Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '10

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Dünden bugüne televizyon

Dünden bugüne televizyon
 

Televizyon nereden nereye. Kaynak:http://www.allaboutsymbian.com/images/


Televizyon artık çağımızda her evde bulunan bir alet konumuna gelmesiyle hayatımızın köşesinde yerini almış durumdadır. Televizyon endüstrisi ülkemizde ve dünyada aynı temel üzerinde kurulmuş olsa da zamanla ülkelerin hem kendi güçlerine hem de kültürel yaşamlarına göre değişime uğramıştır. Türkiye’deki televizyonculuğun tarihi batıdan epey bir sonra başlamış olduğu için ilk günden bu yana batının arkasında kalmış ve programcılık fikirleri de batıya göre şekillenmiştir. Batıda İngiltere’de hayata geçen ilk televizyon yıllarını Amerika izlemiş ve daha sonrasında da kontrolü eline alarak tüm dünyanın televizyon endüstrisinin başına geçmiştir. İngiltere’de BBC Radyo 1922 senesinde doğmuştur ve televizyonun doğuşuna kadar halkın en büyük eğlence kaynağına dönüşmüştür. 1930 senesinde ise televizyonun ilk adımları atılmış ve geçen zaman içinde radyo gücünü kaybetmiştir. İlk zamanlarda kayıt teknikleri gelişmiş olmadığı için çoğu program canlı olarak yayınlanıyor ve izleyiciyle buluşuyordu. Zamanla gelişen teknoloji sayesinde ilk başlarda yerel yayın yapan TV’ler daha sonraları bölgesel ve ulusal yayınlara geçtiler. Uydu sistemlerinin gelişmesi ile de başka kıtalara yayıldılar. Televizyonu geliştiren bir başka etkilerden bir tanesi de propaganda amaçlı olarak kullanılmış olmasıydı. Almanya ve Çin’de atılan televizyonculuk adımlarında bunu çok daha yakından görebiliyoruz. Bu yüzden de televizyona yatırım yapılmış ve bazı yeni teknikler ortaya çıkmıştır. Almanya’da 1930’lu yıllarda televizyon halka sürekli Nazi Almanya’sını anlatmış ve Nazileri en çok besleyen kaynaklardan birine dönüşmüştür. 2. Dünya savaşı zamanında Amerikalıların savaşı kayıt etmeleri ve bunları yayınlamaları sonunda televizyon başka bir döneme girmeye başladı. İnsanlar savaş görüntülerini izlemeye ve dünyadan daha çok haber almaya başladılar. Kısıtlı sayıda olan televizyon setleri önceleri yavaş ardından ise hızlı bir şekilde tüm evlere yayıldı ve bugünkü anlamda bir televizyon izlenme alışkanlığına geçildi. Durum böyle olunca da televizyon hakkında eleştiriler ve toplumsal tepkiler de oluşmaya başladı. Britanya’da bazı kesimler televizyonun hayatı olumsuz etkilediğini tartışmaya başladı. Tüm bunlara rağmen televizyonlar satılmaya ve şömine başında toplanan aileleri ekrana kilitlemeyi sürdürdü. Hem bir endüstri doğdu hem de insanlar zamanlarını ekranların başında geçirerek mutlu olmaya başladı. Evler eğlence merkezine ve aynı zamanda hükümetlerin propaganda alanına dönüştü. Reklâm endüstrisinin güçlenmeye başlaması ile de tüketim toplumu oluşturulmaya başlandı. Britanya’da 1936–1955 arası tam bir BBC tekeli yaşandı. 1955 yılında ITV’nin doğmasıyla BBC’e rakip geldi. ITV reklâmlarla yaşayan bir kanal durumundaydı. Zaman içinde güçlendi ve BBC’nin önüne geçtiği dönemlerde oldu. 1981 yılında Prens Charles ve Lady Diana’nın evlilik törenini 39 milyon kişi izledi. Bu bir rekor olarak TV tarihinde yerini aldı. Tüm bunların yanında artan ihtiyaçlara yönelik daha farklı program çeşitleri çıkmaya başladı. Amerika’da dizilerin yanına haber programları ve talk şovlar eklendi. İngiltere’de Amerika’dan programlar ithal etmeye başladı. Tüm bu gelişmenin yanına eklenen haber kanalları ile Amerikan kültürü dünyaya daha çok yayıldı. Sinema filmleri ve televizyon dizileri ile tüm dünyayı etkisi altına aldı. BBC belgesel üretimine başladı ve dünyanın her bölgesine ihraç televizyon programları sundu. Teletubbies, Dallas, Power Rangers gibi ürünlerin ortaya çıkması televizyonları daha uluslar arası bir arenaya taşıdı. Big Brother ile insan hayatları ekranlara taşındı. Televizyon format endüstrisi güçlendi ve yapım şirketleri daha çok program üretmeye başladılar. Tüm bunlar olurken televizyon çalışmaları adında yazılar yazılmaya ve eğitim verilmeye başlandı. Ardı ardına çıkan kitaplar, üniversitelerde açılan medya bölümleri ile beraber televizyonculuk bir bilime dönüşmeye başladı. 1990’lı yıllara geldiğimizde CNN’in 91 senesinde Körfez Savaşını canlı yayınlaması ile yeni bir dönem açıldı. İnsanlar savaşı artık odalarında takip etmeye başladı. Bilgi ve haber dediğimiz iki öğe dünyanın neresinde olursa olsun 1 dakika geçmeden odalarımıza kadar taşındı. Körfez Savaşı kameraların savaşına dönüştü. Yayıncılar birbirine rakip olarak yeni projeler geliştirmeye başladılar. TV’nin gücü bu dönemde belki de dünya tarihinde en yoğun şekilde hissedildi. Sayılar çarpıtıldı, Amerikan askerlerinin morali yüksek tutuldu. Tüm dünyaya farklı bir sunum ile ulaştırıldı. Irak tarafı da basını kullanarak sivil ölümleri ekrana taşıdı. Her kesim savaşı farklı yorumları ama kazanan televizyon endüstrisi oldu. Milyonlarca izleyici ekranlara çekildi ve dev bir propaganda yapıldı. Eskiden günde birkaç saat olan yayınla ise 90’lı yıllarla beraber 24 saate çıktı. Günümüzde televizyonlar hiç susmadan yayınlarına devam ediyorlar. Onlarca kanal yüzlerce program her gün seyirci ile buluşuyor. Dev tekeller televizyonları kontrol ediyor ve çoğu zaman rating için topluma zarar dahi vermeyi göze alıyorlar. Tamamen kapitalist düzene entegre olan televizyon endüstrisi daha çok izleyici daha çok para için çalışıyor olsa da “Kaliteli Televizyon” anlayışı da yine bu dönemde öne çıkıyor. Özellikle eğitim seviyesi yüksek olan izleyici daha çok tematik kanalları izlemeyi tercih ediyor. Eskiden ölçülmeyen ratingler artık saat başı ölçülüyor ve sürekli bir geri bildirim dönemi yaşanıyor. Yapımcılar bu dönem içinde yeni programları üretmek için çalışıyorlar. Bu üretim kısmında ise belirli kitlenin istekleri göz önünde bulunduruluyor. Örneğin Türkiye gibi bir ülke de eğitim seviyesi düşük kesim yoğun olduğu için programlarda bu kitle hedef alınarak yayınlanıyor. Tüm bunların yanında her ülke de kurulan kontrol mekanizmaları televizyonları denetleme görevini üstlenmeye devam ediyor. Bu yüzden de sansür birçok ülkede uygulanan bir mekanizmaya dönüştü. Daha sert rejimlerde ise daha çok uygulanan bir metot olmayı sürdürüyor. Teknoloji geliştikçe” İnteraktif TV” “Pay TV” gibi platformlarda hizmete girdi. Sporun evrensel hale gelmesi ile düzenlenen turnuvalar milyonlarca insanı aynı anda aynı duygularla etkilemeye başladı. Eğlence endüstrisi dev bir sektöre dönüştü ve milyarlarca dolardan bahsedilmeye başlandı. 2010 yılına geldiğimizde ise televizyon gücünü sürdürüyor. Bunun yanında internet devrimi televizyonun önündeki en büyük rakip durumuna dönüştü. İnsanlar izledikleri programlara yorum yazma ve birebir bağlanmaya başladı. Reklâmsız bir şekilde yayınları izlemek için alternatifler doğdu. Önümüzdeki yıllarda internet ve televizyonun birleştirilmesi üzerinde projeler dahi düşünülmeye başlandı. Televizyon kendi krallarını ve yıldızlarını yarattı. Bir o kadar insanda bu endüstri tarafından öğütüldü. Yüzlerce sayfa yazılabilecek bir konu hakkında ne yazık ki bir bloğun yetmesinin imkânı yok. Dileğim zaman içerisinde Türk televizyon endüstrisinin tüketen yapıdan sıyrılıp üreten bir yapıya doğru adımlar atması. Şu anda müşteri durumunda olan çoğu yapımcının bu durumdan kurtularak satıcı durumuna geçmesi gerekiyor. Fakat sonuçta para kazanmak birinci hedef olduğu için bir yapımcının da elinde olmayan bir güç ile dünyaya oynaması şimdilik ülkemiz de pek olacak bir şey değil. Renkli Televizyon olarak hem televizyona alternatif projeler yaratmak hem de izleyicileri daha çok memnun etmek adına biz üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Edirne- Hakkâri arasına sıkışmış bir dünya hayali yerine New York-Shanghai arası bir başarının doğması için çalışacağız. Saygılarımla, Rifat Karlova www.rifatkarlova.com www.renklitelevizyon.com
 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..