Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '12

 
Kategori
Dünya
 

Dünya arzuların elinde

Dünya arzuların elinde
 

Eğer insan gelişimini incelersek, görürüz ki insan tamamen arzuları sayesinde, zaman içinde daha da artan arzular duyarak gelişmiştir.  

İlk başlarda küçük arzularımız vardı. Basit bir köylü olmak yeterliydi: Birkaç inek, yiyecek bir şeyler üretmek için bir parça toprak, bir eş ve çocuklar. Arzu küçüktü.

Sonra arzu büyümeye başladı. Mallarımızı pazarlarda ve şehirlerde satmaya başladık. Karşılığında daha iyi kıyafetler ve daha önce olmayan mallar almaya başladık. İnsan şehre vardı, toprağı işlemek içim mucizevi bir araç gördü ve onu elde etmek için daha fazla çalıştı. Ya da önce birinden borç aldı ve sonra ürünü satınca borcunu ödedi. Makine sayesinde daha fazla ürün almış ve daha fazla kazanmıştı. Böylece aramızda daha sıkı bağlar oluşmaya ve gelişmeye başladı. Egomuz büyüdü ve gelişmemiz için bizi itti.

İnsanlığın genel hikâyesi budur ve tamamen insanın gittikçe gelişen arzusu üzerine kuruludur: Hep daha fazlasını isteriz, fakat niye? Arzumuz daha fazla büyür. Neden olduğunu bilmeyiz ama birden daha fazla bir şey istediğimizi hissederiz ve sonra daha fazlasını… Başkalarına bakarız ve herkesin bir şeyleri arzuladığını görürüz. Onları takip ederiz çünkü içimizde kıskançlık, hırs ve kontrol etme isteği vardır. Onlardan bize faydası olan şeyleri almak isteriz ve onlardan aşağı olmak istemeyiz. Ne de olsa kendi egomuz var ve kaybettiğimizi hissetmek istemeyiz. Daima kazanmak isteriz.

İnsan gelişimini bu şekilde düşünürsek, bizi ileriye götüren şey budur. Her zaman etrafımıza bakıyor ve başkalarından öğreniyorduk. Aramızdan bazılarının düşünce ve hayal gücü vardı; arzularımızı tatmin edecek şekilde teknoloji, ekonomi, tıp gibi alanlarda keşif ve icatlar yaptılar ve bu şekilde geliştik. 

Zamanı geldiğinde, savaşlar açtık, yeni alanlar ve milletler fethettik. Sonra yeni kıtalar keşfetme, teknolojiyi ve ticareti geliştirme zamanı geldi. Sonra uzaya gittik ve gelişmeye devam ettik ta ki kendimizi bir çıkmaz sokakta bulana kadar. İnsanlık, 50-60 yıl önce, bunu hissetmeye başladı.

1960’lardan başlayarak, insanlar, çevre bilimleri, toplum ve insanlığın içinden geçtiği süreçle uğraştı. Bizi, bir çıkmaza geldiğimize  ve yerimizde saydığımıza dair uyardılar. Bize bir şeyler olmuştu, daha fazla nereye doğru gelişeceğimizi göremiyorduk.

O zaman, uzay programı bir şekilde bize bu durumu unutturdu. Fakat uzay programı bile çabucak son buldu. Dünyanın etrafında bir kez daha uçsak ya da aya yeniden gitsek ne olurdu, bunu zaten yapmıştık… peki sırada ne vardı? Gördük ki bu çabalar pek fazla yardım etmiyordu. Tüm umutlarımıza ve rüyalarımıza rağmen uzayda bir yerlerde başka yaşamlar, uzaylı yaratıklar bulmayı başaramamıştık.

Ve işte şimdi burası boşluğa vardığımız nokta. Gidecek başka bir yerimiz olmadığı noktaya kadar geliştik. Geleceğe dair herhangi bir proje göremiyoruz. İç doğamız ve aynı zamanda dış doğamız, yani çevremizde hissettiğimiz dünya, artık bize kendini açmıyor.

Peki, insan gelişiminin sonuna mı geldik? Yoksa bu yeni bir başlangıç zamanı mı? Şimdiye kadar bizi bu noktaya getiren tüm arzuların ötesinde, yepyeni bir arzuyu edinmenin zamanı: Gerçek insan doğamızı keşfetme arzusu… Bencil egolarımızın ötesinde var olan insan niteliklerimizi açığa çıkarma arzusu… Doğayla denge içinde, birlik içinde var olma arzusu…

 

 

 
Toplam blog
: 78
: 427
Kayıt tarihi
: 01.11.11
 
 

Yaşam yolculuğu hepimizi farklı duraklarda indiriyor. Bu duraklara varmak için çeşitli eğitimler ..