Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '16

 
Kategori
Dünya
 

Dünya’daki kargaşanın çözümü Batı ve Doğu düşüncesinin birleşiminde saklı

Dünya’daki kargaşanın çözümü Batı ve Doğu düşüncesinin birleşiminde saklı
 

Dünya'nın sağ ve sol lobları


Bu sabah televizyonları açtığımızda Fransa’nın tatil beldesi Nice’te 84 kişinin ölümü ve 100’den fazla kişinin yaralanmasına sebep olan zalim terör saldırısı ile tekrar içimiz yandı.

Yakın zaman önce de İstanbul'umuzda Atatürk Havalimanı’nda yapılan saldırıda 200’den fazla insanımız öldü.

Bunlar sadece son 1 ay içinde yaşananlar.

Ankara’daki terörist saldırılar, Paris’te Charlie Hedbo’da yaşananlar, Belçika’da Brüksel Havalimanı’na yapılan saldırılar. Ve daha niceleri.

Bir de, teröre karşı ülkemizin verdiği savaşta kaybettiğimiz tüm vatan evlatlarımızı düşününce içim daha da sızlıyor. Hele bir de Afrika, Orta Amerika ve Pasifik devletlerinin bazılarında yaşanan iç savaşları da düşününce daha bir kötü oluyor insan. Biz şu an bunları okurken belki birisi Dünya’nın bir başka köşesinde acı çekiyor veya ölüyor.

Sormadan edemiyorum...

Neler oluyor bu insanlara?

Neler oluyor güzel Dünyamıza?

Dünya neyimize yetmiyor da bunca kin, nefret, zulüm ve savaş ortaya çıkıyor?

Binlerce yıllık insanlık geçmişimiz sonucu ürettiğimiz teknolojimize, sanatımıza, ilmimize ve bilimimize, felsefi ve inanç sistemlerimize rağmen neden bunca hır gür var?

3 kitaplı Peygamber’in anlattıkları yetmedi mi bizlere? Allah’ın mesajı yetmedi mi ruhlarımıza?

Binlerce velinin, nebinin, kamil insanın verdiği bilgelik dersleri yetmedi mi?

Yetmediği kesin. Yetse bugünlerde olmazdık. Yakın zamanın New Age ve çok daha öncesinde binlerce yıllık Maya, Hint ve Hermetik öğretilerde bahsedilen Altın Çağ çoktan yeşermişti Dünyamızda.

Nedenlere takılmaya gerek yok, zira sonuç ortada. Ancak nasıllara bakmak bizi çözüme götürebilir.

Rönesans sonrası Antik Yunan kültürel ve fikri mirasını Arap filozoflarından ve kültürlerinden devralan Batı medeniyetleri, bilimin yeşermesi ile birlikte büyük bir ivme kazandı. Pusula, barut ve matbaa ile başlayan bugüne göre basit ama o zamana göre büyük fark yaratan buluşlar bu medeniyetlere çok ciddi askeri ve ekonomik farklar getirdi. Dinsel dogmaların bilim ile yıkılması ile Allah’ın sistemi ve ilahi düzenini daha iyi anlamaya ve takdir etmeye başladık.

Eski zamanlarda bilinmeyen Amerika, Avustralya, Afrika sahilleri ve başka diyarlar keşfedildi. Ve böylece başlayana kolonileşme dönemi ile zayıfın ve cahilin sömürüsü başladı. Bu sömürü sadece milletlerarasında değil, aynı zamanda aynı millet içindeki toplumlarda da yaşandı. Özelikle 18nci yy’da endüstriyelleşme dönemiyle başlayan kapitalist ekonomik sistem, çocuk işçilerin ailelerinin rızasıyla acımasızca çalıştırılmasından tutun da, insanları açlık sınırında yaşamaya mahkum eden ücretlerin ödenmesi ve berbat koşullarda yaşamaya mecbur edilmesiyle farklı bir sömürü dönemini de getirdi.

Hegel’in dediği gibi tarih olayların diyalektik gelişiminden ibaret bence ve yaşanmışlıklardan, acılardan öğrenen Batı medeniyetleri zamanla yükselen Humanizma ile insanı merkeze alan bir yapıya geçtiler. Ancak bu sefer de BEN, merkezde kalınca benmerkezcilik ortaya çıktı. İndirgemeci, determinist, pragmatik, sol beyin yoğun bir düşünce tarzı ile güçlünün ayakta kaldığı bir sistem...

Gelelim bir de Doğu medeniyetlerine...

Eskilerin bir sözü vardır; “ışık doğudan yayılır” diye.

Hiç düşündünüz mi neden kadim İpek Yolu doğudan başlarmış diye?

Hint, Çin, Pers, Türk devlet ve imparatorlukları binlerce yıllık kadim geçmişlerinde birçok kültürel ve fikri miraslar bırakmışlar. Özellikle Carl Sagan’ın deyimiyle 1000 yıllık karanlık çağ diye tabir edebileceğimiz Orta Çağ’da Avrupa Skolastik Felsefe’nin dogmatik yapısı altında kıvranırken, Anadolu’da ve Doğu’da “Rönesans öncesi Rönesans” dönemi yaşanıyordu. Sezgisel ve bütünsel düşüncenin hakim olduğu Doğu medeniyetleri zamanla Batı’nın bilimde ilerlemeleri ve kolonileşme çabaları karşısında eski güçlerini yitirdiler. Hatta bazen de kendi benlik ve tarihlerini unuttular.

Bugüne geldiğimizde Dünya’yı aynı Helenistik Dönem’nde olduğu gibi Anadolu’yu ve Orta Doğu’yu merkeze koyarak ikiye ayırırsak, Batı’da ve ekvatorun kuzeyinde kalan ülkelerin Dünya’nın diğer tarafından ekonomik ve bilimsel olarak daha ileride olduğunu görürüz. Son 50 yıldır bu dengeler Japonya, Kore, Çin ve Hindistan’ın global ekonomiye katılımları ile değişmeye başladı bile. Hatta Çin bugün Amerika’yı bile GSMH açısında ilk defa solladı; geleceğin dev ekonomisi olmaya aday gösteriliyor.

Bu tür bir ayırım aslında insan beynini sol lob ve sağ lob olarak bölmekten farklı değil. Dünyamızın da sağ ve sol lobu var sanki.

Sol lob bilimsel düşünce, bireysellik ve akıl ile çok ilerideyken, sağ lob ise bütünsel düşünme, sezgiler, kollektivizmde çok daha ileride. İnsan beyni de aynen böyle çalışıyor zaten.

Ne sol lob diğerine ne de sağ lob diğerine üstün. Nasıl insanın sağlıklı ve etkin çalışması için sağ ve sol lobuna ihtiyaç var ise, Dünya’nın da Batı düşüncesi ile temsil edilen sol ve Doğu düşüncesi ile temsil edilen sağ lobuna ihtiyacı var. Hepsi insandan çıkıyor elbet.

Bugün terörist saldırılara baktığımızda cahil, dogma ve taassup ile cehalete sürüklenen toplumlardan çıktıklarını görüyoruz. Bu cahil toplumlar ne kadar terslenir ve uzaklaştırılırsa o kadar daha da fazla cahil ve kaybetmeye mahkum olacaklar. Kaybettikçe da zulme ve vahşete kaymaları, sömürü tacirlerinin ellerine düşmeleri de o kadar kolay olur. Kaybeden yine onlar olmaz, hepimiz olmaz mıyız?

Dünya’mızda herkese yetecek zenginlik var. Yapılması gereken tek şey gerek Batı, gerekse Doğu tüm medeniyetlerin ellerindeki ekonomik, bilimsel, fikri zenginlikleri, imkanları olmayanlarla paylaşması. Koşulsuzca, beklentisizce paylaşması. Sadece Yaradan'dan ötürü yaradılmışı severek paylaşması. Aynı bütünün parçası olduğu için diğeriyle paylaşması.

Eğitim eksiği varsa eğitim, yatırım eksiği varsa yatırım. Zaten daha fazla büyümeyen küresel ekonomi, yeni yatırımlar ve eğitim ile gelişen insanların yaratacakları modern ve daha zengin toplumlarla yeni pazarların açılmasına hem de yeni zihinlerin yeni fikirlerle insanlığın gelişimine katkı sağlamaları ile hepimizin, tüm toplumların daha üst bir zihinsel ve kültürel seviyeye gelişmesine sebep olur. Hal böyle olunca, savaş, zulüm, vahşet kalır mı?

Hepimiz aynı Yaradan’ın tecellileri isek, Hz.Mevlana’nın dediği gibi “ben sen isem, sen ben isem” o zaman nedir bu hır gür? Nedir bu ayrılık? Nedir bu çekememezlik ve paylaşamamazlık.

Cahil daha da cahil, acı çeken daha fazla acı çekiyor oldukça, zayıf daha zayıfladıkça, hep bir kazanan ve kaybeden hikayesi olacaktır. Bu fark ve ayrım derinleştikçe birleşim, sevgi ve barış ihtimalleri azalır.

Bu yüzden bence artık güzel Dünyamızın birleşim zamanı geldi. Bir ve bütün olma ve davranma zamanı geldi.

Evrende 100 milyar galaksi olduğu tahmin ediliyor. Bizim Samanyolu Galaksimizde 400 milyar yıldız var. Bu 400 milyardan bir tanesi de bizim güneşimiz ve çevresinde de Dünya geziniyor. Hele bir paralel evrenler teorisi gerçek ise, bu devasa evrensel sistemden milyarlarcası var.

Yani... Tüm evrende bir kum tanesi bile değiliz ama çok önemliyiz.

Bir kum tanesini mi paylaşamıyoruz? Bir süpernova patlamasının getireceği gamma ışını ile hemen yok olabilecek bir gezegeni mi paylaşamıyoruz?

Var olan herkese yeter. Yeter ki ayırt etmeyelim, paylaşabilelim. Onun için de kimseni hakir görmemek, kabul etmek lazım. Her şey kabul ile başlıyor. Olanı olduğu gibi kabul ile.

Dünyamızın sağ ve sol lobları birleştiğinde akıl ve kalp de birleşecek ve aklın önderliğindeki sezgiler ile insanlık kendi toplu tekamülünde benden bize geçebilecek.

Bu sadece Dünya’daki biz.

Acaba bunca büyük evrende bizden başka varlıklar veya galaktik medeniyetler olamaz mı? Pekala olabilir. Biz denince akla sadece Dünyasal biz gelmesin, daha nice katman be katman bizler vardır elbet. Evren, alem içinde alemden ibaret.

Dilerim, sevgi, barış, ve güzelliğin her yaşayan insan ve varlık için daim olduğu günleri görmek bizlere nasip olur. Dilerim öyle olsun.

Sevgiler,

Kenan

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..