Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '06

 
Kategori
Basketbol
 

Dünya Basketbol Şampiyonası

Sayın okurlar, dünyada ve ülkemizde bir çok sorun varken dünya basketbol şampiyonası ile yazmaya başlamak anlamsız gözükebilir. Ancak eğer okursanız benim yazılarımı, konudan bağımsız değerlendirmeye çalışın. Çünkü tüm yazılarımda o yazı konusu gibi gözüken olgu ile, sürekli olarak düşünce sistematiğimizi farklı kaynaklardan hareketle irdelemeye çalışacağım. Bu nedenle spordan, siyasete, ekonomiye veya trafik sorununa her anlatım aslında aynı sonuca ulaşmaya çalışacak. Olayları ne kadar analiz edebiliyoruz !

Sayın okurlar, bir turnuvada ulaşmanız gereken bir sonuç vardır. Şampiyonluk. Hedefiniz gruptan çıkmak, iki tur atlamak vb. hiç bir ara aşama olamaz. Hiç bir zaman iki tur atlayanlar anımsanmazlar, şampiyonlar anımsanır. O zaman yapmanız gereken tek bir şey vardır. Kazanmak. Görünür konumuz basketbol olduğuna göre nasıl kazanacağımızı tartışmamız gerekiyor. Nasıl kazanacağımızı çok basite indirgersek eğer, genel eğilime göre savunarak veya atarak sonuçlarına ulaşabiliriz. İşte Türkiye Efes Pilsen' in Avrupa' da adını duyurduğu ilk dönemden beri sürekli olarak savunmayı seçti. (Eğer yıllar öncesini tartışacaksak çok mantıksız denilemez bu tercih.) Bir başka deyişle edilgenliği seçti etkinliği değil. Sonra da etkin olmayı hiç düşünmedi. Edilgenliğin aldığı en iyi sonuç ulusal bazda bir defa Avrupa ikinciliği, kulüpler bazında ise o zamanki tanımı ile bir Koraç kupası (basketbolun 2. ligidir) ve sampiyonlar liginde ise son dörtlüyü oynayarak alınan 3. lük derecesi. Başka yok. Kuşkusuz hedefin şampiyonluk olması gereken bir ortamda, eğer siz bunları başarı veya iyi sonuç kabul ediyorsanız, savunma basketbolunun -bana göre edilgenliğin- doğru bir tercih olduğunu da söyleyebilirsiniz.

Ve evet sayın okurlar zaten hemen tamamımızın tercihi bu. Her konuda edilgenlik. Basketbola yansıması ise savunma. Bu yansıma o boyuttaki, sadece kenar yönetimler değil, görsel veya basılı medyadaki yorumcular dahi savunmayı ön plana çıkarıyorlar. Farklı ses yok her konuda olduğu gibi. Ve bu savunma -edilgen olma- o boyuttaki, bir Ülker şampiyonlar ligi maçında (sanırım Barcelona ile oynanan bir maçtı) yorumcu, Ülker takımı ilk devrede 20 sayı civarı gerideyken artık ikinci yarıda daha iyi savunma yapmamız gerektiğini söylüyordu. Bir yarıda 20 sayı geride kalan bir takımın, kurallar gereği her 24 saniyede bir topu rakibe vermesi gerekirken - bu da kurallar gereği kaptırılanlar hariç 25 kez topun verilmesi gerektiği anlamına gelir, başka bir deyişle rakibin sayı atmasa dahi 10 dakika topu elinde tutma hakkına sahip olduğu anlamı da çıkarılabilir- nasıl olup da 20 sayı farkın sadece savunma yaparak kapatabileceğini düşünüyoruz. Neden o yorumcumuz nasıl hücum edersek daha fazla sayı atabileceğimizin kendine göre önerilerini sıralamıyor ? Neden daha fazla, daha fazla sayı atarsak aslında rakip direncinin düşerek hücumlarının zayıflayacağını ve asıl o zaman savunmamızın güçleneceğini düşünmüyoruz? Neden bir tek kişi hücum, hücum demiyor?

Biz her konuda etkin olmayı, yazı konumuza dönersek basketbolda etkin olmayı yani hücum etmeyi ve organize sayılar atmayı öğrenmek zorundayız. Bu da bugünün işi değildir. Şu anki kadromuza geleceğin kadrosu vb demenin bir anlamı yoktur. Çünkü kadro geleceğin olabilir ama sistematik geçmişindir. Bu nedenle geleceğin kadrosu gelecekte de başarısız olacaktır, bu dünya şampiyonasında da başarısız olacaktır. Açık söylemek gerekir ise önümüzdeki şampiyonanın grup eleme kıstaslarını bilmiyorum. Yani gruplar kaç takım ve ilk turda gruptan kaç takım bir üst tura çıkacak bilmiyorum. Ayrıca grubumuzda hangi takımlar var onu da bilmiyorum. Ama kendimce bu kadar bilinmeze rağmen emin olduğum tek şey var. Gruplar 4 takımdan oluşup, eğer üçü bir üst tura geçmeyecek ise tur atlama şansımız % 1 den azdır. Aslında bu koşulda bile tur atlama şansımız son derece zayıftır. Bunun nedeni biz sayı yememek için sahaya çıkacağız. Ancak ne kadar az sayı yersek yiyelim bir fazla atmadığımız sürece kazanamayacağız. Üstelik basketbol gibi fizik ve taktiğin had safhada içi içe geçtiği bir spor dalında bir-iki sayılarla giden bir maçın ulusal takımımıza dönme şansının ne olduğu da çok tartışmaya açıktır. Ayrıca sanırım sayın Çetin Altan' ın deyimi ile "Türk' ün Türk' e propagandasını yapmak" yerine gerçekçi olursak, bu kadroda çok övdüğümüz bir çok oyuncunun hiç olmamaları gerektiğini ve hiç de olamayacaklarını kabul etmemiz gerekir. Örneğin Sn. Fatih Solak, Sn. Oğuz Savaş ve hatta Sn. Kerem Gönlüm bu tür bir turnuvanın veya büyük amaçları olan kulüplerin oyuncusu olamazlar ve olamayacaklar. Eğer Sn. Mehmet Okur, Sn. Hidayet Türkoğlu, Sn. Kerem Tunçeri (bence sayın Tunçeri' nin olmaması kayıp değil) olsaydı teknik yönetimde zaten başka kadro yapardı deniliyorsa, bu da sorunlar karşısındaki analiz yoksunluğumuzun başka bir örneği kabul edilmelidir. Yönetim bilimi olguyu kabullerden çok olguyu yönetmeyi, değiştirmeyi içerir.

Yanılmayacağımı bile bile ama yanılmayı içtenlikle arzulayarak somut konularda somut önerilerle bu sayfalarda buluşmak umuduyla şimdilik hoşçakalın.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..