Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '08

 
Kategori
Tarih
 

Dünden bugüne Anadolu'nun özgürlük mücadelesi

Dünden bugüne Anadolu'nun özgürlük mücadelesi
 

Türkiye ve Anadolu coğrafyası, tarihi boyunca, dinlerin, kültürlerin ve medeniyetlerin beşiği olduğu kadar; bağımsızlık, haysiyet ve insanca yaşama uğruna verilen mücadelelerin de beşiğidir.

Friglerin yıkılmasından sonra Batı Anadolu'da, parayı icat eden LİDYA devleti kurulur. Onların da M.Ö 546 yılında Perslere yenilmesiyle;Persler, bütün Anadolu’ya egemen olurlar.

Hiç bir zaman Lidyalıların egemenliği altına girmeyen LİKYA’yı Persler işgal etmeye geldiklerinde büyük bir direnişle karşılaşırlar. Likya halkının bütün direnme çabaları, üstün Pers kuvvetleri karşısında fayda etmemiş olsa da; onlar, Perslere, hiç bir zaman teslim olmamışlardır.

O dönemden kalma taş bir kitabede şu destansı sözler yazar:

"Evlerimizi mezar yaptık, mezarlarımızı ev
Yıkıldı evlerimiz, yağmalandı mezarlarımız
Dağların doruğuna çıktık, toprağın altına girdik
Suların altında kaldık
Gelip buldular bizi, yakıp yıktılar
Biz ki analarımızın, kadınlarımızın
Ve ölülerimizin uğruna
Toplu ölümleri yeğleyen
Bu toprağın insanları
BİR ATEŞ BIRAKTIK GERİDE
HİÇ SÖNMEYEN VE SÖNMEYECEK OLAN" (*)

Likyalılardan 2500 yıl sonra bu toprakların bir başka insanı, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif de:

"Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar"

Mısralarıyla, Likyalıların yaktığı özgürlük ateşini söndürmeden devam ettirenlerdi.

Bir başka büyük Türk şairi Nazım Hikmet ise; Kurtuluş Savaşını anlattığı Kuvayı Milliye Destanında; geçmişin mirası, bağımsızlık ateşinden bolca söz eder.

"...Ateşi ihaneti gördük.
dayandık,
dayandık her yanda
dayandık İzmir'de, Aydın'd
Adana'da dayandık,
dayandık, Urfa'da, Maraş'ta Antep'te."

600 Yıllık mazisi olan Memaliki Osmaniyye'nin ortadan kaldırılması, Türk ve Müslümanların Avrupa toprakları ve Anadolu'dan çıkartılması kararı batılı egemen devletler tarafından Birinci Dünya savaşından çok daha önceki yıllarda verilmişti.

19. Yüzyılın ikinci yarısındaki konjonktür; yani, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı'nın akıbetine dair kendi aralarındaki çekişmeleri, bir de bu çekişmeyi kendi lehine kullanan Sultan II. Abdülhamit'in diplomatik dehası, çöküşü 40 -50 yıl kadar geciktirmiştir. Ardı ardına çıkartılan iç isyanlar ve savaşlarla zayıflayan devlet, daha sonra iktisadi ve mali kıskaca alınarak büyük meblağda borç altına sokulmuştu. Osmanlı Devletinin çöküş sürecini; ne 1839'daki Tanzimat Fermanı, ne 1856'da ki Islahat Fermanı ne de 1876 ve 1908'de ki Kanun-i Esasi'ler ve meşrutiyet arayışları önleyebilmişti.

Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşına neden ve nasıl girdiği ise hala şaibeli ve çok tartışmalı bir konudur. Sonuç itibariyle, Gelibolu'da, Galiçya'da, Filistin'de Sarıkamış'ta, Trablusgarp'ta, Yemen'de, Fizan'da yüz binlerce genç insanımız can verip esir düşmüşlerdir.

Savaş sonunda, Almanlarla birlikte Osmanlı Devleti de mağlup ilan edilmiş, 1918 yılında Mondros Mütarekesi imzalanarak Osmanlı Ordusu silah bırakmaya ve askerlerini terhis etmeye zorlanmıştı. İstanbul, düşman askerleri tarafından işgal edilerek savaş gemileri Dolmabahçe açıklarında toplarını Yıldız sarayına çevirerek demirlemiş ve Osmanlı Devleti, henüz hukuken varlığını devam ettirse de fiilen ortadan kaldırılmıştı.

Ankara Hükümetinin asla kabul etmediği mülga Sevr Antlaşmasına göre; Osmanlı Meclisi Mebusanı’nında kabul edilmiş olan Misak-ı Milli ( ulusal ant) sınırları bile elden gitmiş, İç Anadolu hariç bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan toprakların neredeyse tamamı İngiliz, Fransız, İtalyan, Rus ve Yunan askerleri tarafından fiilen işgal edilmişti.

İstanbul, yani Memaliki Osmaniyye'nin Payitaht'ı ( başkenti) işgal edildiğinde; Yıldız Sarayında ikamet eden son Padişah Vahdettin ve O'nun Sadrazamı Damat Ferit Paşa hala görevlerinin başında idiler.

O tarihlerde henüz otuzlu yaşlarında olan Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal, Yıldız Sarayı'nın Boğaz'a bakan odalarından birinde ( Bu oda, Yıldız Sarayı Müzesinde halen ziyarete açıktır) Padişah Vahdettin ile görüştükten bir müddet sonra, bilindiği üzere peşindeki İngilizlerden kaçarak Bandırma Vapuruyla Samsun'a gitmiştir. Daha sonra da, Sivas ve Erzurum Kongrelerinin tertipleyerek o yıllarda yokluk ve kıtlık içinde bitap düşmüş ve savaş yılgını Anadolu'da İşgalci emperyalizme karşı meşakkatli İstiklal Harbini başlatmıştı.

Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, çok çetin şartlar altında Anadolu'da Milli Mücadeleye hazırlanırken; İstanbul'da da İşgalci İngilizlerle işbirliği yapan hatta Amerikan Mandası için uğraş veren pek çok aydın, siyasetçi, yazar ve gazeteci de halkı Mustafa Kemal'e karşı kışkırtıyor Kuvayi Milliye ve Milli Mücadele aleyhine yazılar yayınlıyorlardı.

Bu gazetecilerden biri olan Ali Kemal , 1919 yılında yani MUSTAFA KEMAL'in Samsun'a ayak bastığı yıl Damat Ferit Paşa kabinesinde dahiliye nazırı olmuş bir yandan da sahibi olduğu Peyam-ı Sabah gazetesinde istiklal mücadelesi aleyhine yayınlarını sürdürüyordu.

Ali Kemal'in bu tavrı, savaştan sonra yani 1922 yılında İstanbul'da tutuklanmasına kadar devam etti. Yargılanmak üzere Ankara'ya götürülürken İzmit'te galeyana gelen halk tarafından linç edilerek ihanetinin bedelini canıyla ödedi.

Anadolu ihtilalini ve bağımsızlık ateşini ne Düveli Muazzamın çelik zırhlı kruvazörleri ne de Ali Kemal gibi İngiliz muhipleri ( sevenleri) engelleyebilmişti.

İstiklal Savaşı yıllarında, işgalci İngilizlerle işbirliği yapan yalnızca gazeteciler ve siyasiler değildi. Çeteci Anzavur, eski bir Osmanlı zabitiydi. II. Meşrutiyetten önce Bakırköy'de Jandarma Komutanlığı yapmıştı. İngilizlerin yardımıyla tertip ettiği çapulcu çetelerle, Batı Cephesindeki Ankara Hükümetinin ordularına karşı gerilla savaşı vermiş ve Çerkez Ethem kuvvetlerince bu çete dağıtılana kadar epeyce zayiat verdirmişti. Sonunda Anzavur da İstanbul'a kaçarak İngilizlere sığındı.

Bu yazdıklarımı tarihi hakikatler olarak pek çoğunuz elbette duymuş veya okumuşsunuzdur. Bir kere de benim tekrar etme nedenim: Yaşadığımız coğrafyanın tekrardan benzer olaylara gebe olma ihtimalidir.

Bugünün , dünden tek farkı ise; İngilizlerin yerini Amerikan Emperyalizmin almış olması ve ortalıkta "aydın" ve "yazar" kisvesi altında dolaşan mebzul miktarda Ali Kemal’lerin cirit atmasından duyduğum rahatsızlıktır.

A.Mesut Tatlıpınar

(*) LİKYA, Sina Akşit, İstanbul 2000 S.10

 
Toplam blog
: 47
: 3759
Kayıt tarihi
: 17.02.08
 
 

İstanbul'da doğdum. Şişli Lisesi'ni ve MÜ Siyasal Bilimler Fakültesi'ni bitirdim. Daha sonra, İ.Ü..