Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

DTP "demokrasi nedir?" biliyor mu?

DTP "demokrasi nedir?" biliyor mu?
 

Bazılarımız “demokrasi” dediğimiz şeyin bir sürece bağlı olmadığını, “demokratlığınsa” istendiğinde hemen olunabileceğini düşünüyorlar.

Oysa “nesnel ile öznel” dünya arasında önemli bir denge vardır. Bu dengenin matematiksel bir eşitlik olmadığını da hemen ekleyelim. Çoğunlukla da birbirini etkiler.

Ne demek istediğimizi biraz açalım.

Kemalist devrimler en çok halkın buna talebinin olmadığı ve tepeden inmeci baskı yoluyla gerçekleştirildiği için dönemin ve bugünün “liberal aydınları” tarafından çok sert eleştirilir.

Kadına seçme ve seçilme hakkı verildiği sırada dünyanın bir çok medeniyetinde henüz bu fikren mevcutken, realitede uygulamaya koyulmamıştı. Belki kadınlarımızın bu hakkı kullanmaya bilinçleri de yoktu, ayrıca erkek egemenliği de çok ciddi kısıtlamalar getiriyordu.

Çok partili parlementer sistemi de halk anlamış değildi. Sınıflar şekillenmemiş, kimin hangi partide olduğu öznel sebeplere kalmıştı. Aynı aileden kardeşlerin iki karşıt partiye üye olması anlaşılmaz ancak Türkiye’nin çarpık bir gerçeğiydi.

Ancak tek parti iktidarı bu düzenlemeleri yaptı. Bir taraftan da baskı da uyguladı. Çünkü vücudunu bir arada tutmak diye bir derdi de vardı.

Yani nesnel olan aslında demokrasiye de demokratik uygulamalara da hazır değildi. Öznel seçimlerle nesnel değiştirilmeye çalışıldı.

Bunun doğruluğunu yanlışlığını tartışacaksak bugünkü uygulamaları da içine katmalıyız.

Demokrasi bir süreçtir. Demokrasinin köklü hale gelmesini tecrübeler sağlar. Avrupa Birliği önümüze binlerce klasörlük bir müktesebat koyuyor. Uyum yasaları derseniz bunun hukuki boyutudur. Hukuk da en az demokrasi kadar süreç içinde şekillenen, toplumsal ilişkilerin en temel aracıdır.

Şöyle böyle altı aydır ülkemizde bir demokratik açılım tartışılıyor. Burada birileri çıkıyor “demokrat” duruşla diğerlerini “antidemokratlıkla hatta faşistlikle, ırkçılıkla” suçluyor. Bu kavramları kullananların demokrasi geçmişlerini incelemiyoruz. Aslında bu da önemli.

Örneğin, kendi yaşadığı coğrafyada çok önemli aşiretlere mensup olup, feodal ilişkileri sürdürürken, diğer taraftan da Ankara’da kürsüye çıkıp, belki de bütün siyasi hayatını belli bir demokrasi mücadelesi içinden gelerek vermiş bir milletvekiline “demokrasi” nutku çekmesi de ülkemizde olağan karşılanıyor.

İşte bir “niteliğin” içselleşmesiyle “takiye” hali alması da böylesi bir ilişki ile kuruluyor.

Açılımın, DTP tarafından PKK’nın siyasileştirilme sürecine dönüştürülmesinin gerisinde böyle bir yaklışım olduğunu artık kendi ağızlarından verdikleri ifadelerden anlıyoruz.

Türkiye bir haftadır tekrardan çatışma havasına girdi.

Eylemler olabilir, dünyanın her yerinde insanlar çıkar sokakta polisle çatışır. Miting yapmak ister, engellenir. Yarın kimin hangi sebeple o sokaklarda olacağını kestiremeyiz. İktidar partisi bile zamanı gelir hükümetten düşer, muhalefet olur sokakları destekler. Bunlar normal demokratik tepkilerdir.

Ancak bir eylemin demokratik nitelik taşıması için o eylemin geri planında yatan şeyin toplumsal bir soruna ait olması çok daha “anlamlı”dır. Fakat sadece Türkiye’de değil, ululslararası platformada “terör örgütü” olarak tanınmış bir örgütün liderinin cezaevi koşulları adına yapılan bu eylemlerin Türkiye’de “demokrasi” algısı içine çekilmeye çalışılması çok fazla inandırıcı olmuyor.

DTP’nin taşıması gereken misyonu aylar önce burada yazmıştım. Bu bana kalan bir şey değil elbette; sadece fikir paylaşımı. Önerdiğim misyon bölge halkının demokratik taleplerinin daha güçlenmesi anlamına geliyordu. Bu da nesnel dünyanın iyileştirilmesi çalışmalarıydı.

DTP’nin görevleri arasında bölgenin feodal bağlardan kurtarılması yok mudur? Kuşkusuz partinin o meşhur “tabanı” feodal bağlardan oluşurken kendi nesnelliğine aykırı bir nesnellik geliştirmek kolay olmayacaktır. Bu nedenle DTP yukarıda örneklemeye çalıştığım süreçte çok daha feodal bir misyon taşıdığı için demokrasi mücadelesini en zor tarafından kavrıyor ve Türkiye’nin önüne koyuyor.

Üstelik mecliste sandalyesi bulunan bir milletvekili “tabanımız dağa gidin, diyor” şeklinde bir açıklama yapıyor.

Bu milletvekili nerede bulunduğunu bile anlamakta idrak güçlüğü yaşıyor. Birileri o milletvekilini oradan atmaya çalışabilir. O kişinin hedefi ne yapıp edip, meclise yeniden girmenin mücadelesi vermek olmalıdır. Dağda yeterince adam yok mu? Açılımın amacı o dağdakileri indirmek değil miydi? Daha bir ay öncesinde DTP’nin bir milletvekili çok da ılımlı bir uslupla bunu anlatmıyor muydu? Ne değişti ülkemizde de dağa çıkma senaryoları konuşulur oldu?

DTP’nin kapatma davası kaç yıldır devam eden bir süreçtir?

Tam da mahkemenin kararını açıklamaya hazırlandığı sırada hakimlerin ve kamuoyunun vicdanını bu kadar tahrik etmenin anlamı var mıdır?

DTP’nin demokratikleşme ve barış havasına girilmeye çalışılan bir süreçte ülkeyi yangın yerine çevirip, gençlerin sağa sola molotof kokteyli, çocukların taş atmasını tetikleyen ortamı hazırlamasının, PKK ile aynı söyleme geliyor oluşunun bir anlamı var mıdır?

DTP Başkanı Ahmet Türk “faturayı bize çıkarmayın” diyor.

Demokrasiler kişilere ve örgütlere faturalar çıkarır. Bunlardan kaçmak mümkün değildir. Faturalar gelir, sizler de ödersiniz. Bazen hesaba ortak olunur; bazen de tek başınıza üstlenirsiniz.

Burada bir provakasyon olduğuna şüphe duymamak elde değil; ama bunu kimin yapıyor olduğunu cevaplamak da…

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..