Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '18

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dünden Bugüne Kadınların Tarihi: Tevrat, İncil ve Kuran’da Kadın (2)

Dünden Bugüne Kadınların Tarihi: Tevrat, İncil ve Kuran’da Kadın  (2)
 

Geleneksel tarih yazımında erkekler başrolde kadınlar görünmezdir. Bu normal olmayan durum; Antik Çağ için geçerli olabilse de uygulaması ile doğru değildir. Ki: O dönem savaşçılar erkek, devletin varlığını sürdürmesi, sahip olduğu asker sayısı ile doğru orantılıdır. Bu (görünürdeki)  anlayış yaklaşık, 18. asrın ortalarına kadar devam eder.

Ticaret ve imalatın artması: savaşacak erkek sayısının belirlenmesinin yanında, vergi ödeyecek nüfusun kayıt altına alınması gerekli kılacaktır.

Bu amaçla: 1749 tarihinde İsveç, 1760 yılında Norveç, 1769’da Danimarka, 1790’da ABD; 1801’de Fransa ve İngiltere’de bugünkü anlamına yakın ilk sayımlar yapılmaya başlanmıştır. Eldeki kayıtlara göre, Osmanlı Devleti, 1431’den itibaren (tahrirler) vergi amaçlı sayım yapmaktadır. II. Mahmud 1826'da yeniçeri ocağını kaldırınca askere alınacak nüfusu ve vergi mükelleflerini tespit için 1831'de ülkedeki erkek nüfusu saydırdı. Nüfus sayımları zaman içerisinde geliştirilerek devam etti. 19. yüzyılın sonlarına doğru yapılan sayımlardan itibaren kadınlar ve çocuklar da nüfus defterlerine kaydedilmeye başlandı.

Özetlenirse: devletler, varlıklarının devamı için; güçlü ekonomilerin, güçlü orduların yerini aldıklarını gördükleri döneme kadar, kendilerine asker ve vergi mükellefi olarak sadece erkekleri muhatap almışlardır. (Bu, kadın-erkek ayırımcılığı değil, şartların dayatmasıdır)

Neticede, kadınlar, (yeni düzenin) ekonominin bir gereği olarak (tarih yazımında) öne, ortaya çıkarılmıştır.

Bugün, “Gelişmiş Batı” olarak tanımlanan ülkelerde, “Kadın hakları” olarak değerlendirilen ve övünülerek anlatılan olaylar, aslında kadına bir hak vermek için değil, (Fabrikalaşma döneminde) onları düşük ücret için pazara sürmek, rekabeti kızıştırmak içindir.

Artık konumuza, “Kadınlar Tarihi”ne başlayabiliriz.

Tevrat, İncil ve Kuran’da Kadın

Tevrat’ın ne zaman indirildiği konusunda üzerinde karar kılınan ortak bir tarih bulunmamaktadır. Genel kabule göre, günümüzden yaklaşık 3000-4000 yıl geriye gidilebileceği ifade edilmektedir. Bu manada kadınlarla ilgili anlatımlarda ilgili dönem (ve olası tahrif) şartları dikkate alınabilinir.

..

“TEVRAT’TA KADIN

Kadınların tarih sahnesinin tümüyle dışında tutulmasında Tevrat’ın kadın hakkında ve aleyhinde olan pasajlarının büyük etkisi olduğunu söylersek sanırız yanılmış olmayız. Yaratılış kıssasından başlayarak Tevrat’ta kadın aleyhine pek çok pasaj vardır. Fakat, biz burada Kutsal Kitap’ın tahrifi konusuna girip de kadın aleyhine gibi gözüken bu Tevrat pasajlarının doğruluğunu tartışma mevkiinde olduğumuzu düşünmüyoruz. Ancak şunu tekrar vurgulamalıyız ki, bundan yaklaşık 4000 yıl önceki İbrani geleneği yansıtan Tevrat pasajlarının, kadının kamusal alanın ve böylece tarihin dışında tutulmasında önemli bir etkisi vardır. Tevrat hem Havva aleyhine hem de kadın aleyhine olmak üzere pek çok pasaj ihtiva etmektedir. Ancak bunlar arasında en çok dikkati çeken yaratılış kıssasında Havva’ya yüklenen cadı kadın rolüdür. Adeta tüm insanlığın mahvından Havva sorumlu tutulmakta ve Havva günah keçisi ilan edilmektedir.

İki kişinin ortak günahını tek başına Hz. Havva’ya yüklemenin ve daha sonra sırf bu günah insanoğlunun işlediği ilk günah diye, gelecek tüm günahlarında sebebini bir tek günaha bağlayarak bu günahların tümünden Hz. Havva’yı sorumlu tutmanın büyük bir insaf dışılık olacağı kanaatindeyiz.. Evet biraz tuhaf görünse de maalesef İbrani gelenekte tam da böyle olmuş ve adeta insanoğlu tarafından işlenmiş ve işlenecek tüm günahlar Tevrat’taki yaratılış kıssasındaki ifadeler baz alınarak Hz. Havva’ya yüklenmiş ve Hz. Havva tüm insanlık tarihinin en kötü insanı ilan edilmiştir.

Hz. Havva kötü ilan edilince dolaylı olarak da tüm kadınlık âlemi kötü ilan edilmiş ve İbrani gelenek neredeyse tüm insanlık tarihine ya da tüm ataerkil tarihe hâkim olarak kadının mahkum edilmesine neden olmuştur. Kur’an bu konuda asla tek başına Havva’yı suçlamamaktadır ve ilk işlenen günahın hem Hava’nın hem Âdem’in ortak günahı olduğunu vurgulamaktadır.

Ancak bundan başka Tevrat’ta kadın mevzusunda dikkati çeken önemli bir pasaj da Tevrat’ta Hz. Musa’nın kendi yaptığı nüfus sayımında kadınları saymadığı anlaşılıyor. Ancak bunun en mantıklı izahı sanırız, bu sayımın eli silah tutan erkeklerin sayılması amacıyla yapılmış olduğu şeklinde olmalıdır. 

...Ancak kuşkusuz Tevrat’ın tümünde kadın kötülenmemektedir, Tevrat’ta kadınların övüldüğü ve kadın peygamberlerden bahseden pasajlar da vardır. 

Bundan başka kadınlar Tevrat’ta Allah’ın kadın kulları olarak nitelenmekte ve kulluk noktasında erkeklerle tamamıyla eşit sayılmaktadır. Anlaşılan o ki, kadınların erkeğin yarı değerinde olduğunu söyleyen pasajlar bunu kadının sosyal konumu için söylüyordu kul olmak noktasında erkek ve kadın eşitti. Allah Tevrat’ta kadını ve erkeği kullukta eşit saymıştır ama patriarşik sistemin en katı ölçütleriyle yaşandığı 4000 yıl öncesi Yahudi toplumunun kadına bakışı ya tahrif nedeniyle Tevrat’a yansımıştı yahut Allah-ü Teala bilhassa kadının hukuki konumuna ilişkin pasajların nüzulünde ilahi hikmeti gereği başka faktörlerin yanı sıra insan faktörünü de katarak hükümlerini indirmiştir.

Ancak şu bir hakikat ki, biz, Tevrat’ta kadınların kulluk noktasında erkeklerle eşit sayılırken hukuki statü noktasında neden daha aşağı bir konumda tutulduklarını kesin olarak bilemeyiz.

Tevrat’ta kadına kul olma noktasında eşitlik ama hukuki haklar noktasında ikincillik verilmesinin nedeni, bizce, milattan önceki Yahudi toplumuna ait ataerkil-İbrani geleneğin kadına bakışının, Tevrat’ın kadının sosyal hayattaki konumuna ilişkin pasajlarına yansımasıdır. 

 

İNCİL’DE KADIN

Buradan İncil’in kadına bakışına geçmek gerekirse, şunu bilhassa vurgulamak lazım ki, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’dan oluşan dört İncil’in kadınla ilgili metinlerinin, Tevrat’ın kadınla ilgili metinlerine oranla daha ılımlı olduğu görülmektedir. Kadın konusuna ilişkin İncil’deki olumsuz ifadeler ise genellikle İncil’in kendi metninde değil Mektuplar gibi Hz.İsa’ya ait olmayan ve hidayete çağırmak amaçlı havarilerce yazılan mektuplarda yer almışlardır. 

Hz. İsa’nın ve Hıristiyanlığın kadınlara ilişkin tutumları hakkında Harper’s Bible Dictionary’de şunlardan söz edilmektedir: “Yeni Ahit zamanında kadınlar, erkeklerle daha eşit bir düzlem içinde hareket etmişlerdir. John Mark’ın annesinin evi ilk Hıristiyanların toplanma yeri olmuştur.  Sonradan kiliseyi oluşturan Hıristiyan gruplar, Hıristiyanlık’ta kadın erkek ayrımı olmadığını fark etmişlerdir. İsa, ince kavrayışıyla ve sempatik yardımlarıyla kadınları onurlandırmıştır. 

Aziz Paul, evliliği Hıristiyanların kiliseyle arasındaki ilişkinin bir sembolü yaptı. Kadınlar, erken dönem kilisesinde, papaz yardımcıları, öğretmenler, havarilerin dost çalışanları, yardımsever ev hanımları ve kutsanmış iş kadınları olarak çalışmışlardır.” İncil’de kadın konusuna gerek olumlu gerek olumsuz yaklaşan pek çok pasaj tespit etmek mümkündür. Kadınla ilgili bu pasajlar arasında, Saba melikesi Belkıs’tan söz eden pasajlar, kendisine peygamber diyen İzebel adında bir kadından bahseden pasajlar, başka dinden kadın ve erkeklerle evlenmeye ilişkin hükmün yer aldığı pasajlar, tesettürden bahseden ve kadına dua ederken örtünmeyi emreden pasajlar  ve kadına kocasına Hz. İsa’ya, yani Hıristiyan inancına göre, Tanrıya itaat eder gibi itaat etmeyi emreden pasajlar gibi pek çok pasajlar vardır. 

Ancak burada dikkati çeken nokta, kadınlara kocalarına itaati yahut dua ederken örtünmeyi emreden ifadeler, daha çok dört İncil’de değil havarilerin hidayete çağırmak için yazdıkları mektuplarda yer almaktadır.

 

KURAN’DA KADIN

Tevrat’ta anlatılan yaratılış kıssasında cennetteki yasak meyveyi yemek üzere Hz. Havva’yı saptıran yılan, Hz. Adem’i Hz. Havva saptıran da Hz. Havva’dır. Oysa Kur’an’da anlatılan yaratılış kıssasında, insanı saptıran yılan değil şeytan olup günahı işleyen de tek başına Havva değil, hem Havva hem de Adem’dir.

Bu konuda Kur’an’ın dikkati çeken diğer bir tavrı da Kur’an’ın bir yer hariç şeytanın Hz.Adem ve Havva’yı nasıl kandırdığını ve ikisinin de nasıl isyana saptıklarını anlatırken hep Arapça ikil ifade tarzını kullanmasıdır. Ancak Kur’an sadece bir yerde tekil ifade kullanmıştır. (1)

Kur’an burada konuya tamamen insanların bireysel sorumlulukları açısından yaklaşmaktadır. Yani yasak meyveyi yemeleri her ikisinin de bireysel suçlarıdır, günahlarıdır ve dişi ya da erkek herkes kendi günahından sorumludur. Yoksa Havva tüm insanlığın günah keçisi değildir. Kendisinden sonrakilerin hepsinin birden sorumluluğu niçin Havva’nın ya da Adem’in olsun ki; bu Hıristiyanların asli suç kavramına benzer ki bu İslam düşüncesindeki tanrı tasavvurunun ve “adlullah” kavramının tamamen dışındadır.

İslam hiç kimsenin doğuştan günahkar olduğunu kabul etmediği gibi, bir tek kişi yüzünden tüm insanlığın suçlu olacağını da asla kabul etmez. Suç Havva’nın olsa bile Adem de meyveyi yemeyebilirdi de. Havva’nın Adem’e yasak meyveyi yemesi yönünde telkini olup olmadığı Kur’an ayetlerinden açıkça çıkmamakla beraber; velev ki Havva Adem’e böyle bir telkinde bulunmuş olsa bile Adem bu telkine uymak zorunda değildi. Allah’ın kendine verdiği cüzi irade ve aklı kullanarak Havva’ya karşı çıkabilirdi. Oysa Adem böyle yapmamıştır. Meyveyi yiyerek günah işlemeyi tercih etmiştir; yani burada bir suç varsa bu ortaklaşa işlenen bir suçtur.

Kur’an insana kadın ya da erkek bu fark gözetmeyen bakışının da ötesinde mümin kadınlara örnek ya da ibret olsun diye pek çok kadından bahsetmektedir. Ancak bu kadınlardan sadece birinin adını zikretmiştir. Bu kadın da Hz.Meryem’dir. Kur’an, bahsettiği kadınların bir kısmından mümin kadınlara onlar gibi olmamaları gerektiği uyarısıyla, bir kısmından da onlar gibi olmaları gerektiği uyarısıyla söz etmiştir.

Yani Kur’an, bir takım davranış modelleri sunmak amacıyla bu kadınlardan söz etmiştir. Kur’an, Hz. Nuh’un karısından, Hz.Lut’un karısından inkarlarından dolayı ibret alınması gereken ve tüm inkar edenlerin sonlarının kendileri gibi olacağı insanlar olarak bahsederken, ancak Hz.Meryem’den ve Firavun’un karısından örnek alınması gereken birer hanımefendi olarak bahsetmektedir(2)

Bu iki hanım gibi hanımların da imanından dolayı Allah’ın korumasında olduğundan bahsetmektedir. Bunların dışında Kur’an-ı Kerim’de, çalışan kadınlardan da söz edilmektedir. Örneğin ismi verilmese de Saba Melikesi Belkıs’dan ve onun hükümdarlığından bahsedilmekte ve onun hükümdar olması, bir ülke yönetmesi hiçbir eleştiriye tabi tutulmamakta; yalnızca onun ve kavminin güneşe tapması eleştirilmektedir.   (3)

Ayrıca gene Hz.Musa’nın kıssası anlatılırken onunla karşılaşan iki kızdan bahsediliyor ki bu kızlar ailelerinin bir çobanı olmadığı için evlerinin koyunlarını otlatan Hz .Şuayb’ın kızlarıdır. Daha sonra Hz.Musa onların çobanı olmuş ve onlar muhtemelen bu işi bırakmışlardır.(4)

Kur’an bunlardan başka Cahiliye devrinde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesini eleştirmiş, bu tarz bedevice adetlerin ortadan kaldırılması için de Peygamber çaba harcamıştır. Müşriklerin kız çocuklarını küçük görmeleri ve bununla beraber melekleri Allah’ın kızları olarak nitelemeleri Kur’an’da eleştirilmiştir. Müşrik bir Arap için kız çocuğu sahibi olmak onlar için bir utanç, bir ayıp vesilesi, yüz kızartıcı bir suçtur. Aynı müşrik Arap için bu yüz kızartıcı varlıklar Allah’ın kızlarıdır. (5)

Ancak Kur’an bütün diğer sosyal kesimlere olduğu gibi kadınlara da büyük bir sosyal adalet getirmiştir. Kur’an, kadını miras bırakılan bir eşya konumundan miras alan ve miras bırakan, şahit olan, antlaşmalarda taraf olan, her Müslüman erkeğin sahip olduğu kamusal haklara sahip, mülk sahibi olabilen ve günah işleyip haddi aşanlardan olmadığı sürece pek çok hakkı bulunan, kısacası sosyal, siyasi ve hukuki bir takım hak ve yükümlülükleri olan bir varlık haline getirmiştir.

Ancak Kuran’ın kadına yönelik tavrında bilhassa feministler tarafından sorgulanan üç yön vardır: Bunlardan bir tanesi, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğiyle eş tutulması ile ilgili hüküm, bir diğeri erkeklerin kadınlar üzerinde avantajından bahseden ayet ve en sonuncusu da kadının mirastan erkeğin aldığının yarısını alması gerektiği yönündeki hükümdür. 

Miras konusuyla ilgili öncelikle şunun çok iyi bilincinde olmak gerekir ki; Kur’an’ın erkeğe kadının iki katı verilmesi gerektiği yolundaki hükmü Kur’an’ın erkek ve kadın hakkındaki diğer hükümleriyle birlikte değerlendirilirse daha sağlıklı biçimde anlaşılabilir. Kur’an, erkeğe kadına mehir vermesi gerektiği şartını koyar.(6) Ayrıca çocuğun ve annenin nafakası da babaya ve kocaya aittir. İslam kadının çalışmasına karşı çıkmamakla beraber, ailenin nafakasının sorumluluğunu erkeğe verir. (7)Ayrıca erkek, boşanma sürecindeki iddet döneminde de kadının nafakasını sağlamakla yükümlüdür.  (8)

Allah mümin erkeklere bu kadar sorumluluk yükledikten sonra, kız evladın sadece mirastan erkeğin aldığının yarısını almasını istemiştir, zira Kur’an-ı Kerim’de aileyi geçindirmekle, mehri vermekle ve hatta iddet döneminde kadının nafakasını sağlamakla yükümlü kılınan hep erkektir.

Kur’an’ın kadınla ilgili en çok tartışılan hükmü “şahitlikle ilgili” olan ayettir. Buna göre iki kadının şahitliğinin bir kadının şahitliğine eşit olduğu kabul edilir. “Eğer iki erkek bulunmazsa o zaman rıza göstereceğiniz bir erkekle–biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için iki kadın olsun”. (9)

Bu ayetle ilgili Amine Vedud Muhsin’in yorumu oldukça ilginçtir. Bu yoruma göre bu ayette temelde şahitlik yapan ilk kadının yalancı şahitliğe zorlanması yahut unutması durumu gibi durumlarda görevi yalnızca ona antlaşma hükümlerini hatırlatmak olan ikinci bir kadın söz konusu edilmiştir. Yani kadınlardan yalnızca birinin görevi şahitlik olup diğerinin görevi ancak ona hatırlatıcılık yahut hakemlik yapmaktır.   (10) 

Kur’an’ın kadın konusundaki en tartışmalı üçüncü hükmü ise şu ayet-i kerimedir. “Allah’ın bazılarını bazılarından üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınları kollayıp gözetirler”.  (11)

Buradaki üstünlük bazı erkeklerin onları geçindirmelerinden, nafakalarını temin etmelerinden dolayı bazı kadınlara olan üstünlüğünden başkası değildir. Yani bu ontolojik noktada bir üstünlük değildir. Var oluş açısından her ikisi de insandır; her ikisi de aynı yaratanın yarattığı, aynı varlık düzleminde bulunan, aynı cinse mensup olan, bununla beraber biyolojik ve psikolojik bazı farklı özellikleri de kendilerinde barındırabilen varlıklardır.

Toplumsal organizasyon içinde erkekler daha çok organizatör, sistemleştirici varlıklar olmakla beraber; kadınlar ise daha detaycı, ayrıntılarla daha fazla uğraşan varlıklar olmuşlardır. Fıtratlarında olan bu farklılıklarıyla beraber gene toplumsal organizasyon içinde her ikisi de insan olma noktasında eşitlenen; ama erkeklerin toplumsal organizasyonu oluşturan, kadınların da daha çok bu organizasyonun en önemli unsurlarını oluşturan organizasyon içindeki aile ve (çocuk eğitimi yoluyla toplumun yarınlarına aktarılan) kültür gibi sosyal organizasyonun en hassas dayanaklarını ayakta tutarak toplumun yarınlara taşınmasını sağlayan varlıklar olmalarıyla da ayrımlaşan, farklılaşan fonksiyonları vardır.

Ancak bu kadının organizatör olamayacağı anlamına gelmediği gibi erkeğin de detaycı olmayacağı anlamına gelmez. Kur’an, hükümlerini ilk muhataplarının olarak bir takım ön kabullerini de göz ardı etmeden indirmiştir. Ancak Kur’an-ı Kerim’in kadınla ilgili bütün değerlendirme ve hükümlerini o dönemle ilintilendirerek değerlendirirsek yanılgıya düşeriz. Zira Kur’an temelde insan psikolojisini baz alarak hükümlerini indirir. Çünkü o kuşkusuz tüm zamanlara ve tüm insanlara hitap eder

...Kur’an’ın kadına ilişkin ayetleri ilahi bir adaletin izlerini taşımakta ve üstünlüğün cinsiyette değil takvada olduğunu vurgulamaktadır.

...Ancak Hz. Peygamber’in vefatı, bilhassa Hz. Osman’ın hilafeti sırasında ilk karışıklıkların başlamasıyla beraber yeniden sosyal bünyede çatlaklar oluşmaya başlamış ve bu ilk olarak kadınları etkilemiş ve kadınlar peygamberimiz dönemindeki özgürlüklerini bu karışıklıklar sırasında kaybetmeye başlamışlar ve bugüne doğru gelindikçe de bu kayıp devam etmiştir. Maalesef Hz.Peygamber’den önceki İbrani toplumlara has hüküm ve tutumlar kadınları dört bir yanlarından kuşatarak hareket alanlarını fevkalade daraltmıştır.  (12)

 

Devam edecek

www.canmehmet.com

 

Resim: Tarafımızdan düzenlenmiştir.

  • Kaynaklar:
  • (1)Taha /116-121
  • (2)66 / Tahrim / 10-12
  • (3)Kasas / 7 
  • (4)26....27 / Neml / 23
  • (5)43 / Zuhruf / 17-20 
  • (6) 28....4 / Nisa / 4 
  • (7)29....2 /Bakara / 233
  • (8)65 / Talak / 6  
  • (9)2 / Bakara / 282
  • (10)Muhsin, Amine Vedud, Kuran ve Kadın, çev.Nazife Şişman, İst., 1997, s.146-148-105. 
  • (11) 4 / Nisa / 34
  • (12)Daha fazlası için bakınız: (1-11 sayılı alıntılar eserin yazarı, Doç.Dr.Emine Öztürk’e aittir.  http://dergipark.gov.tr/download/article-file/84883

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..