Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '08

 
Kategori
Deneme
 

Düğümlenen boğaz

Düğümlenen boğaz
 

"Artık baba ekmeğinin boğazında düğümlenmesini istemiyordu"


Gün, henüz yeni aydınlanmaya başladığında, sokakta tek-tük insanlar aceleyle işlerine gidiyordu. Metin, üniversiteyi bitireli henüz bir yıl olmamıştı. Bunca zaman içinde çalmadığı ve aşındırmadığı kapı da kalmamıştı. Artık, baba ekmeğinin boğazında düğümlenmesini istemiyordu.

Metin, her zamanki gibi erkenden mahallelerinin şirin kahvehanesine girdi. Ocakçı hazırladığı çayları, avurtları içine çökmüş, zayıf ve damarları ellerinin üstünde nasır yapmış garsona teslim ediyordu. Televizyondaki bayan spiker ise, sabahın ateşli haberlerini heyecanla sunuyordu. Metin, kahvehanenin en sakin köşesini tercih etti. Çayını söylediğinde, masaların üzerindeki gazeteleri de toplayıp kendi masasına getirdi. Tüm gazetelerin iş ilanlarını didikleyip notlarını aldı. “ Bakalım bugün kısmetim çıkacak mı?” umuduyla böreğinin son parçasını da alıp, çayını bitirdiğinde, tadı damağında kalmıştı. Garsona bir çay daha söyleyip, bu kez gazetelerin haber sayfalarında gezindi.

Kahvehane, ilerleyen saatlerde müdavim yaşlıların gelmesiyle dolmaya başlamıştı. Metin, yaşlıların birbiriyle olan sataşmaları ve onların tatlı sohbetlerini gülümseyerek izliyordu. Milyonlarca sperm arasında birinci olup, sonra da üniversiteyi yine milyonlarca öğrenci arasından kazanıp, bin bir güçlükle okulunu bitirmesini kendince şanslı görüyordu. Şimdilerde ise 2, 5 milyon işsiz arasında bulunmaktan da oldukça hayıflanıyordu.

Elinde bastonu, kalın gözlükleri, geniş yüzü ve saçları pamuksu, seksen yaşını aşmış pehlivan amca; “ Bu memleketin hali ne olacak?” sorusu kahvehanenin gündemine düştüğünde, her kafadan yanıtlarda fazla gecikmiyordu. Sıska ve iyi giyimli olanı; “ Şunlara bak yahu! Ülkenin içeride ve dışarıda onlarca sorunu varken, medya ile iktidar birbirine giriyor. Buna, ‘ öküz öldü, ortaklık bozuldu’ derler. Altı senedir, gül gibi geçinip gidiyorlardı. Şimdi, yoksa menfaatleri mi çakıştı?” Metin, büyüklerin konuşmalarına gazetesini göz gezdirerek kulak misafiri oluyordu. Orta yaşlarda yeni emekli olduğu her halinden belli, mahallenin gediklisi Yılmaz amca; “ Yahu baksanıza, Almanya’daki gurbetçilerimizin dini duygularını sömürerek, milyonlarca Euro’yu yöneticiler kendi hesaplara geçirerek, Gemi, taksi filosu ve daha neler aldıklarını, Alman Savcılar iddia ediyor. İddianame’nin 164. sayfasında da Başbakanımızın adı geçiyormuş. Anlayacağınız, bir ucu da Türkiye’ye dayanıyormuş” Ocakçı bir yandan çayları doldururken, diğer yandan çenesini de açmayı ihmal etmiyordu; “ Şu Almanya’daki gurbetçilerimiz, daha önceki olaylardan hiç ders almamışlar. Yakın zamanda YİMPAŞ, KOMBANSAN gibi şirketler kurarak yine gurbetçilerin milyonlarca marklarını iç etmediler mi? Şimdi de, ‘Deniz Feneri Derneği” adı altında 40 milyon Euro’yu toplayıp, çıkarlarına kullanıldığı iddia ediliyor. Bundan sonra kim bilir daha neler göreceğiz. Anlaşılan, bu insanlarımız akıllanmayacaklar! “ Tek masada oturan ve simidini çayına bandırarak yiyen mahallenin öğretmeni; “ Bakınız, bu güzel ülkemizin insanları, her zaman gerek siyasette, gerekse ticarette, din duyguları istismar edilerek sömürüldüler. Belli bir kesim, dini alet ederek hep getirim elde ettiler. Bence, bu tür olayların bir daha meydana gelmemesi için, çocuklarımız şimdiden bilinçlendirilmeli. Görgü kuralları, kredi kartının bilinçli kullanımı, Türkiye ve dünya sorunları ve daha birçok önemli konular, ders kitaplarına girmeli Slâyt gösterileri ile çalışmanın, bilim ve teknolojinin önemi de anlatılarak, onların ileride böylesi hata yapmaları önlenebilir. Bunların yapılmaması halinde ise, ülkenin Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi sömürü ülkeler tarafından ele geçirilebileceği anlatılmalıdır.” Kahvehanenin müdavimleri hep bir ağızdan; “ Yaşa hocam! Doğru söylüyorsun! “ diye hep bir ağızdan bağırıyorlardı.

Metin ise, başı önünde eğik ve bir o kadarda suskundu. Çok şeyler konuşmak istediğinde, boğazı yine baba sofrasındaki gibi düğümlenmişti. Gazetelerden başını kaldırıp sokağa baktığında, dışarıda işine gidenlerin telaşını imrenerek izledi. İç geçirdiğinde, önündeki çayı da çoktan soğumuştu.

Sevgiyle kalın…

<ı>erterd@msn.com

<ı>Eylül 2008/ Bursa Ertuğrul ERDOĞAN

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..