Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '14

 
Kategori
Öykü
 

Dumanaltı

Dumanaltı
 

DUMANALTI


Yirminci yüzyılın son yıllarından bir gün…

Şevket, her ay çalıştığı muhasebe bürosunun evraklarını Aydın Sosyal Sigortalar Kurumu’na götürür, tasdik ettirirdi. Defterlerini tuttukları işyerlerinin işçileri ile ilgili dört aylık prim bordroları SSK tarafından onaylandıktan sonra işyerlerine asılırdı.

Sabah erkenden yola çıktı. O gün Nazilli’de kasvetli bir hava vardı. Şevket’in bu tür sıkıntılı havalara aldırdığı yoktu ama minibüs yolculuğu kendisini çok düşündürüyordu. Çünkü ne zaman Nazilli’den Aydın’a yolculuğa çıksa yol onu fena halde tutuyordu.

Garajdan minibüse binerken ön tarafta oturan yolcu olduğunu gördü. Ona doğru yaklaştı:

-Abi, beni araba tutuyor, öne binersem biraz iyi geliyor, yer değiştirelim mi?

-Git işine kardeşim, Allah Allah! Yol tutuyormuş, hiç binme o zaman minibüse!

 

Şevket ister istemez arka taraflarda bir yere yerleşti. Kendi kendine işte şimdi işkence

başladı diye söylendi. Daha Sultanhisar’a gelmeden aracın içi sigara dumanıyla dolmuştu. Şöför de dahil; önde, arkada, ortada, yanda oturan yolcular pofur pofur sigara tüttürüyorlardı. Minibüsün içinde sadece Şevket ve kucağında bebeği ile oturan bir kadın yolcu sigara içmiyorlardı. Araç Köşk’e yaklaştığında içeride dumandan adeta göz gözü görmüyordu.

Şevket pencereyi açayım derken bir yolcu ardından bağırdı:

-Açma kardeşim cereyan yapıyor, hasta olacağız!

 

İçeride müthiş bir tütün kokusu, minibüsün arasıra durup kalkması, havasızlık… Şevket’i yine perişan etmeye başlamıştı. Vücudunu soğuk terlerin bastığını hissediyordu. Başı yere düşecek hale gelmişti. Yandan bahçelere, bağlara, dağlara, ovalara bakıyor fakat baktıkça başı daha çok dönüyordu. Midesine bir ağrı girmişti. Belki biraz rahatlarım diye kravatını gevşetti. Ceketini üstünden çıkarttı. Şöför bir de acılı bir arabesk müzik açmıştı. Gürültü, koku, duman hepsi birbirine karışmıştı.

Şevket’e bir saatlik yolculuk bir asır gibi geliyordu. Nihayet güç bela Aydın’a yaklaştılar. Vilayete geldiklerinde kendisini baygın vaziyette garajın tuvaletine attı. Midesi çok kötü bulanmıştı. Öğürdü. İçinde ne varsa tuvalete çıkardı. Kustu, kustu, kustu. Gözlerinden yaşlar aktı. Biraz rahatlamıştı. Nefes almaya başladığını hissetti. Lavaboda elini yüzünü yıkadıktan sonra sapsarı vaziyette Kurum’a doğru yürümeye çalıştı.

Büyük bir halsizlik içinde kuyrukta zar zor bekleyerek belgeleri memurlara tasdik ettirdi, imzalattı. Bir şeyler yapıyordu ama kendi de ne yaptığının tam farkında değildi. Başı kazan gibiydi. Bir iki odaya daha gitti geldi. Üst katlara çıktı, aşağılara indi. Kayıt kuyut derken işlerini bitirdi. Evraklarını çantasının içine koydu, binadan sarhoş gibi sallana sallana açık havaya çıktı. Vilayeti şöyle bir dolaşayım dedi. Ancak cesaret edemedi. Bitkin vaziyetteydi. Cadde üzerinden geçerken Aydın’ın meşhur dibek kahvesinden yüz gram alıp çantasına yerleştirdi. Merkez minibüs garajında Nazilli’ye kalkan araca kendisini zor attı. Bu sefer ikinci işkence başlıyordu.

İşkencenin ikinci perdesinde yine sigara kokuları, yine havasızlık, yine dumanlar, yine ağlamaklı müzik vardı. Umurlu’ya geldiklerinde kendisini uyku bastı. Gözlerini açtığında Atça taraflarında olduğunu anladı. Neyse ki Nazilli’ye az kalmıştı.

Şehre indiklerinde büroya hiç uğramadan evlerinin yolunu tuttu. Evlerine geldiğinde gömlek, pantolon ne varsa çıkardı. Kendisini hemen yatağa bıraktı.

Oh be bu ayki zulüm de bitmişti.

 

Gelecek aya Allah kerimdi.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..