Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '07

 
Kategori
Blog
 

Dün akşam CNNTürk'te idik

Dün akşam CNNTürk'te idik
 

İlk yayına girdikleri hafta yazmıştım. Bundan sonra, salı akşamları NTV ile CNNTURK'ün prime time savaşlarına sahne olacak ve biz de bu durumdan istifade edeceğiz demiştim. Gerçekten de tahminimde yanılmadım. Salı akşamları saat 20,30'da NTV'de yayına giren ve Can Dündar'ın sunduğu "Neden" ile yarım saat kadar sonra CNNTURK'te başlayan Ahmet Hakan'ın sunduğu "Tarafsız Bölge" adlı tartışma programları ciddi bir ilgi görmekte düşünen insanlarımızdan, dizi seyretmekten, dizi yazmaktan ve dizi okumaktan bıkmışlarımızdan, magazinle yatıp, ucubik yarışma programlarıyla kalkmaya tövbe etmiş ya da hiç yanına yanaşmamışlarımızdan.

Her hafta, önce yayına girdiği için, NTV ile başlayan seyir ve düşünme zevkimiz; daha sonra CNNTURK'e de sıçrayıp daha fazla önem verdiğimiz ya da ilgi duyduğumuz konu, konuk ve tartışma gidişatı çerçevesinde bir tarafta karar kılmakta. İşte dün akşam da böylesine bir, tipik salı akşamı idi. NTV'de Saddam Hüseyin'in asılması, öncesi ve sonrasında yaşanan ve yaşanabilecek süreç irdelendi. Tartışma ekibinin ağır topu, daha doğrusu programın formatı gereği tartışma öncesinde, konuya ilişkin bir on - on beş dakikalık sohbetin yapıldığı girizgah misafiri diyelim; Eski MİT Müsteşarı, bir dönem Irak'ta görev yapmış Emekli Büyükelçi ve medyatik tarafıyla da meşhur sinema yıldızı Filiz Akın'ın eşi Sayın Sönmez Köksal'dı. Çok yerinde, tatmin edici, bilgilendirici, duygusallıktan uzak ve rasyonalist değerlendirmelerde bulundu. Tipik ve görmek istediğimiz tarzda bir "devlet adamı" portresi çizdi bir kere daha.

Saat dokuzu geçiyordu ki her zaman olduğu gibi acaba "Tarafsız Bölge" de neler olmakta düşüncesi ile kumandamın tuşlarına giden parmaklarım CNNTURK ile buluştu. Ve tartışma konusunu anlamam bir dakikamı bile almadı. Akşam yazarı Ali Saydam, Sabah yazarı Emre Aköz, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nden bir antroplog profesör, Sosyolog Nilüfer Narlı ve diğer değerli katılımcılar bizi tartışıyorlardı. Bilişim alanında dünyadaki ve ülkemizdeki baş döndürücü gelişmeler paralelinde medyanın, okur ve yazar ilişkilerinin, sosyal ve kitlesel iletişim araçlarının ve kapasitesinin akıl almaz hızı ve gücünün yarattığı etkiler, kurumlar, roller vesaire.

Geçtiğimiz cumartesi günü, Hadi Uluengin'in Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan makalesini temel alarak dün yazmış olduğum, blog kültürünü irdeleyen yazım; adeta dün akşamki tartışmanın da en önemli donelerinden birini oluşturuyordu. Dikkatle takip ettim.

Çok enteresan ama bu işi (bu işten kastım da, kesinlikle kendimizi ya da kendimi bir yazar tanımlamasına sokmuyor sadece en yalın anlamıyla "yazmak" fiilinden hareket ediyorum) bizim gibi amatörce ve hiçbir karşılık almaksızın yaparak değil de profesyonel olarak ifa eden bazı değerli köşe yazarlarımızın, maalesef; "blog yazmak" olgusuna, küçümseyici, burun kıvıran, hor gören bir yaklaşımları var. Hatta dün akşam ki tartışmada ortaya atılan argümanlardan birisinin çıkış noktası tamamen fayda-maliyet yaklaşımı kaynaklı idi. Yani, bu işin, yazı yazma, haber verme, hatta bir sivil güç olarak bazı konularda toplumu ve sosyal kurumları etkileme, yönlendirme faaliyetlerinin bir maddi maliyeti olduğunu ve bu işten nemalanan insanların ve kurumların bu maliyeti ödediklerini ifade ettiler. Oysa ki blog yazarları, interaktif okuyucu-yazarlar, "aktif okurlar", "antiokur okuyucular"; tabir-i caizse bedavadan, hiçbir maliyet ödemeden ve gerekli bilgi ve tecrübeleri olmaksızın, belirli bir seviyenin altında bu işi yapmaktaydılar. Teşbihte hata olmaz, yani bizler, "hancı tavuğu gibi, yolcu b.kuyla geçiniyor"duk. İşte bir bölüm gazeteci, yazar, medya mensubunun düşüncesi budur.

Dün akşamki tartışmada da bir kere daha gördük ki söz konusu bu değişimlere, gelişmelere son derece açık olan yazarlar da yok değil. Aslında bu yaklaşımın, bence en olumlu örneğini de bizim mensubu olduğumuz Milliyet Blog ailesi ve bizlere bu imkanı veren Milliyet Gazetesi vermekte.

Pek tabi ki bu konular fazlasıyla tartışılacak bundan sonra da. Blog yazmanın, blog yazarlığının birtakım karakteristik özellikleri daha net çizilecek zamanla. Bizler de yaptığımız birtakım hataların farkına varabileceğiz belki de. Ele aldığımız konuların derinliği, yazı dilimiz, gramere olan hakimiyetimiz ve daha bir çok konu enine, boyuna irdelenecek. Ve tüm kalbimle inanıyorum ki bu işin suyu çıkmadığı, vıcık vıcık olmadığı, vakay-ı adiyeden sayılmadığı ve laf olsun torba dolsun niteliği kazanmadığı sürece bizler paylaşmaya devam edeceğiz. Paylaşmak isteyenlerle tabi.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..