Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Dün... Bugün... Yarın

Dün... Bugün... Yarın
 

"RESİM:ALINTI"


Bir yaprak daha kopardım takvimden bugün. Nisan ayının son günü. 2008’den dört ayı tükettik bile. Ne çabuk geçiyor zaman. Günler birbirine eklenmiş zincirin halkaları gibi… Tüm halkalar birbirinin aynı sanki. Dön dolaş yine aynı rutin hayatlar yaşananlar…

Renklendirmek elbetteki bizim elimizde yani görünüşte. Aslında hiçbir şey bizim kontrolümüzde değil hayatımıza dair. Bir senaryo hepimiz için ana rahmine düştüğümüzde yazılan. Bizler birer piyon gibi üzerimize yazılmış rolleri oynuyor ve zamanımızı doldurmaya çalışıyoruz. Gün oluyor kötü, gün oluyor iyi. Mutluluk anlık da yaşansa üzüntüler daha uzun soluklu oluyor nedense.

Gözümüzü açıp kapayıncaya kadar geçiveriyor zaman. Durdurmak istiyoruz kimi gün. Aksın istemiyoruz yerli yersiz. O zaman diliminde kalıp o anı doyasıya yaşamak, tadını çıkarmak istiyoruz.

Söz dinlemiyor ki zaman bildiğini okuyor her seferinde.

Geçsin gitsin istiyorsunuz kimi gün. Saatinize bakıp duruyorsunuz beş dakikada bir. Geçse ya zaman. Sanki inadına demir atıyor oracığa. İnatçı, bu zaman kanımca.

Zamana ekleniyor her saat, her gün, her ay, her yıl… Ömrümüzden sayfalar kopuyor her yeni günle birlikte… Aldığımız değil hissettiğimiz yaştayız diye avutuyoruz genellikle kendimizi… İçimizdeki cocuğun büyümesine izin vermiyoruz hiç… Oysa… Bir bakmışız on sekizli yaşları sürerken otuzlu yaşların ortasındayız belki de kırklı yaşların sonunda… Öyle ya göreceli bir kavram bu zaman dedikleri…

Öyle anlar oluyor ki ” zamana bırak “diyor derdinizi açtığınız bir yakınınız size…

Ya da…

“Zaman her şeyin ilacıdır “diyor bir başkası…

Öyle mi gerçekten…

Daha ne kadar zamanımız var ki istediklerimizi yapabilmek, hayallerimizi gerçekleştirebilmek için…

Zaman nasıl ayrılır mesela…

Boş zamanlarında ne yapar insan…

Zamana neleri, nasıl yayarız…

Zamanı değil der de bekleriz…

An olur öldürürüz zamanı manasız yere.

Zaman zaman… Zaman zaman… Ah o zaman… Elle tutulamayan, gözle görülemeyen aslında… O derin kuyu… Ebedi ve ezeli… Saat kadranında akrep ile yelkovan. Takvim sayfasından yitip giden bir gün. Anı olup belleğinize takılan zaman resimler… Fotoğraflarda dondurabildiğiniz kareler…

Zamanın ne içinde ne de dışındayız şairin dediği gibi... Sadece ve sadece bir parçasıyız. Önce etiz, kemiğiz. Sonra yokuz. Aşımına uğruyoruz zamanın… Bizden geriye ayak izlerimiz kalır belki de sevdiklerimize zaman arasına sıkışmış hatıralarda, kimbilir.

Dün… Bugün… Yarın… Zaman değil mi geçmişten geleceğe yaşananlar, yaşanacaklar…

Ne yapmalı da yakalamalı zamanı. Pusu kurmalı ona. Ama nerede, nasıl, ne zaman…

Şimdi soruyorum sizlere… Ruhunuz kaç geçiyor zamanı?

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..