Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '20

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Dünya Atopik Dermatit Günü

 

Bebeklikten erişkinliğe geniş bir yaş aralığında görülen, cilt kuruluğu ve şiddetli kaşıntı ile kendini gösteren atopik dermatit, sık rastlanan kronik bir deri hastalığı. Günlerce süren kaşıntı ve uyku bozukluğu hastaların hayat kalitesini olumsuz etkileyebiliyor. Oysa uzmanlar, doğru yaklaşım ve tedavi ile hastalığın kontrol altına alınabileceğini belirtiyor.

  • Atopik dermatitin çocuklarda görülme sıklığı ortalama yüzde 20-25. Çocukluktaki hastalığın yüzde 20-30’u yetişkinlikte de devam ediyor.

  • Hastalık 5-6 aylık bebeklik döneminden itibaren, yüzde 85’i 5 yaşından önce olmak kaydıyla görülmekte.
  • Dünya genelinde erişkinlerin yüzde 2-10’u hastalıktan etkilenmekte ve erişkin hastaların yüzde 10’unda hastalık şiddetli seyretmekte.
  • Orta ila şiddetli atopik dermatit hastalarının yüzde 60’ından fazlasında kaşıntı, günde 12 saatten fazla sürüyor.
  • Hastaların yüzde 46’sı kaşıntılarının, iş hayatlarını ‘sıklıkla’ veya ‘her zaman’ etkilediğini söylüyor.
  • Erişkin hastaların yüzde 68’i uyku problemi yaşıyor. Yüzde 55’i haftada 5 geceden fazla uyku bölünmesi yaşıyor.
  • Şiddetli atopik dermatitli çocuklar yılda en az 168 gün uyku kaybı yaşıyor.
  • Erişkinlerin yüzde 50’si görünümlerinden dolayı sosyal etkileşimden kaçınıyor ve yüzde 50’sinde depresyon ve/veya anksiyete görülüyor.
  • 14 yaş altı her 4 çocuktan 1’i, 14-17 yaş grubundaki her 10 çocuktan 4’ü hastalığı nedeniyle çevresinden fiziki veya psikolojik açıdan olumsuz etkilenmeye maruz kalıyor.
  • Orta ve şiddetli atopik dermatit hastaların yüzde 72’sinde astım, alerjik rinit gibi eşlik eden alerjik hastalıklar bulunuyor.

14 Eylül Dünya Atopik Dermatit Günü kapsamında bir basın toplantısı düzenleyen Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği, Alerji ile Yaşam Derneği ve Sanofi Genzyme, hastalığın son yıllarda artış gösterdiğine dikkat çekti. 

Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği Başkanı Prof. Dr. Nilgün Atakan, hastalık hakkında şu bilgileri verdi: “Gelişmiş toplumlarda görülme sıklığı her geçen gün artan hastalık, şiddetli kaşıntının eşlik ettiği yaygın egzamatize, belirgin deri kuruluğu ile seyreder ve bulaşıcı değildir. Etkilenen bölgeler ise yaşlara göre farklılık gösteriyor. Bebeklerde daha çok yüz, yanak, kulak arkaları ve boyunda; çocuklarda yüzün yanı sıra kol, bacak, bilek, el ve ayakların dış kısımlarında görülüyor. Yetişkinlerde ise daha çok yüz, ense, boyun, sırt ile el ve ayaklarda rastlanıyor.

Şiddetli kaşıntının eşlik ettiği bölgelerde kolayca enfeksiyonlar gelişebiliyor. Çocuklarda görülme sıklığı yüzde 20-25 ve çocukluk çağında başlayan hastalık yüzde 20-30 oranında yetişkinlikte de devam ediyor. 5-6 aylık bebeklik döneminden itibaren görülebiliyor ve hastaların yaklaşık yüzde 80’i 5 yaşın altında. Çocukluk çağında başlayanların yüzde 70’i ergenlikte kayboluyor. Erişkin yaşlarda başlayan atopik dermatit ise yüzde 2-10  sıklıkla daha az görülüyor ve  farkındalığın daha az olması nedeni ile daha zor tanınıyor.”

Dermatoimmünoloji ve Alerji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Başak Yalçın da konuşmasında hastalığın sosyal hayatı olumsuz yönde etkilediğini anlattı:  “Hastalardaki şiddetli kaşıntı,  ciddi uyku ve konsantrasyon problemlerine neden olmakta, kişinin hem sosyal hayatını hem de iş ve okul performansını etkilemektedir.  Bu hastalara en kısa sürede tanı konup, uygun tedavinin başlanması gerekmektedir. Böylece  hastalık önemli oranda kontrol altına alınmış olur ve hastaların normal bir  yaşam sürdürmeleri sağlanır.”

Yüzde 100 çözüm yöntemlerine itibar etmeyin

Türkiye’nin ilk ve tek alerji hastaları derneği olan Alerji ile Yaşam Derneği, hem hastalar hem de yakınları için farkındalık çalışmaları yürütüyor. Dernek Başkanı Özlem Ceylan, en büyük sıkıntının hastanın tanıya ulaşması oldunu söyledi: “ İlk belirtileri gördüğümüzde uzmana başvurup tedaviye başlarsak, ciltteki yaralar belki de hiç oluşmayacak. Ancak çevremizdekilere sorup, onların önerilerini dinliyoruz. İnternette rastlanan ve yüzde 100 çözüm sunan, bilimsel olmayan ürün ve tedavilere itibar edilmemesi gerekir. Toplum olarak sağlık okuryazarlığımızın yeterli olmaması nedeniyle hastalar bazen umut peşinde bu yöntemlere kanabiliyor. Maddi ve manevi zarar görebiliyorlar. O yüzden ailelerin de bilinçli olması önemli. Zamanında doğru tanı ve tedavi ile hastaların yaşam kalitesini yükseltmek mümkün.”