Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

DTP kapatılmalı mıydı?

DTP kapatılmalı mıydı?
 

Siyasi partilere kapatma cezası verilmesi yerine, suçlu olan yöneticileri cezalandırılmalıdır.


DTP KAPATILMALI MIYDI?... KAPATILMASA OLMAZ MIYDI?

Ben hukukçu değilim ama, hukuku kullanrak ya da hukuk içinde bu sorulara yanıt aramaya çalışşacağım... Bu konuyla ilgili olarak önümüzde iki büyük yasa var; bunlardan biri, ufak tefek bazı değişikliklere uğramış "1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası" diğeri de "22 Nisan 1983 tarihli Siyasi Partiler Yasası"dır.

Bana göre, siyasi partilerin kapanmasına yol açan nedenlerin başında, bu iki yasa arasındaki uyumsuzluk gelmektedir. Eğer, Siyasi Partiler Yasası, Anayasa'nın içeriğine uygun düzenlenseydi, siyasi partiler sonradan rayından çıkarak Anayasa hükümlerine karşı davranışlar içine giremezlerdi...

Şimdi bunu biraz açmaya çalışayım.

Anayasamızın konu ile ilgili 68. Maddesi, aynen şöyledir :

"Siyasi partiler, demokratik, siyasi hayatımızın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler önceden izin almaksızın kurulurlar, Anayasa ve kanun hükümleri içierisinde faaliyet sürdürürler.

Siyasi partilerin tüzük ve programları, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik etmez."

Bence ilk falso burada verilmiştir. Siyasi partiler neden izin almaksızın kuruluyorlar? Dernekler de izin almaksızın kuruluyor. Burada, siyasi partilerin kuruluşu ile herhangi bir derneğin kuruluşu aynı kefeye konmuştur. Ülke yönetimine soyunmuş bir siyasi parti ile "bıldırcın sevenler derneği" gibi bir derneğin eş tutulması ne kadar doğrudur?

Anayasa'nın bu maddesinin içeriğinde neler yazdığına geçmeden, Anayasayı temel alan Siyasi Partiler Yasası'nın 4.Maddesine geçelim.

Bu yasanın 4.Maddesi de aynen şöyle :

"Siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar. Siyasi partilerin kuruluşu, organları, seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararları Anayasa'da nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına aykırı olamaz"

İkinci falso da burada ortaya çıkıyor...Burada, maddenin ilk cümlesi, Anayasa'nın 68.Madesi'nin ilk cümlesi ile tıpatıp aynıdır. Ama sonra bir farklılık görülüyor. Anayayas'nın 68.Maddesi, siyasi partilerin "demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine" aykırı olamayacağını belirtirken; Siyasi Partiler Yasası, bunu kendi maddesine(4.Md.), siyasi partilerin"Atatürk ilke ve inkılapları" bağlı olarak çalışacağını belirtiiyor.

"Bunda ne var? İkisi de aynı şey değil mi?" diye sorabilirsiniz.. Bence de bir fark yok ama, Siyasi Partiler Yasası'nı hazırlayanlar, bu iki deyiş arasında acaba ne gibi bir anlam farkı gördüler ki, bu değişikliği yaptılar, doğrusu ben bunu pek anlayamadım. Acaba, "Atatürk ilke ve inkılapları", "demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerin"nden daha mı baskın, daha mı etkili?

Siyasi Partiler Yasası'nın, Birinci Bölümü'nün 8.Maddesi'nde de, siyasi partilerin kuruluşları ile ilgili olarak kurucularının nüfus kaydı ve adli sicilleri gibi ayrıntılar sıralandıktan sonra, "kurucular tarafından imzalanmış parti tüzüğü ve programlarının İçişleri Bakanlığı'na verimesini öngörmektedir".

Burada da dikkatlerden kaçan bir konu var bence. Siyasi partiler, önceden izin almaksızın kurulmalarına rağmen, İçişleri Bakanlığı'na sunulan "tüzük ve programları"nın Anayasa'ya ve Siyasi Partiler Yasası'na uygun olup olmadığı bu bakanlık tarafından incelenmiyor mu acaba?

Muhakkak inceleniyor ve siyasi partilerin, "tüzük ve programlarında" ilgili iki yasaya aykırı bir husus bulunmadığı için de faaliyet göstermelerine izin veriliyor...

Söyler misiniz bana, hangi siyasi parti, İçişleri Bakanlığı'na sunduğu "tüzük ve programı"nda "demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine ya da Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı hareket edeceğini; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı olacağını; bölücülük yapacağını; siyaseti dinin emrine vereceğini; çağdaş düzen yerine Kuran'ın getirdiği nizamı kuracağını; din devleti kurmak istediğini...vs." belirtir? Belirtmez değil mi?

Öyleyese, demokratik hayatımızın vazgeçilmezi olan siyasi partileri, yukarıda sıraladığım duruma kim getiriyor? Elbette ki parti yöneticileri...Öyleyse, siyasi partileri kapatacağımız yerde, siyasi partileri bu duruma getirenler, amiyane bir tabirle "zıvanadan çıkaranlara" ceza vermek daha mantıklı ve daha demokratik olmaz mı?

Kapatılan siyasi partilere oy verenlerin tamamının, oy verdikleri siyasi partinin yöneticileri gibi düşündüğüne hangi kriterlere göre karar veriliyor da bir anlamda onlar da cezalandırılmış oluyor.

Bence, siyasal partiler de, anayasal bir kurumdur ve tüzel bir kişiliğe sahiptir. Devletin hangi kurumu, yöneticilerinin yanlışı yüzünden kapatılmıştır ki? Örneğin, diyelim ki, bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesi içinde, "siyasal İslam" çalışmalarının yapıldığı ve bu amaçla kurulan bazı "gizli örgütlenmeler" tespit edildi. Böyle bir durumda, kurum mu kapatılacak, yoksa bu yanlışı yapanlar mı cezalandırılacak?

Hatırlarsınız, eskiden RTÜK kurallarına aykırı davranan televizyon kanalları kapatılırdı. Sonra bu kapatma cezasının, o kanalı izleyenlerine de verilmiş olduğu düşünülerek, bu uygulamadan vazgeçilmiş, "uyarı, program durdurma, para cezası" gibi caydırıcı cezalara dönülmüştür. Doğru olan yapılmıştır.

Parti kapatmada da, aynı şekilde "demokrasiye uygun davranılmalı ve insan hakları(burada seçmen hakları)" korunmalıdır.

Şimdiye kadar Türkiye'de 25 kadar siyasi parti kapatılmış ve bunların çoğu isim değiştirerek yeniden kurulmuştur. DTP'nin alternatifi olacak parti ise ise, DTP daha kaptılmadan kurulmuştur...Bu cambazlık, aynı zamanda, yasalarla dalga geçmek anlamına da gelmiyor mu?

S O N U Ç :

Tecrübeler göstermiştir ki, siyasi partileri kapatmak ülkeye fayda getirmiyor. Yapılacak en uygun iş, siyasi partilerin, seçmenleri dışındaki, bütün yöneticilerine yasalar uygun cezalar vermek ve suçları oranında belirli sürelerle onları siyasi yasaklı yapmaktır.

Bu arada ceza verilen DTP yöneticilerinin sayısının da az olduğunu, daha fazla kişiye ceza verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu da, Cumhuriyet Savcısı'nın her okuduğunu ve her duyduğunu kapatma iddianamesine koymadığı; koyduysa bile Anayasa Mahkemesi'nin bunları ceza için yeterli görmediği şeklinde yorumlanabilir...Oysa ki, DTP'nin son bir iki ay içindeki söylemleri ve tavırları bile, mevcut yasalar çerçevesinde bu partini kapatılması ve daha da fazla partilinin ceza alması için yeterdi de artardı bile...

Türkiye'de siyasi partilerin kapatılmasının bir çözüm getirmediğinin farkında olan DTP'liler de, yeni bir yol haritası yaparak, kendilerine göre demokratik saydıkları mücadelelerine kaldıkları yerden devam edeceklerini belirterek bunun doğruluğunu göstermişlerdir.

Bu arada, Anayasa ile Siyasi Partiler Kanunu tekrar gözden geçirilmeli, İçişleri Bakanlığı, kurulan siyasi partilerin kurucularını, tüzüklerini ve programlarını ayrıntılı olarak dikkatli bir şekilde incelemeli; daha önce adi ve siyasi suçlarla bırakın ceza görmüş olanları, haklarında soruştırma açılmış olanları bile kurucu üyelerin arasından çıkarmalıdır.. Bu işin başka yolu yok...

Bu arada, hem "Anayasa"nın hem de "Siyasi Partiler Kanunu"nun, 12 Eylül'ün ürünü olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.

cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..