Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '17

 
Kategori
Öykü
 

Dünya Taşınıyor 2

Dünya Taşınıyor 2
 

Gezegenin üç güneşi vardı. İkisi uzakta biri yakındaydı. Gezegenin bir yaşama kavuşması elbet bir müdahale ile olmuştu. Şimdi Selami bunları öğrenmekle meşguldü. Fikri ise biraz sonra hareket edecekleri güzergahı bulmakla meşguldü.

 Naci piramiti otomatik kontrole aldı. Yerinden kalktı. Selami’nin yanına geldi.

“Sormayı unuttum Senin adın neydi?” dedi

“Adım Selami. Sonra Selami devam etti. Piramitin bilgi bankasında ne ilginç şeyler var.”

Naci “Ne gibi?”

 “Gezegene yaşamı Sionslular getirmiş. Gezegenin ismi Sionsmuş.Yazılar öyle diyor.”

Naci “İlginç bir şey bulursan söyle.” Dedi. İlerledi. Fikri’nin yanına geldi.

 Fikri konuşmaya başladı. “Allah’tan çupakapralar piramitin bilgi bankasına anladığımız dili de koymuşlar. Değilse işimiz çok zordu.”

Naci “Bir şeyler yapabildin mi. Çünkü senin ayarlayıp kaydedeceğin rotaya benim bir düğmeye basmamla hareket edeceğiz.”

Fikri” İşim beş on dakikaya biter. Burada her şey kayıtlı. Rotamızdaki bazı gezegenlerde hayat var. Bazılarında yok. İçlerinde yaşayan insansı yaşamları bir bir kontrol ediyorum.”

 “Naci sordu. “Şimdiki gezegenin ismi ne?”

 “Aldaberan gezegeni.”

 “Kaç ışık hızı ötede?”

Fikri “Işık hızı ile gidersek iki aylık bir mesafede. Eğer tycson hızı ile gidersek iki saniye demeden oradayız.”

Naci “peki o kadar hız piramite zarar verir mi?”

 “Piaramitin ayarlarını iyi yaparsam hiçbir zarara uğramayız.”

O an yanlarına Selami geldi. Naci ona sordu.

“Önemli bir şey bulabildin mi?”

 “Çok ilginç şeyler var.”

Naci “Ne gibi?”

 “Biz çupakapraların gezegeninde yaşasaydık dünyaya geri dönme şansımız olmayacaktı. Ama bulunduğumuz yer Samanyolu galaksisinden çok uzak bir galaksi.”

Naci “Yani.”

 “Dünyaya uzaydan gidebiliriz ama bu çok uzun bir zaman ister.”

Naci Fikri’ye “Samanyolu nu araştırsana.” Dedi.

 Fikri “Araştırma biraz zorlaşacak. Çünkü piramitin bilgi bankasında sadece bulunduğumuz galaksinin koordinatları var.” Diye konuştu.

 Naci “Bu işi ancak teknolojileri gelişmiş insansı yaşam olan bir gezegende halledebiliriz.”

Fikri “Aldaberan tam buna uygun.”

Naci “İyi o zaman.” Dedi. Sonra Selami’ye sordu. “O çupakapraların gezegeninden niye dünyaya dönemiyoruz. Bilgi bankası bir şey diyor mu?

Selami “Siz de biliyorsunuz. O boyutkapısı açan cihaz çok esrarengiz. Piramitin bilgi bankasında cihaz hakkında çok karmaşık bilgiler var. Boyut kapısı açmak için yalnızca bir çupakapra DNA sına ihtiyaç var. Bir tür tetikleme.”

Naci “Bu doğru. Çünkü İnsan vücuduna dönüşümüzde böyle oldu. Ama bu iş tehlikeli dedi. Devam etti. Artık yerlerimize geçip hareket için hazır olalım.”

Naci pilot koltuğuna oturdu. Fikri Naci’nin sağına Selami soluna oturdu. Geri sayım başladığında herkes heyecan içindeydi. Kontrol panelinden geri sayım ses geliyordu. “Dört, üç, iki, bir, ” Piramit uzayda iken birden kayboldu.”

Aldaberan yaşamın en eski gezegeniydi. Gezegene yaşamı Samu uygarlığı getirmişti. Samu uygarlığından önce ise henüz evren yaratılmamıştı. Samu uyğarlığı meleklerden oluşuyordu. Dilmun gezegeninde yaşıyorlardı. Onlar tanrıdan aldığı emir ile gezegenlerinin bir çok yerine libnit cihazı yerleştirmişlerdi. Melekler her bir libnitin içindeki elektronları yakalıyorlardı. Elektrona çektikleri bir hat partükülü daire şeklinde açıyordu. Oraya uzanan melek eli ile dua ediyor yakalanan elektronun içine giriyordu.

Elektornun içinde süper novalar vardı. Orada galaksiler vardı. Galaksilerin içinde gezegenler vardı. İşte Samu uygarlığı önce gezegenlere yaşam veriyorlar sonra oraya hayvanları yerleştiriyorlardı. Ardından Tanrıdan alınan Emir gereği yaratıcının misalini ortaya çıkarıyorlardı. Ortaya çıkan zeka taşıyan tenler yaşamaya başlıyordu.

Selami bunları ekrandan tek tek okudu. Konrol panelindeki Naci’ye seslendi.

“Naci Aldaberan gezegenine yaşamı melekler getirmiş. İlgini çekti mi?”

Naci “Kimmiş o melekler?”

 “Samu uygarlığıymış.”

Naci Fikri’ye sordu. “Fikri piramidin zarar kontrolü bitti mi?”

 “Bitmek üzere. Yalnız enerjimiz hiç kalmadı.”

Naci “Niye kalmadı?”

 “Rotamızda yaptığımız tycson hızı enerjimizi bitirdi. Reaktör neredeyse piramiti de enerji olarak harcayacaktı.”

Naci “Enerji bulma imkanımız yok mu?”

Fikri “Var ama o enerji dışarıda olduğu müddetçe bir şey yapamayız. Oturup beklemeliyiz.”

Naci “Neyi bekleyeceğiz fikri. Aldaberanlıları mı?”

 “Zannedersem onlardan başka çevrede uygarlık yok.”

Selami Fikri’ye doru “Fikri Aldaberanlılar bize nasıl yardım edecek?” diye konuştu.

Fikri “Gezegene ışık hızı ile üç günlük uzaktayız. Zannedersem biz tycson hızından çıktığımız andan itibaren bizi fark etmişlerdir. Bizi bulmaları an meslesi.” Dedi

Naci yerinden kalktı. “Ben çok açım dedi. Sizde açsınız herhalde. Gelin piramiti arayalım. Yiyecek bir şeyler bulalım.”

Naci ilerledi. Fikri Ve Selami de kontrol panellerini bırakıp Naci’nin peşinden gitti.

Piramidin arka odalarındaydılar. Birine girdiler. Odaya girdikleri an şaşırdılar. Odada yedi adet kabinde uyku halinde çupakapralar yatıyordu. Ne yapacaklarını bilemediler. Çupakapraların uyanması piramitteki üç insan için tehlikeliydi. Gerçi çupakapralar insana saldırmıyordu. Üç insanın ancak vücutlarına el koyabilirlerdi. Bu da olmasa piramitte çupakapraların ortalıkta dolaşmalarını bilinmesi üç insanı gererdi.

Naci “Fikri sen bu tür uygulamalara meyillisin. Çupakapraları uyandırmadan cihazlarından programlarına bak. Uyanmaları yakınsa elinden geldiğince uykularını uzat.” Dedi.

“Tamam.”

Fikri çupakapraların odasında kaldı. Naci ve Selami yiyecek bulmak için odadan çıktı.

Selami ve Naci kısa süre içinde piramidin yiyecek deposunu buldu.Yiyecekleri teker teker tatmaya başladılar. Yiyeceklerin tatları çok tuhaftı.

Naci “Bu yiyecekler çupakapralara özgü. Ama bunlar nihayetinde gıda. Seçici olmamalıyız.” Diye konuştu.

Selami elindekini Naci’ye uzattı. Naci eline aldığı konserve kutusu gibi şeyin içine parmağını daldırdı. Ağzına götürdü.

“Nedense bunun tadı aklıma çupakapraları getiriyor.” Diye konuştu.

 Selami “Yiyecekler öyledir. İnsanın şekli yiyeceklerden gelir. O yiyeceklerin tadı ise yiyendeki hislerin aslıdır.”

 “Anladım. Yani biz bundan uzun süre yersek çupakapraya dönüşeceğiz öyle mi?”

 “Dönüşmeyeceğiz. Ama onların yiyeceğinden tattığımız için düşünce şeklimiz onlar gibi olacak.”

Naci “Şimdi ise anlamadım. Nasıl oluyor bu?”

Selami “Bizim zekamız yedilerimiz ile besleniyor. Mesela yoğur yersek uykumuz geliyor. Çay içersek zihnimiz açılıyor. Yiyeceklerin bunca etki edebildiklerine göre eğer, elimizdekilerden uzun süre yersek çupakapralar gibi ufak bir tehdit karşısında kaçacak delik ararız.”

 “Yani yediğimiz şeyler bizim pisikolojimizi belirliyor. Seninde bildiğine göre çupakapralar bizde bu yedikleri şeyler yüzünden mi kaçtı?”

 “Galiba öyle. Bu yiyecekler çupakapraların metabolizmalarına uygun geliyor ki ondan bu yiyecekleri tercih ediyorlar.”

Selami ve Naci elinde bir düzine yiyecek kutuları ile kontrol odasına geldiler. Fikri’yi beklemeden kutulardakini yemeye koyuldular.

Fikri çupakapraların uyuduğu odada kabinleri kontrol eden programa bakmış, çupakapraların yakın olan uyanma zamanlarını çok ileri bir zamana taşımıştı. Fikri odayı terk ederken odanın kapısını açılamayacak şekilde şifreledi. Ardından kontrol odasona doğru ilerledi.

Selami ve Naci yedikleri ile keyif içinde uyku zeminine uzanıp dinleniyorlardı. Fikri onları görünce

“Bana yiyecek bir şeyler kaldı mı?” diye konuştu.

 Naci “Kaldı. Yalnız onlardan yerken iyi düşün.”

Fikri “Niye?”

Naci “Çünkü bunlar çupakapraların yiyecekleri. Sorun yaşarsak sonucuna katlanmalıyız.”

Fikri “Yiyecek başka bir şey yok ki. Rejim de yapamam. Zaten çok zayıfım.” Dedi.

 Naci “Afiyet olsun.”

Fikri konserve kutularından birini açarak atıştırmaya başladı. O ara konserve kutusunun üzerindeki yazılar dikkatini çekti. İngilizce yazıyordu. Kutunun kapağına baktı. Üretim tarihini ve son kullanma tarihini okudu. Naci’ye seslendi. “Naci şu kısık ışıkta bile ne yediğimizi fark etmek ne güzel.”

Naci “Ne oldu ki?”

 “Bu yediklerimiz Amerikan malıymış.”

Naci “Hadi ya?” diyerek yerinden doğruldu. Arkasından Selami de uzandığı yerden kalktı.

Konserve kutularında Made In USA yazıyordu. Konservenin ismi ise Goverment yani “Yabancı memleket” idi.

 Naci “Kullanma tarihi de geçmemiş.” Diye konuştu.

 Selami “Son kullanma tarihi kaç okusana.”

Naci “22-8-2150” diye rakamları okudu.

 Selami “Son kullanıma iki daha var.” Diye konuştu.

Kontrol panelindeki manubleden sesler gelmeye başladı. “Dı dıd dııd dı dı dıı.” Naci hemen kontrol paneline yöneldi. Ekranda sesin periotunu görmek için düğmeye bastı. Ses periotu geniş aralıklıydı. Periotu dijital haritaya entegre etti. Ses uzaktan değil piramitin içinden geliyordu.

Naci analiz düğmesine bastı. Sesin kaynağını hemen yakaladı. Şaşırdı. Ses bulundukları kontrol odasından geliyordu.

Naci söylendi. “Bu ses çok tuhaf. Ses bu odanın içinden geliyor ama görünürde hiçbir şey yok.”

Fikri merakla sordu. “Sesin kaynağını görüntüleyebildin mi?”

Naci Onun üzerinde çalışıyorum. Ama faydası yok. Görünmüyorlar.”

Fikri “Görünmezlik sensörlerini aç.” Diye konuştu.

 Naci “Bu ne işe yarayacak?”

 “Bir tahminim var. Piramitin bilgi bankasından okumuştum. Çok ileri bir uygarlıktan söz ediliyor. Onlar ölümsü yaşamı başarmış bir uygarlıkmış.”

Naci sordu. “Ölümsü yaşamda ne demek?”

 “Bedeni yaşıyor vaziyette bırakıp ruhun bedenini terk edip gezmeye, dolaşmaya çıkması.”

Naci “Bu mümkün mü?”

 “Mümkün. Bilgi bankasında bunu başaranların Orimana uygarlığı olduğu yazıyor.”

Naci beklemeden görünmezlik sensörünü açtı. O an ekranda kontrol odasının içinde dört ölümsü yaşamı gördü.

Naci Selami’ye seslendi. “Selami bak burada neler görüyorum. Ekranımda seninle beraber konservenden atıştıran dört tane ruh görüyorum.”

Selami “Hadi be” diye söylendi. Sonra sordu. “Konserveden sadece benim atıştırmamla eksilme oluyor. Peki onlar nereden atıştırıyor?”

Naci “Şu an görüyorum. Elin kutudan çıkınca onların parmakları kutuya dalıyor.”

Fikri yerinden kalktı. Kontrol paneline yöneldi. Selami doymuştu. O da yerinde kalkıp kontrol paneline yöneldi. Ekranda dört ruhu da görüyorlardı.

Naci “Vücutları olmadığı halde bunlar neyin gıdasına ihtiyaç duyuyorlar?” diye söylendi.

Selami “Onlarla iletişim kurmayı dene.” Diye konuştu.

Naci “Bakalım.” Dedi.

Önündeki sensörün düğmesine bastı. Sonra ses aktaran cihazın sesini açtı.

Sesler geliyordu. Biri “Bizi tespit ettiler.” Dedi.

Diğeri “Piramidi keşfedeceğiz. Aldığımız emir böyle.” Dedi.

Öbürü “İzimizi bırakmadan buradan gitmeyeceğiz değil mi?”dedi.

Cevap geldi. “İşimiz sadece bilgi bankasındakileri taşıyıcı ruhumuza kopyalamak. İz bırakmaya gelince piramidin reaktörünü bozmak en iyisi. Çünkü burada enerji var. Enerji üreten madde bu sayede reset edecek. Ve bizim başlattığımız hat süreklilik kazanıp eğirmeye başlayacak.”

Dört ruh kalktı. piramidin bilgi bankasının yanına geldi. Bilgi bankası birden çalıştı. Ekranda bir iki dakika yoğun beyaz ışık belirdi. Sonra ekran kapandı. Dört ölümsü yaşam bu sefer kontrol odasından çıktı. Bir alt kısım olan kata indiler. Naci bütün olanları görüyordu.

“Bunlar bizim reaktörümüzü bozarlarsa daha da zor duruma düşeriz. Reaktör dışında yedek bir saatlik enerji ile ortada kala kalırız.” Dedi.

 Selami “Aldaberan gezegenine varabilseydik işimiz kolaylaşacaktı.” Dedi.

 Fikri sordu. “Aklından neler geçiyor Selami?”

 “Aldaberan gezegeninden yardım bulamasak gezegenin yörüngesindeki çöplükten enerjisi tam bitmemiş uydular bulabiliriz.”

Naci “Selami’nin fikri çok yerinde. Hem Aldaberan gezegeni bizler için yabancı bir yer. Orada ne kadar insansı yaşam da olsa onların eline düşüp denek olmak istemeyiz değil mi? İki gün daha bekleyeceğiz. Piramitteki kalan yedek enerjiyi de çöplükte arama yapmak için kullanacağız.”

Tam o sırada piramidin bütün enerjisi söndü. Her taraf karanlığa büründü.

 Fikri “Yedek enerjimizi kullanmamız gerekiyor. Piramitteki oksijen sirkilasyonu için makineleri çalıştırmalıyız.” Diye konuştu.

 Naci Aldaberana varış zamanı üzerinde hesaplamalar yaptı. Sirkilasyon makinelerinin ne kadar enerji harcayacağını buldu.

“Enerjimizin yarısı gidecek diye konuştu. Devam etti. Geriye tek mesele kalıyor. O da dört ölümsü yaşamın piramitten gitmesini beklemek.”

O an ekrandan uyarı sesi geldi. Çupakapraların odasında hareketlenmeler vardı. Uyanmışlardı. Odadan çıkmak için sağa sola koşuşturuyorlardı. Ne var ki onların hapisliği kısa sürecekti. Kapıları şifreden ve engelleyicilerden kurtuldu. Çupakapralar dışarıya çıktı.

Naci o an kontrol odasının kapısını kapattı ve şifreledi. Sonra engelleyicileri devreye soktu. Artık güvendeydiler.

 Fikri “İki gün boyunca oruç tutabiliriz. Belki biraz daha fazla. Ama sonrası ne olacak. Yiyecek depomuz çupakapraların tarafında.”

Naci “Yapacağımız şey şu. Aldaberan gezegenine varınca piramide enerji depolayabilirsek depolayacağız. O olamazsa yedek enerjimizden feragat ederek çupakapraları uyuşturacak olan gaz panellerini çalıştıracağız. Sonrası yine onları hapsedeceğiz. Böylelikle yiyecek depomuzu ele geçirmiş olacağız.”

Selami sordu. “Aldaberan gezegenine sinyal gönderemez miyiz?”

Naci “Göndeririz fakat gezegendekilerden çekiniyorum. Onlara bulaşmadan işimizi halletmek en iyisi. Gezegenin çöplüğünde enerji bulamazsak beyaz teslim bayrağı çekeriz.”

O an ekranda dört ölümsü yaşamın piramitten ışınlandığı görüldü. Naci onların gittiği rotaya baktı. Ama tuhaftır ki o dört ölümsü hemen piramitin dışına çıkmışlardı.

Naci “Çocuklar hemen dışarımızda bir uzay gemisi var.” Diye konuştu.

 Naci konuşmasını bitirmişti ki piramitin reaktörü tam kapasite ile çalışmaya başladı.

Piramit hızla Aldaberan gezegenine doğru harekete geçti. Naci telaş ile “ Kontrol elimizden çıktı.” Diye seslendi

 Fikri onun yanına geldi. “Göstergeler ne diyor?” diye konuştu.

 Naci “Bilinmez bir şekilde ana kontrol sistemine müdahale var” dedi. Ardından ekledi. “Güvenliğimiz tehlikede değil ama piramit kontrolümüzün dışında hareket ediyor.”

Fikri kontrol panelindeki göstergeleri bir bir kontrol etti. Piramide verilen hız dengeliydi. Hız ivmesi yirmi saniyelik bir ilerlemeden sonra itici birimler durdurulmuştu. Piramit uzayın oluşturduğu bir devinim ile ilerliyordu.

 Fikri “Tehlikeli bir durum yok.” Dedi.

 Selami yanlarına geldi. “Müdahale o ölümsü yaşamlardan veya gezegenden olmalı.” Dedi.

“Öyle olmalı dedi Naci. Zaten bunla boşu boşuna reaktörümüzü yenilemediler.”

Fikri “İyi de bunlar neden bizimle iletişime geçmiyor?”

Naci “Çünkü iletişim tuzağı olan bir yöntem.”

Fikri “Ne demek istiyorsun?” diye sordu.

“Onlar bizimle iletişime geçmekle belki bizim onları kullanabileceğimiz bir cihazımızın olduğunu düşünüyorlar.”

Selami “nasıl yani?” diye sordu.

 Naci “Günümüzde soyut varlıklara müdahale etmek mümkün. Belki bizim onların iradelerini ele geçirip serbest kalacağımızdan korktular. Bir çeşit karşılıklı diyalogdan gelen zihin kontrolü.”

Piramit kısa bir süre sonra gezegenin yörüngesine girdi. Naci o an panelden gezegenin atmosferini taramasını yaptı. Atmosfer yedi kattan oluşuyordu. Nefes alabilecekleri hava normaldi.

 Naci gezegeni tekrar taramaya başladı. Gezegenin dörtte üçü su geri kalanı karaydı. Her yerde ağaç vardı. Naci uzun sensörleri devreye soktu. Yer küreyi inceden inceye araştırmaya başladı.Yer kürede ağaçların arasında kapısı olmayan, taştan yapılmış büyüklü küçüklü kulübeler gördü.

 Piramit o an gezegenin atmosferine girmiş hızla yere iniyordu. Yarım saat sonra yere iniş gerçekleşti.

İniş yerini büyük bir toz bulutu kapladı. Zemin oldukça geniş daire biçiminde ağaçsız bir yerdi. Alanın çevresinden itibaren orman başlıyordu.

 Naci “Artık süprizleri bekleme zamanı.” Diye konuştu.

 Selami araya girdi. “Piramitten dışarıya tek bir çıkış kapısı var. Kapıyı açarsak çupakapralar dışarıya çıkacak. Sonra biz.”

Naci “Çıksınlar. Bu gezegende yaşayanların sorunu. Çupakapralar onlar için tehlikeli ise belki onları kafese kapatırlar.” Dedi.

 Fikri “ Çupakapraların tek tehlikesi var. Ellerindeki cihaz ile gezegendekilerin hepsini kendilerine benzetmeleri.”

Naci kontrol paneline yöneldi. “Çocuklar kapıyı açıyorum.” Dedi. Paneldeki düğmeye basarak piramidin çıkış kapısını açtı.

Naci ve iki arkadaşı ekrandan izliyorlardı. Çupakapralar dışarıya çıkınca önce kısa bir an etraflarına baktılar. Ardından dört bir yana hızla ormanın içine daldılar.

 Naci “Bizde çıkıp keşif yapalım. Önce yönümüzü bulmak için pusulalarımızı alalım.” Dedi.

 Dışarıya çıktıklarında onlarda etraflarına baktılar. Ardından belirsiz bir yöne doğru ormanın içine daldılar.

 Naci ve iki arkadaşı aç kalmayacaklardı. Çünkü ormandaki ağaçlarda çeşit çeşit yenebilecek meyveler vardı. Bir iki ağaçtan meyve koparıp yediler. Ormanda formu değişik hiç görmedikleri hayvanlarla karşılaştılar. Onlar sanki dinozorlara benziyordu. Ama gördükleri hayvanların hiç biri devasa değildi.

 Naci “Sinyal geliyor.” Diye telaşla konuştu.

 Fikri “Ne sinyali?”

 “Piramit hareket ediyor.”

Fikri “Nereye doğru gidiyor?”

 “Gezegeni terk ediyor.”

O an önlerinde ışık huzmesi belirdi. Ormanda yürüyen üç kişiyi birden yuttu.

 Geceydi. Işıktan çıktıklarında kendilerini ormanlık bir alanın içende buldular.

 Naci sevinç içinde “Yaşasın dünyaya döndük. İyi ki bize yardım ettiler.” Diye konuştu.

 Fikri “Yabancılarda olsak onlarla kullandığımız şey ortak. O da akıl. Bu yüzden bize yardım ettiler.”

Selami “Arkadaşlar dünyada olduğumuza emin olalım” dedi.

 Ormanı kısa sürede çıktılar. Her şeyi gördüler. Burası dünyaydı.

Fikri “Gün benim günüm. Gelin benim eve. Bir şeyler içelim öyle evlerinize gidersiniz. “ Dedi. Beraberce sokak lambalarının ışığında ilerlediler.

 Selami evine gelince karısı Gönül onu sevinç içinde karşıladı.

Sordu. “Birden bire nereye kayboldun?”

Selami “Gittiğim yer gezegen. Çupakapralarla dolu.” Sonra karşılaştığı iki kişiyi ve yaşadıklarını bir bir anlattı. Devam etti. “Ama piramitin bilgi bankasından çok gizli bir şey öğrendim.”

Gönül “Nedir o?”

Selami “Fornox galaksisini bilirsin. Saman yoluna en yakın ikinci galaksi. Galaksinin yıldızlarında hayat taşıyan üçyüz seksen yedi gezegen var. İşin ilginci o gezegenlerden biri de şu gittiğimiz Çupakapraların gezegeni. Onları öğrendim.”

Gönül “Neden devletimiz bu tür şeyleri insanlarından gizliyor?”

Selami “Bu tür şeyler insanların eline geçerse herkesin dünyayı terk etmesinden korkuyorlar. Bunun için o tür bilgilere ulaşımı sansürlüyorlar dedi. Devam etti.Gezegenlerin bir kaçında insan ırkı yaşıyor. Düşünsene geçit kapısını açan Karitol cihazı elimizde. Ve o hayat olan gezegenlerin bir çoğunda geçit için merindek hatlar var.”

Gönül Nedir merindek?”

Selami “Elimizdeki karitol cihazının kolaylıkla bağlanabileceği geçişi sağlayan görünmez ve gizli bir gerilim hattı.”

Gönül “Orada ne yer ne içeriz?”

Selami “Cihaz elimizde. İşlerimiz ters giderse sessizce geri döneriz.”

Selami sabaha doğru uyandığında hemen hazırlandı. Ayak üstü mutfaktaki buzdolabından bir şeyler atıştırdı. Karnını doyurdu. Karısı uyuyordu. Sessizce evden çıktı.

Şehir her zamanki gibi sakindi. Gök yüzünde uçuşan reklam taşıtlarına baktı. Kimi gıda firmalarına ait, kimi teknoloji firmaları. Çeşit çeşit reklam taşıtları.

Kalabalık caddede robotlar insanlara hizmet ediyordu. Kimi robotlar kafe önündeki müşterilere şiparişlerini getiriyor, kimi robotlar şehrin temizliği ile meşguldü. Yerleri süpürme, çöpleri toplama vs. Bazen Selami’nin karşısına Android hayat kadınları çıkıyordu. Ne kadar çıtır şeylerdi. Kendi karısıda androitti. Zamanında Gönül’e kıskanmamayı öğretmiş ve eve bazen android kadınlarını getiriyor onlarla ilişkiye giriyor ve Gönül’le hiçbir sorun yaşamıyordu.

 Az ilerideki birkaç köpek dikkatini çekti. Bilim adamları hayvanların DNA sını değiştirmişti. Değişen DNA lar sayesinde Mollier’in konuşan hayvanları artık düş olmaktan çıkmıştı. Şimdide ilerideki birkaç köpek kafa kafaya vermiş sohbet ediyorlardı.

Selami köpeklere yaklaştı. “Selam kuçu kuçular.” Dedi.

İçlerinden biri “Abi bize et al haydi.” Dedi

 Diğeri “Haydi abi ne olursun açız.”

Yanındaki “Abi bize et alırsan senin için birkaç yere işerim.”

Selami “İşemenizin bana ne faydası olacak?”

Aynı köpek “Olur mu abi, bazı bölgelere insanlar giremiyor. Köpekler onlara saldırıyor. O bölgelere girenler ise bölge köpeklerinin tanıdıkları dedi. Yeniden ısrar etti. Haydi bize et al ne olursun.”

Köpekler yalakalık yapmaya başladılar. Selami’nin üzerine çıkmaya çalışıyorlar sağına soluna zıplamaya başladılar.

 Selami “Tamam kuçu kuçular Et alacağım.”

Selami önde köpekler arkasında ilerledi. Bir kasabın önünde durdular. Selami içeriye girdi. Kasaba “Bana yarımşar kilo üç parça et ver.”Dedi.

 Kasap “Abi bu köpekleri alıştırma. Her gördükleri yerde senden et isterler.”

Selami “Zabıta bunlara bir şey demiyor mu?”

Kasap “Zabıta yakaladıklarını köpek çiftliğine götürüyor. Bu ortalıkta dolananlar ise kimlik kartı olan köpekler. Sahipli. Zabıtalar onlara bir şey yapamıyor. Sadece kural ihlali yapan köpeklerin sahiplerine para cezası kesiyor.”

Kasap etleri hazırlamıştı. Etleri poşetler içinde Selami’ye verdi. Selami üzereti ödedi. Kasap dükkanından çıktı. Etleri köpeklerin önüne çıkardı. Ardından kalabalık insanların arasına katılarak caddedeki kaldırımda ilerledi.

İnsanlar neşeliydi. Devletin çıkardığı kanunla caddelerde artık ne araba vardı nede onların sesleri. İnsanlar ulaşım için uçan kaykaylar anti yer çekimli uçan taşıtlar kullanıyorlardı.

İnsan demokrasiyi yeni keşfetmişti. O demokraside Devlet insana özeldi. Artık tüm nsanlar devletin millet vekilleri olmuştu. Bir meclis vardı. Birde meclis komisyonu. Komisyondakiler bir bir kanunları okurlar millet vekillerinin onayına sunarlardı. Millet vekilleri onayı evlerinde bir cihaz ile meclise bildirirdi.

 Selami düşüne düşüne düşüne ilerliyordu. Kendisi millet vekili değildi. Millet vekili olması için çalışması gerekiyordu. Selami çalışmıyordu ama devletten maaşını da alıyordu.

 Selami bir işte çalışsa devletin millet vekilleri gibi çok üstün ayrıcalıklar elde edecekti. O sükun içinde yaşamayı seçmişti. ‘Niye karmaşanın içinde bacalayayım ki?” Diye düşünüyordu. Millet vekili olmayı hiç aklından geçirmiyordu.

Şehrin bilgi bankası olan binaya geldi. İçeriye girdi. Boş bir kabin bulup oturdu.

 Bilgisayardan Fornox galaksisine bağlandı. Piramitten aldığı koordinatı bilgisayara yükledi. Düzene koydu. Ortaya çıkan yeni koordinatları karitola yükledi. Artık tek bir tuşla geçiti açabilirdi. Yerinden kalktı. Binayı terk etti. Kalabalık insanlara karışarak caddedeki kaldırımdan evine doğru yol aldı.

Selami evine geldiğinde hemen bilgisayarının başına oturdu. İnterneti açtı. Haber sitelerine baktı. Ülkesinin uzay araştırma merkezine girdi. Yeni gelişmeler klasörünü tıkladı. O an müjdeli haber gözüne ilişti. Gezegen taşınıyor haberi başlığını açtı. Okumaya başladı. Haber küresel ısınmadan dolayı ülkesine dünya devletlerince bir antlaşmayla ayrılan gezegenden bahsediyordu. İsmi Kulukse gezegeniydi. Devleti insanlarını kısa zamanda oraya taşıyacaktı. Selami sevinç çığlıkları attı. Demek beklenen şey nihayet gerçekleşiyordu.

 Selami biraz dinlenmek için mutfaktan aldığı bir bardak çay ile balkona çıktı. Apartmanın altıncı katındaydı. Kuş bakışı şehri seyretmenin keyfini çıkarmaya başladı.

Manzara önündeydi. Az ileride ormanlık başlıyordu. Hemen beride yol vardı. Gerisinde konutlar.

 Selami oturduğu yerden Naci ve Fikri’nin evlerini gördü. Evleri hemen hemen yan yanaydı. Aynı apartmandaydılar. Aralarında iki daire vardı. İkiside artık Selami’nin arkadaşıydı.

Fikri’nin balkon lambası yanıktı. Balkonda bir karaltı vardı. O Fikri’ydi. Selami ona telefon açmalı planını onunla paylaşmalıydı. Yerinden kalktı. Salona geçti. Sehpanın üzerindeki cihazı alarak Fikri’nin hattını çevirdi.

 Selami “Alo Fikri ben Selami. Buraya gel de konuşalım.”

Fikri “Tamam hanımla geliyorum.” Dedi cihazı kapattı.

Fikri de bir android kız ile yaşıyordu. Yalnız O’nun android kızdan doğan bir çocuğu vardı. Az sonra onunla birlikte geldiler.

İki andoroid kız ve çocuk salonda kaldılar. Selami ve Fikri balkona geçtiler.

 Fikri “Anlat bakalım. Neler yapıyorsun?”

Selami önce şehre gidip araştırmasından bahsetti. Sonra Merindek hattından bahsetti. O hattın ne işe yaradığını açıkladı.

Fikri sordu. “Fornox galaksisinin bilgileri hep saklandı durdu. Sen transfer koordinatlarını nasıl ele geçirdin?”

Selami “Lazım olur diye çupakabraların piramidinden aldım.”

Fikri “İyi ki aldın. Senin sayende gideceğimiz yerde Adem olacağız.”

Selami “Gideceğimiz gezegen ‘Soran P2’. Piramitte çupakapralar gezegenine böyle diyorlar. Sonra sordu. Naci de gelir mi ki?”

Fikri “Gelir gelir. O da benim gibi macera delisi.”

Selami tekrar konuya döndü. “Karar verelim. Önce büyük seyahat sonra gezegenimiz. Olur mu?

Fikri “Çok iyi olur. Bakarsın oradan gezegenimize malzeme araklarız.”

Selami “Bu iyi fikir.” Dedi

 Fikri “Biliyorsun burada bu mümkün değil. Satın aldığın her şeyi takip edebiliyorlar. Yeni olan şeylerin zaafları çok olur. O yüzden büyük yolculuğa katılıp ardından büyük bir keşfe çıkmalıyız.”

Selami “Doğru. Keşfimizde boş alanları doldurmalıyız.”

Güldüler. Ardından çaylarını yudumladılar. Sonra neşe içinde sağdan soldan muhabbet etmeye başladılar.

 Güneş kuru bir sıcaklık getiriyordu. Ağaçlarda ki meyveler bundan etkilenmiş, çoğunun içindeki sıvı buharlaşmış, çürümeye yüz tutmuştu.

 Selami şemsiye olmasa dışarı bile çıkamazdı. Hava da öyle bir sıcaklık vardı ki bu her şeyi kurutuyordu. Selami kışın soğuğunu hissetmiş gibi birden titredi. Bu vücudunun anlık sıcaklık değişimi idi. Ardından hapşırdı. Elma ağacının yanındaydı. Dallarda sağlam kalmış birkaç elma arıyordu. Bir tane gördü. Elma ağacın en tepesindeydi. Oraya çıkamazdı. Kısa sürede olsa güneş ışığına maruz kalmak tehlikeli olurdu. Düşündü. Şemsiyesini kullanabilirdi. Şemsiyeyi kapattı. Bir sopa gibi yaptı. Bir iki zıplamadan sonra dalda gördüğü elmayı yere düşürdü. Şemsiyesini tekrar açtı. Yerdeki elmayı eğilip aldı. Ardından hızlı adımlarla evine girdi. Mutfağa geçti. Gönül her zamanki gibi uğraşacak bir şeyler bulmuş bu, sefer tahta dolap raflarına ıslanmasın diye koyduğu gazetelerin eskilerini kaldırıp yerlerine yenilerini koyuyordu.

 Selami “Bak Gönül bahçedeki ağaçtan yere elma düşürdüm. Kolay oldu. Ama kafama biraz güneş sıcaklığı geçti.” Diye konuştu.

 Gönül “Dışarıya çıkılmayacağını sende biliyorsun.” Diye karşılık verdi.

 Selami “ Kışa kadar bu elmalardan tadamam. Devletin seraları beni tatmin etmiyor. Verdikleri yemeklik sebzeler. Meyveyi çok az veriyorlar.” Dedi.

 Gönül cevap vermedi. İşi ile meşgul olmaya devam etti.

 Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..