Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '07

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Dünya Kadınlar Günü

8 Mart yaklaştı. Bu sene de dünyanın her yerinde kadınlar günü kutlanacak. 9 marttan sonra, yine her şey eski haline dönecek. Bir sonraki 8 marta kadar, yine dövme, parayla satma ve tecavüz etmeler devam edecek. Her yılın bir gününü kadınlara ayırarak, onların gönlünü almaya, çektikleri acıları hafifletmeye, kendi vicdanlarımızı da rahatlatmaya çalışacağız.

Acaba, insanlar arasında, ırk, sınıf, cins, dini ve felsefi inanç kimliklere dayalı yasak, baskı, sömürü, hakaret ve şiddetin temelinde ne var? Neden kimimiz zalim, kimimiz mazlum, kimimiz sömüren, kimimiz sömürülen konumuna giriyoruz?

Yapılan bilimsel araştırmalara göre; bilim, sanat, edebiyat, teknoloji yaratmayan bu nedenle vahşi bir hayat yaşamak zorunda kalan dedelerimiz arasında, bu denli acımasız ilişkiler ortaya çıkmamıştır. Onlar, doğada var olan her türlü nimeti aralarında kardeşçe bölüşme duyarlılığını göstermişlerdir. Ne zaman ki insanlar, yöneten-yönetilen biçiminde iki guruba ayrılmış, mülkiyet ilişkileri ve sınıflar ortaya çıkmış, işte o zaman o eşitlikçi ve sevecen yaşam anlayışı da ortadan kalkmıştır. Yani insanlar vahşiyken adil, sevecen ve eşitlikçi ilişkiler içinde yaşarken, uygarlaştıkça birbirini ezen, sömüren ve öldüren vahşi yaratıklar haline dönüşmüşlerdir. Bu acaip paradoksun sebebi ne olabilir acaba?

Yine yapılan bilimsel araştırmalara göre; Bir insanın veya toplumsal grubun ezen veya ezilen, sömüren veya sömürülen, efendi veya köle, zalim veya mazlum olacağını belirleyen şey, insanların tercihi veya biyolojik yapısı değildir. İnsanların toplum içindeki konum ve statüsünü belirleyen temel faktör, üretim güçleriyle (insanlarla) üretim araçları (tarla, fabrika, banka, her türlü üretim yapılan yer) arasındaki ilişkilerdir. İşte bu nedenle dünyanın her yerinde, üretim araçlarının sahibi olan bir avuç insan, geriye kalan milyarlarca insana hükmediyor, sömürüyor, zulmediyor. Kısacası ezen-ezilen, efendi-köle, zalim-mazlum olmamızi belirleyen şey; rengimiz, ırkımız, dinimiz veya cinsiyetimiz değil, üretim araçlarıyla olan ilişkimizdir.

Yani kadınları ezilen, erkekleri ise ezen konumuna sokan temel etken cinsiyet, diğer bir deyişle biyolojik farklılığımız değildir. Erkeklerin evde ve toplumsal yaşam içinde yöneten, kadınların da yönetilen durumda olmasıdır. Tapuların, banka hesaplarının erkeklerin adına kayıtlı olmasıdır. İktidarı ele geçiren erkeklerin, bu iktidarı kadınlara kaptırmamak için, eğitim, çalışma, siyaset ve benzeri alanları kadınlara kapatmış olmasıdır.

Erkeklerin kadınları aşağıladıkları, baskı altına aldıkları, şiddet uyguladıkları ve toplumsal yaşamın dışına attıkları doğrudur. Bu nedenle sadece erkekleri boy hedefi yapmanın doğru olmadığını, bu tür davranışlırın kadın haklarını savunan erkekleri zora soktuğunu ve sorunun çözmünü zorlaştırdığını görmemiz gerekir.

Bu nedenle, kadınlar arasındaki ilişkiler üzerinde düşünmemizin önemli bir adım olacağına inanıyorum. Örneğin genç kızların okumasına, derneklere gitmesine, kadınların çalışmasına, politika yapması karşı çıkan kadınların sayısı oldukça fazladır.

Gelinine kan kusturan kaynanaları bir düşünelim. Bu tür kaynanalar duygu sömürüsü yaparak, oğul ve torunlarını, karısını döğmeye teşvik ediyorlar. Bunun için gerektiğinde gelinlerine iftira bile atıyorlar. Bazı gelinler ise, kocalarını anne, abla, hala ve teyzelerine karşı kışkırtmaktan çekinmiyorlar. Aynı evde yaşadığı kaynanasını aç ve susuz birakan gelinlerin sayısı da bir hayli fazladır. Bunlara bir de, gelin, görümce, elti, kirve, konu-komşu kadınlar arasındaki çelişki, dedikodu ve entrikaları kattığımızda durumun vehameti daha da artmaktadır.

Kısacası, erkek egemen ideolojiyi kadınlar arasında yaygınlaştıran insanların büyük bir bölümünü, kadınlar oluşturmaktadır. Bu nedenle işe kadınlardan başlamak gerekmez mi? Kadın hakları savunucularının bu konuda fazla düşünmedikleri ve yeterli bir çaba içinde olmadıkları inancındayım. Konu ister cins, ister ırk, ister sınıf sorunu olsun; işe kendimizden, kendi evimizden başlamamız, daha sonra da soruna duyarlı olan kesimlerin yardımını istememiz gerekmez mi?

Dünya kadınlarının birlik ve dayanışma günü olan 8 mart, dünya kadınlara kutlu olsun. Baskı, zorbalık ve sömürünün olmadığı, insanların tüm kimliklerini gönlünce ve özgürce yaşadıkları bir dünyada yaşama umuduyla, kadınların yürüttüğü mücadeleyi saygıyla selamlıyorum.

 
Toplam blog
: 3
: 358
Kayıt tarihi
: 22.01.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Yurt dışında Doğu Bilimleri ve Türkoloji okudum. Yedi Tepe Üniversitesi'nde MBA..