Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Düğünümüz var!

Düğünümüz var!
 

Hiç bitmesin istediği düğünün ortasında keyfine diyecek yok çocuğun.


Çalgısı, halayıyla, bozkır gecelerinin koynunda kavak hışırtılarının dem sofralarını okşayıp geçtiği, kahkahalarına karıştığı çalgılı çengili bir yere konuğum.

Üç gün üç gece sürecek düğüne gitmiş bu kez çocukluğum. Ne düğün ama..!

Kışın düğünü olmaz, derttir kış. O yüzden yaza ertelenir sevdalar da, vur patlasın çal oynasın düğünler de...Bahar geldi mi, dalında koparılmış kırmızı elmalarla muştulanır dört bir yana. Düğünümüz olacak Dostlar! Bekleriz, haberiniz ola! Bir nevi davetiye işte.

Gelip çattığında o büyük gün, kara kara kazanlarda etler pişer, pilavlar diğer yanda demlenir. Kokusu, coşkusu komşu köyleri sarar. Çalgısı geride , düğün sahibi önde karşılar davetlileri. Gelen bahşişi sıkıştırıverir davulun gergefine; âdettendir. Hep yenilenir sofralar, bitimsiz bir şölen sunulur gelene gidene. Bir cümbüş sarar herkesi. Yok sanki düğün dernek sahibi. Herkes elverir, yetişir bir nefes. Ne çok gönüllü var, ne çok canla başla çalışan.

Havluyu omzuna atmış biri, kaşık tabak yetiştirir diğeri .Şaşar çocuk , hoşuna da gider bu hummalı-tatlı koşuşturmaca. Bir ayak düğün işlerinde diğer ayak halaylarda...Öğlen vakti koyunu kuzusu gelmiş yazı yabandan.Sağılacak, ahırlara konacak tekrar. Hayat da sürer öte yandan.

Hiç bitmesin istediği düğünün ortasında keyfine diyecek yok çocuğun.

Klarnetçinin -ki öyle demeyin hakaret sayar, gırnatacıdır kendisi - nefesi çiçekli sanki, nasıl çıkıyor o melodiler o aletten.Bilmez çocuk. Parmaklarının ahengine dalar, yanaklarını nasıl o kadar şişirebildiğine şaşar. O nefesten çıkan ezgili melodiler, kâh ağıt olur yürek dağlayan, kâh halay; kolkola keyfin doruklarında tutuşulan.

Sonra davulcuya bakar, o da gümbür gümbür vurur gepegergin göğsüne davulun.Hayret! Nasıl patlamıyor bu davul ? O koca tokmak nasıl delip geçmiyor sinesini.

Davulcuyla gırnatacıyı gözler.Neden hep bahşişler davulcuda. İnşallah biraz para da gırnatacı amcaya verir diye geçer içinden. Çocuk işte!

Yemekler yenmiş, halaylar çekilmiş, gövdeler yorgun ...

Köyün buzdan sularının doluştuğu kurnada soğumaya bırakılan kavunu, karpuzu, birası, rakısı...geceyi bekler. Kurulmuş sofraların kenarına, masaların altına ilişir çocuk; kedi gibi. Rakı kokusu yayılır geceye. Kadehler çınlar birbiriyle.

Düğünün ileri gelenleri davulu değil klarneti ister .Çalınacaksa da davul, ağır aksak ritmden çalınsın, ama klarnetçinin havalansın soluğu, yürekleri dağlasın.Asılsın nefesine, ellerine vursun dertten derde, ordan indirip keyfe keder bıraksın....

Bir ağızdan türküler, ağıtlarla kaynaşsın.

Kadehler kalkadursun muhabbete uyur çocuk, taş evlerin damında. Küçük bedeni yaz esintisiyle havalanan sabun kokulu sakız çarşaflara, yün döşeğe yayılır, gömülür içine.

Tatlı, derin, kaygısız uykulara dalar, yıldızları yorgan yapar üstüne.

Uyusun çocuk.

Sabah olsun yine davulun sesiyle uyansın.

Hayat da bir oyun nasıl olsa ...

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..