Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Prof. Dr. İbrahim Ortaş

http://blog.milliyet.com.tr/ibrahimortas

21 Haziran '07

 
Kategori
Bilim
 

Dünya çölleşme yıldönümünde Çukurova Üniversitesi arazilerinin amaç dışı kullanımı

Küreselleşmenin ağırlığını dünya ekolojisi üzerde göstermeye başlaması ile birlikte toprak bozunumu ve su kaynaklarının kıtlığı ilk gündeme gelen konuların başındadırlar. Özelliklede ülkemiz, gelecek 50 yılda çölleşme riskinin yaşanacağı ülkelerin başında gelmektedir. Dünyada sınırlı miktarda bulunana tarım toprakları çölleşme riski nedeniyle milyonlarca insanın besin zincirinin tehlikeye girmesine neden olacağı şimdiden konuşulmaktadır. İnsanlığın karşı karşıya kalacağı çölleşme sorununa karşı uluslararası düzeyde planlı toprak ve su kullanımına geçilmesi artık bir zorunluluk arz etmektedir. Son yıllarda artan yerleşim ve tarım topraklarının amaç dışı kullanımı ve diğer çevre sorunları tüm insanlığı başta beslenme olmak üzere sürdürülebilirliğini derinden etkilemektedir

Doğal kaynakların bilinçsizce ve denetim yapılmadan sorumsuzca kullanımı nedeniyle bugün yaşamın temel öğeleri olan toprak, su ve hava gibi kaynaklar doğalıktan çıkmış neredeyse kullanılamaz durma geldiği görülmektedir. Hava, su ve toprağın kirlenmesi beraberinde doğal dengenin bozulmasına ve bu etki zamanla iklimde düzensiz değişmelere neden olmaktadır.

Ülkemiz Çölleşme Riski Altında

Başta toprak ve su kaynaklarının sağlıksız yönetilmesi, cayır, mera ve ormanların tarıma açılması beraberinde ciddi anlamda erozyonun oluşmasına neden olmaktadır. Toprakların bilinçsiz kullanımı ve su kaynaklarının aşırı tüketimi ile birlikte doğal dengenin bozulması beraberinde doğadaki mikro ve makro canlıların yok olmasına da neden olmaktadır. İlkim değişimleri ve su kaynaklarının azalması önümüzdeki dönemlerde oluşacak kurak periyotlar toprakların erozyona uğramasını şiddetlendireceği beklenmektedir. Bu durum çölleşmenin başlangıcı sayılmaktadır. 17 Haziran 2007 tarihli Hürriyet gazetesinde Yalçın Doğan “Akşehir Gölü’nde Kırmızı Alarım” başlıklı yazısın da “ Eski Konya ovası’nda, şimdi Konya Çölü’nde, eski Akşehir Gölü’nde, şimdi Akşehir otlağında, afet bölgesinde kilometrelerce dolaşıyorum. Uçsuz bucaksız kıraç arazi… Toprak çatlıyor, kavruluyor… Toprak kavruldukça, insan kavruluyor..” diyor. Sanırım daha önce Konya-Karapınar’da yaşanan doğal afetten sonra çölleşmenin en açık ifadesidir Konya ovasında yaşananlar.

Küçük bir hesaplama ile ülkemizin her yıl milyonlarca ton verimli toprağın, nehirlere, göllere ve denizlere taşındığı bilinmektedir. Bütün bu öngörüler artık uydu verileri ile tespit edilebilmekte ve matematiksel tahminlerle olası etkileri modellenebilmektedir. Teorik olarak 1 cm kalınlığındaki bir toprağın uzun yıllar boyunca oluştuğu düşünülürse bu denli derinlikteki toprakları bir daha elde etmemiz herhalde hiç mümkün görülmüyor. Bu bilinç ve düşünce ile ülkemizin tarım topraklarının korunması artık bir vatan savunması anlayışını gerektirmektedir.

Zor Yaptığımızı Kolay Yıkıyoruz
İngiltere’nin başkenti Londra’nın merkezinde çok geniş bir alana yayılmış bir Hyde Park bulunmaktadır. Hiç kimsenin aklına burada geniş bir alan duruyor burayı parça parça kamu yararına inşaata dönüştürelim dememiştir ve de demez. Çünkü Londra’nın akciğerlerinin Hyde Park olduğu bilinir. Benzer şekilde başkent Ankara’nın ortasında kalan Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği basına yansıdığı kadar ile sağından solundan kırpılmak istenmektedir. Atatürk bu çiftliği yabancı uzmanların “ya burada ömür biter ya da para biter” diyerek imkansız buldukları bozkırı alana insanın iradesinin neleri yapabileceğini gösterdiği örnek bir tarım tarihi abidesidir.
Bugün şikayetçi olduğumuz küresel çevre sorunlarının yaratılmasına neden gösterilecek en tipik örnek doğanın bilinen şekliyle yanlış yönetmesidir.

Aşağıda resimlerde de görüleceği gibi birinci sınıf 5-8 metre derinliğindeki tarım toprakları üzerinde bina yapmak geleceğimizi kendi ellerimizle yok etmek ile eşdeğerdir. Yer yüzeyinde yaşamış ve yaşayacak olan insanların ortak malı olan bu toprakları gelecek nesiler için korumak hepimizin sorumlukları arasında olmalıdır. İnsanlık tarihi bilinci bize bugün Çukurova’da hazır bulduğumuz bu toprakların hiçte kolay oluşmadığını ve bu topraklara ciddi bir vijdani borcumuzun olduğunu belirtiyor.

Üniversite arazisi içinde henüz mahkeme kararı olmadan inşa edilen TOKİ hastanesi inşaat çalışmalarından sön görüntüler 15 Haziran 2007.

Aynı zamanda Adana-Ankara yolu üzerinde çiftçilerimiz toprak olmayan ortamda iş makineleri ile yamaç arazide açılarak tarla yapılmaya çalışılmaktadır.

Yukarıda görüldüğü gibi bir tarafta doğanın bizlere sunduğu birinci sınıf tarım toprağını amaç dışı kullanıyoruz. Diğer taraftan tarım yapılmayacak alanları yüksek maliyetler ve bedeller ödeyerek tarla yapmaya çalışıyoruz. Sanırım insanlığın çelişkisi de burada başlıyor. Yarın yaşayacağımız çevresel sorunların temlinde bu veya benzeri insandan kaynaklanan yanlışlar bulunmaktadır.

Bu durum ülkemizdeki tarım topraklarının amaç dışı kullanımı konusunda ne ilk ne de sondur. Basına yansıyan ve şiddetli tartışmalara konu olan büyük kentlerdeki arsa satışları mantığı ile burada yapılmak istenen aynı. Hepimizin bildiği gibi ülkemizin nefes alamaz kentlerinin orta yerlerinde devlete ait en küçük bir alan yetkililer tarafından öncelikli olarak arsa olarak paraya çevrilmek istenmektedir. Ancak insanın temiz hava alması ve dinlenmesi için park, bahçe alanı olarak değerlenilmesi hiç akla gelmiyor veya işimize gelmiyor.

Bundan Kurtulmamız Mümkün mu?

Yaşanan bunca çevresel felaketlerden kurtulmanın mümkün olduğu da bir gerçektir. Bunun için tahribatın en azından zaman geçirilmeden durdurulması gerekmektedir. Başta toprak kaynaklarının akılcı kullanımı olmak üzere bir dizi yasal ve idari önlemin alınması gerekmektedir. Sürdürülebilir yaklaşımlar içinde tarım topraklarının, çayır-mera ve orman alanlarının doğal kullanımlarına uygun biçimde korunması sağlanmalıdır.

Her türlü ticari kaygıdan uzak, kısa süreli çıkarlar yerine uzun süreli doğanın ve insanlığın çıkarların dikkate alınması zorunluluk arz etmektedir. Yakın gelecekte Kudüs Üniversitesinde Isaac Newton’a ait olduğu belirtilen elyazması belgeler sergisindeki bir el yazmasında Newton, dünyanın sonun 2060’da geleceği belirtiliyor. Doğal kaynakları bu hızla tüketirsek, sanırım 2060 yılına da kalmaya biliriz.

Konu küresel ölçekte ele alındığında çok ciddi. Nedeni de insanın doğayı yönetme politikalarının Nasreddin Hoca’nın bindiği dalı kesmesi örneğindeki gibidir.

Yarın geç olmadan ülkemizin kaynaklarının doğru kullanılması konusunda başta yetkililerimiz duyarlı olmasını bekliyoruz. Bu konuda yapılacak girişimlerde daha geniş makro ölçekte sorunun ele alınması gerekmektedir. Bunun için hepimizin duyarlılık göstererek bütün sınırlı doğal kaynaklarının planlı kullanımına özen göstermesi ve yurttaşların bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Tabii öncelikle sorumluların duyarlılığı öncelik taşımaktadır.

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi.

 
Toplam blog
: 190
: 1163
Kayıt tarihi
: 21.06.07
 
 

1985 yılında Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nde mezun oldum. 1986 yılında Şanlıurfa Köy Hiz..