Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Dünya kadınlar günü...

Dünya kadınlar günü...
 

Zehra ve Mehmet, İç Anadolu bölgesini, tamda orta yerinden kalkıp gelmişlerdi…Daha yeni evliydiler. O nedenle çocukları Elif ve Efe doğmamıştı. Mehmet; cebine koyduğu üç beş kuruş ile Antalya’nın varoşları, yani gecekondu mahallelerinden birisinde bir oda, mutfak, dışarıda tuvaleti ve banyosu olan bir gecekondu kiralayıp, önceleri Çallı Meydanında toplanan kalabalığa karışarak, çıkan her türlü hamallık veya benzeri işlerde çalışmaya başladı. Bazen iş buluyor, bazense bulamıyordu.

Zehra ise komşularından Sultan’ın temizliğe gittiği yerlerde, kendisine temizlik yaptıracak evlerden haber bekliyor, haftada bir veya iki kez o da evlere temizliğe gidiyor, elinden geldiğince kocası Mehmet’e yardımcı oluyordu.

Bu koşuşturmacanın arasında önce Elif doğdu. Mehmet’in hala devamlı bir işi olmamış, yine hamallığa devam ediyordu. Zehra ise kızı Elif ile vaktini geçiriyor, arada iş olursa, komşusu Sultan evde ise Elif’i ona bırakıp, bir günlük kaçamak işe gidip, aile bütçesine katkı yapmaya çalışıyordu.

Mehmet yine Çallı Kavşağında işçi kahvesi olarak adlandırılan yerin önündeki parkta çevreye bakınıp iş beklerken, yakında kurulan Perşembe pazarını gördü. İşçi için gelip gidende olmadığından ve de kendisine Domates, biber ve soğan gibi karnını doyuracak yiyecek almak için pazara girdi. Pazarda dolaşırken, mahalleden de tanıdığı Musa’yı görüp, yanına oturarak, hem muhabbet ettiler, hem de sattığı sebzelerde Musa’ya yardım etti. Musa ile öğle yemeğini yiyip, satışa biraz da devam ettiler. Baktılar iş iyi! Musa, Mehmet’i serginin başına koyarak, kendisi ek sebze almak için hale gitti. Geldiğinde Musa’nın tüm sebzeleri sattığını görerek, bundan böyle seninle birlikte çalışalım. Sen satıştan %25 kar alacaksın. Belli bir süre birlikte çalışırız, sonra sen kendi tezgahını açarsın diye Musa’nın aklına girdi.

Böylece Mehmet ve Musa birlikte pazarlarda manavlık yapmaya başladılar. Mehmet’in evinde bir mutluluk vardı ki sormayın. Nasıl olmasın Mehmet’in belli bir işi olmuş, eline para geçmeye başlamıştı. Bir taraftan Elif de büyümeye başlamıştı. Arada bir yakın Pazar yerlerine Zehra’da geliyordu. Bazen Elif’i de yanına alıyordu. Musa baya yaşlı birisiydi. Ve Elif’i çok seviyordu. Musa’nın hiç eşi ve çocuğu olmamış, anadan doğma bekâr birisiydi. İşleri biraz daha büyütünce, Musa, Mehmet’in hissesini yarı yarıya çıkardı. Artık sabahları saat 04.00 de Mehmet hale gidiyor, halde kuyruğa girerek, alacakları sebzeleri bir bir kendi elleri ile alıyor ve Musa’ya ait kamyonete yükleyip, saat 09.00 gibi Pazar yerindeki sergilerine getiriyordu. Tabi sonra da satış başlıyor. Saat 10 gibi de Musa geliyordu.

İşler böylesine devam ederken, Zehra Efe’yi doğurdu. Yavaş, yavaş Efe’de büyümeye başlamıştı. Musa bir gün hale mal almak için gitti. Gidiş o gidiş, Çevre yolu üzeri, Hal kavşağında geçirdiği bir trafik kazası sonucu, hakkın rahmetine kavuştu. Musa’nın kimsesi olmadığı için, tüm işlemleri Mehmet yaptırarak, cenazeyi kaldırdı. Haliyle Pazar yerlerindeki sergi yerleri de bir miras gibi Mehmet’e kalmıştı. Artık Mehmet’in pazardan kazandığı paranın tümü kendisine kalıyordu. Önce oturduğu evin yakınındaki bir betonarme evi satın aldı. Musa’dan kalma kamyonetin kullanılacak hali kalmadığından onu hurdaya ayırıp, ondan biraz daha yeni bir kamyoneti kendi üstüne aldı. Biraz borçlanmıştı ama olsun. Nasıl olsa çalışıyordu. Bazen eşi Zehra, kızları Elif, hatta 5 yaşına giren Efe bile Pazar tezgâhında çalışıyordu.

Mehmet ve eşi Zehra tüm enerjilerini kendilerine ait olan Pazar tezgâhına verip borçlarını ödemek için neredeyse gece gündüz çalışıyorlardı. Elif Ortaokula başlamış, Efe de bu yıl ilkokula başlamıştı. Çocukların derslerine, komşuları olan emekli Hemşire Ayşe Hanım yardımcı oluyor, çocukların hem dersleri, hem de günlük eğitimleri ile yakından ilgileniyordu.

Hayat böyle devam edip giderken, Elif Liseyi bitirdi ve Üniversiteyi kazanamadı. Artık o da pazara gidiyor, bazen de evde kalıp, ev işlerini yapıyordu. Emekli Ayşe Hanımın hayat dersleri de devam ediyordu. Çocuklar, Anneler günü, Babalar Günü, doğum günleri, Dünya Kadınlar Günü, Sevgililer Günü gibi bir sürü günü yakından takip ediyorlardı. Böylesi özel günleri evde kendi aralarında kutluyorlardı. Özellikle de Anneler ve Babalar Gününü hiç aksatmıyorlar, birde tabi 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü!

Mehmet ve Zehra pazarcılık işine soğuk, sıcak demeden devam ederken, bir kış günü Mehmet hastalandı. Evde birkaç kocakarı ilacı denediyse de fayda etmedi. En sonunda yakındaki bir Sağlık Ocağına gidip Doktora muayene oldu. Doktorun teşhisi, Zatürree idi. Kendisine çok iyi bakması gerektiği söylendiyse de, biraz iyileşince Mehmet yine tezgâhın başına döndü. Bu arada Elif’e bir talip çıkmış ve Elif ailesinin rızası ile Karsın Susuz ilçesinden olan, Antalya’ya geçici çalışmaya gelen Allahverdi ile evlendi. Artık Mehmet’in Zehra dışında Pazar tezgâhında bir yardımcısı daha olmuştu.

Hayat böyle devam edip giderken, ülke bir ekonomik krizin içine doğru sürüklenmeye başladı. Pazar tezgâhları eskisi gibi kalabalık olmamaya başladı. Haliyle de bir tezgâh iki aileyi doyurmamaya başladı. Mehmet’in oğlu Efe Lise sona gidiyor, bir taraftan okul masrafları, bir taraftan dershane masrafları ailenin iyice belini büküyordu. Allahverdi bu durum karşısında, eşi Elif’i de alıp, baba ocağına dönmek için izin istedi. Orada hayvancılık yapacak ve de babadan kalma Kars Çayı kenarındaki mili, sulak arazide Patates yetiştirecekti. Mehmet kızı ve damadının bu kararına saygı gösterip, gitmelerine müsaade etti. Elif ve eşi Allahverdi gittiler.

Mehmet ve Zehra Pazar tezgâhının başında yine baş başa kalmışlardı. Arada bir Efe’de geliyordu. Sabahın saat 04.00 den gecenin 22.00 sine kadar dışarıda işlerle uğraşan ve sağlıklı bir şeyler yemeyen Mehmet’in bünyesi bu kadar fazla çalışmaya dayanmamaya başladı. Mehmet ikide bir hastalanıyor. Sağlık Ocağından gerekli ilaçları yazdırıp, Eczaneden ilaçları alıyorlar, Mehmet biraz gözlerini atçımı, hemen Pazar tezgâhına koşuyor, eşi Zehra’yı yalnız bırakmıyordu.

Efe o yıl girdiği Üniversite sınavından iki yıllık bir Meslek Yüksek Okulu kazanarak, Burdur’un Bucak ilçesine gitti. Orada bir pansiyona yerleşti. Hafta sonları geliyor ve pazarlarda anne ve babasına yardım ediyordu. Günlerden Cuma, Efe’nin içinde bir sıkıntı var. Öğleden sonraki derse izin alarak girmedi ve Bucak Garajının yolunu tutup, ilk kalkan araba ile Antalya’nın yolunu tuttu. Babasının cep telefonunu arıyor bir türlü ulaşamıyordu. İçinde garip bir sıkıntı vardı. Bir saat 15 dakikalık yolculuğun nasıl geçtiğini anlamadan, evlerinin en yakınından geçerken, otobüsten inerek, bir koşu evlerinin yanına geldi. Dolmuşa binmek bile aklına gelmemişti. Evlerinin yanındaki kalabalığı görünce, önce şaşırıp, şaşkın şaşkın, soran gözlerle çevreye bakını, kalabalığın içinden Osman amca diye bildiği birisine yaklaşarak, ne olduğunu, kalabalığın kendi evleri etrafında niye toplandığını sordu. Ve babasının zatürree sonucunda yakalandığı Akciğer kanserine yenik düştüğünü öğrendi.

Zehra hayatta oğlu ile yalnız başına kalmıştı. Ancak kararlıydı. Oğluna okulu bitirecekti. Kıyıda köşede kalan üç beş kuruşu oğluna harcayacak, aynı zamanda Pazar işine devam edecekti. Aklına ilk gelen, Pazar tezgâhını küçültüp, yanına komşularından birisini alarak işine devam etmekti. Oğlu Efe’ye de durumu anlatıp, mutlaka okulu bitirmesini istedi. Annesi’nin bu fikrine Efe karşı çıkmayıp, okulu zamanında bitirmek için büyük gayret sarf etmeye başladı.

Efe okulunu bitirip, okuduğu bölümle ilgili iş aramaya başladı. Bir yandan da annesi ile pazarda manav tezgâhının başında işe devam ediyordu. Ancak CV’sini bıraktığı hiçbir yerden olumlu bir iş teklifi gelmiyordu. Her işyeri önce askerlik sorununu halletmiş kişileri tercih ediyorlardı. Efe annesi ile konuşup, askerlik hizmetini yapma kararı aldı. Önce Askerlik Şubesine giderek, Askerlik kararı aldırıp, hazır asker oldu. Kısa süre sonra da Manisa Kırkağaç Jandarma Er Eğitim Tugayına acemilik eğitimini yapmak için gitti. Annesi de Pazar işine devam ediyordu. O nedenle Efe’nin Yemin merasimine bile gidemedi. Üç ay sonra Efe’nin dağıtımı Şırnak Kırsalına Seyyar Jandarma olarak çıktı. Efe birliğine teslim olmadan önce kendisine verilen 10 günlük yol iznini kullanmak için annesinin yanına geldi. Bu arada Anneler gününü de birlikte kutladılar. Ve Mehmet dağıtım olduğu Şırnak Kırsalına vatani görevini yapmaya gitti.

Zehra ve oğlu Efe, aşağı yukarı her hafta telefonla görüşüyorlar, Efe; annesine merak etmemesini, askerlik yaptığı yere ve askerlik şartlarına alıştığını, içinin rahat olmasını söylese de Zehra kadının içi hiç rahat değildi. Akşamları gözü Televizyondaki haberlerde oluyordu. Acaba bu gün bir şehit var mı? Bir çatışma olmuş mu? Hep bunu takip ediyor, diğer programları gözü görmüyordu. Efe’nin askerliğinin bitimine çok az bir zaman kalmıştı. Efe izine de gelmediği için Nisan ayının ilk günlerinde teskeresini alıp gelecekti.

Bu yıl Dünya Kadınlar Günü de pazara rast geliyordu. Efe her yıl Zehra Hanımın Anneler Gününü ve Dünya Kadınlar Gününü, çocukluğundan beri düzenli olarak kutluyordu. Zehra Hanım Cumartesi günü pazardan yorgun geldiği için haberleri bile izlemeden yatmıştı. Artık Pazar günleri Pazar tezgâhını açmamaya başlamıştı. O gün kendisini izinli ilan etmişti. Hem sonra bu pazar günü Dünya Kadınlar Günü idi. Sabah erkenden kalkıp, oğlu Efe’den Dünya Kadınlar Günü kutlaması için telefon beklemeye başladı. Akşam erken yatıp televizyon izlemediği için, Efe’nin askerlik yaptığı bölgedeki olaylardan da haberi yoktu. Zehra Hanımın gittikçe içinde bir kuşku oluşmaya başladı. Oğlu Efe’den gelmesi gereken telefonda gelmiyordu. Çevre komşuları da Zehra Hanıma bir şey diyemiyorlardı. Çünkü Efe’nin teröristlerle girdiği çatışmayı, aşağı yukarı tüm komşuları biliyordu.

Zehra Hanımın endişeleri gittikçe artıyor, komşularından emekli Hemşire Ayşe Hanım, Zehra’yı yatıştırmaya çalışıyordu. Ancak bir türlü Efe’sinden Dünya Kadınlar Günü kutlaması için telefon gelmiyordu. Zehra Hanım, bunları Ayşe Hanım ile konuşurken, uzaktan askeri bir araç göründü. Doğruca Zehra’nın da bulunduğu evin önünde durup, Zehra Yıldırım diye seslendi. Zehra’nın içine bir kor ateşi düştü ki sormayın! Zoraki olarak benim diye bildi. Genç Üsteğmen olan çatışmayı ve Efe’nin kahramanlıklarını bir bir anlatıp, o vahim olayı söyledi. Zehra olduğu yere yığılıp kalmıştı. Oğlundan Dünya Kadınlar Günü kutlaması için telefon beklerken, oğlunun şehit düştüğü haberi gelmişti.

İşte böylesi bir günde; Tüm Dünya Kadınlarının, Dünya Kadınlar Gününü bir kere daha kutlarken, “Şehitler ölmez Vatan Bölünmez” sözlerinin ne anlama geldiğini, hep birlikte bir kere daha anlayalım.

TÜM KADINLARIMIZIN DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN…

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..