediyorum.”  biçiminde bir yargı bu… Toplumun dinsel kanadını çökerten acı bir gerçeklik!..

Şiddetin, devlet yönetme algısını da zehirlemiş olduğunu görmek gerek. Aklı başında diye tanımlanabilecek pek çok kişi, işler istediği gibi ilerlemeyince şiddeti kutsamaya başlıyor hemen. Bu noktadan itibaren “Yarım metrelik yağlı ipin çözemeyeceği sorun yoktur.” lafı devletin yönetim kadrolarını esir almaya başlıyor açıkçası. Sorunlu çocuğu karşısında şiddeti kutsamaktan başka çıkar yol bulamayan yetişkinlerin çaresizliği, devlet yönetiminde sergileniyor bu kez… Aile içindeki ilişkilerde şiddetin hiçbir sorunu çözemediği gerçeği ortada… Akıl sahibi hiç kimse de artık aile içi sorunlarda şiddeti önermiyor.

Kürt sorununda şiddetin yeri ise aile içi ilişkilerdeki kadar aklı başında bir tutumla ele alınamıyor ne yazık ki! Bu sorun çok daha karmaşık… Üstelik ilgilendirdiği insan kitlesinin devasa büyüklüğü nedeniyle konuya etki eden faktörler sayıca çok fazla… Ayrıca ülkeyi yönetme gücünü elinde bulunduran insanların kaderini bu sorun üzerinden şekillendirmeye karar vermiş olmaları da işin bir başka çıkmaz noktasını belirliyor!..

Şimdilik, devletin sopasının büyüklüğünü göstermek adına yürütülen operasyonlar bir süpürme harekatı görünümü veriyor. Diyarbakır’dan başlayan ve Irak sınırına doğru ilerleyen bu süpürme harekatı -bedeli tartışmaya açık olmak kaydıyla- devletin yönetim kademesi tarafından alkışlanıyor. Ancak sebep olduğu yıkımlar ve insan kayıplarının toplum hafızasına kazınacağı da bir gerçek. Yakıp yıkılmış kent görüntülerinin, sokak ortasında kalmış insan cesetlerinin görüntüsü kolay unutulacak türden sahneler olduğunu söylemek güç…

Çatışmalarda Kürt cephesini oluşturan PKK ise durumdan çok da rahatsızmış görünümü vermiyor. Devletin tüm gücüyle kuşattığı kentlerde 3 ayı aşan sürelerle direnebilmiş olmayı büyük bir başarı olarak algıladıkları görülüyor. Ayrıca çatışmalardan zarar gören kitlelerin kendisi için halk tabanının genişlemesine neden olacağını düşünüyor olmalı. Uğradığı kayıplar karşılığında büyük kentlere taşımaya başladığı savaşı Türk tarafına da yaşatarak AKP ve Erdoğan yönetimini geri adım atmaya zorlama düşüncesinde. Karşılıklı güç gösterilerinin şimdilik sivil halk açısından olumlu bir sonuca doğru yöneldiğini söylemek olanaksız. Öte yandan özellikle Suriye’nin kuzeyinde ilk resmi adımları atılmış olan Kürt idaresinin çatışmaların açığa vurulmamış asıl nedeni olduğu yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlıyor.

Ülke yöneticilerinin güney sınırlarında bir Arap idaresi mi yoksa Kürt idaresi mi görmek isteği, çatışmaların seyrini etkileyecek gibi görünüyor. Yönetimin tercihini, ideolojisi ne olursa olsun bir Arap yönetiminden yana koyduğu algısı gün geçtikçe kuvvetlenmekte. Doğrusu bu düşüncenin toplumda bir sürü alıcısı da var. Bunun bir Arap hayranlığı biçiminde algılandığı söylenemez. Daha çok, oluşacak Kürt yönetiminin ülkenin bölünmesine etki edeceği korkusu insanları bu tercihe yöneltiyor.

Kürt cephesinde ise bu durumun salt bir Kürt düşmanlığı biçimin algılandığını söylemek mümkün. Ayrılıkçı grupların bu yargının pekişmesinde önemli rolleri var. Öte yandan ülke güneyinde kimlerin olduğunu hiç önemsemeyen ve sadece gündelik yaşamının huzur içinde sürmesini isteyen daha güçlü bir kitle de var. Aslında bu büyük kitlenin tavrı, ülkenin geleceğiyle ilgili olarak alınacak kararlarda yöneticileri zorlama gücüne sahip. Bu sessiz çoğunluk şimdilik sessizliğini korumaya devam etse de gelecekte nasıl bir tavır takınacağını kestirmek güç. Ufukta belli belirsiz görünen anayasa referandumunda tavırları bu kördüğümü çözme şansını ülkeye sunabilir!..

 
Toplam blog
: 23
: 113
Kayıt tarihi
: 14.08.15
 
 

1959 yılında Siverek'te doğdum. yüksek öğrenimimi Konya'da tamamladım. 1982 yılından beri ülkenin..