Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '06

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Dünya öldü! Cenazesini kaldıracak biri var mı?

Dünya öldü! Cenazesini kaldıracak biri var mı?
 

Her zaman ki bıkkınlığı ve isteksizliğiyle zorlanarak kalktı yataktan. Ona kalsa tüm gün evde oturmak ve dışarıya hiç çıkmamak isterdi. Şimdi o koskoca oksijen maskesini takıp robotvari bir görünüşle sisli ve karanlık yollarda yürümek o kadar zor geliyordu ki ona. Evde, içeriye oksijen pompalayan bir sistem kurulu olduğu için nefes alma sorunu yaşamıyordu. O yüzden ev dışarıya nazaran daha rahat ve güvenliydi. Dışarısı ise en korkutucu kabuslardan fırlamış bir sahneyi andırıyordu.Uzun zamandır ölüydü yeryüzü...

Dedelerin, ninelerin büyük bir özlem duygusuyla anlattıkları ağaç denilen bitkilerden artık yetişmiyordu. Deniz ismi verilen büyük su birikintileri ise yerlerini derin çukurluklara bırakmışlardı. Artan nüfusa paralel olarak yok olan denizlerin yarattığı çukurluklara yoksullar için evler yapılmış ama iki üç sene önceki büyük bir depremde bu evlerin hepsi aynı denizin suları gibi yok olup gitmişler, içinde barınan insanlarla birlikte sanki hiç var olmamış gibi yeryüzünden silinmişlerdi.Denizi düşününce susadığını hissetti ve mutfaktaki makinenin başına giderek kendisine su üretmeye koyuldu: Su üretimi için gerekli olan oksijen ve hidrojen miktarını ayarladı ve suyu hazır olana kadar bilgisayardaki eski İstanbul resimlerine bakarak efkarlanmaya karar verdi. İnsanların suyu bir şişe içinde marketten alıp içtikleri günlerin ancak sonlarına yetişmişti. Banyodaki duş denilen nesnelerden çağlayan gibi dökülüveren suların sesi ise ona asırlar öncesinde kalmış mitolojik bir öykü gibi geliyordu. Böyle lanet bir zamanda yaşadığı için kendine, dünya ya, dünyanın ve içindeki herşeyin köküne kibrit suyu eken atalarına tumturaklı bir küfür savurdu.

Geçen gün bir kitapta büyük bir yazarın kaleminden çıkma kır tasvirini okurken gözleri dolmuş ve hırsından bütün gün evde oturup ağlamıştı. Zaten dışarıya çıkıp ne yapacaktı ki? Etrafta gri bir sis bulutuyla kaplanmış çirkin binalardan başka bir şey yoktu. Bilgisayarını açıp annesinin gençliğinde çektirdiği tatil fotoğraflarının büyüleyiciliğine bıraktı kendini. İşte o deniz denilen su birikintisinin önünde durup gülümseyen kadın annesiydi. Güneşten rahatsız olduğu için hafifçe gözlerini kırpmış ve saçlarını esen ılık rüzgarın nefesine bırakmış gülümsüyordu. Fotoğrafa daha fazla bakamadı çünkü baktıkça annesine karşı büyük kıskançlık ve kızgınlık hissiyle doluyordu yüreği. O; rüzgar denilen şeyin zevk veren dokunuşunu, güneşin yakmayan ılıklığını ve deniz adı verilen o büyük su birikintisini izleyip keyiflenmenin ne demek olduğunu hiç öğrenememişti.

İnsanoğlunun yaşadığı gezegenin kaynaklarını tamamiyle tüketip yok ettiği bir dönemde açmıştı gözlerini dünya ya. Zavallı ben diye düşündü neden yaşıyorum ki?Geçen gün televizyonda insanoğlunun neslini sürdürebilmesi için Jupiter’in uydularından birinde bir uzay kolonisi kurulduğunu öğrenmişti. Ama malum bu tür kolonilerin boyutları sınırlı olduğu için ancak önemli bilim adamlarını ve hatırı sayılır kişileri kabul edebiliyorlardı. Yeryüzü daha ne kadar dayanabilir bunu kimse tam olarak bilmiyordu ancak çok fazla zaman olmadığının herkes farkındaydı. Parası olan uzayda kurulan kolonilerden birine kapağı atabilmek için uğraşıp duruyor ama çok az kişi bu şansı yakalayabiliyordu.

Su üretme makinesinin haznesindeki suyu bir bardağa doldurdu ve mutfağın penceresinden insanoğlunun asırlar boyunca büyük bir çabayla canına okuduğu dünyayı kaplayan karanlık ve zehirli gazlardan oluşmuş bulut manzarasına bakarak suyunu içmeye koyuldu.

Dünya artık neredeyse ölmüş ve yaşama geri dönemeyecek noktaya gelmişken herşeyin üstüne şöyle bir bardak soğuk su içmekten başka ne yapılabilirdi ki zaten?

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..