Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '17

 
Kategori
Öykü
 

Dünya Taşınıyor 8

Dünya Taşınıyor 8
 

Nestarın yörüngesine devasa uzay gemileri çıktı. Gemilerin kulukseye daha çabuk varması için ışınlama geçidi devreye sokuldu. Uzay gemileri bölük bölük geçide girdi.

Selami savaş haberini televizyonda yeni öğrenmişti. Kuluksedeki tüm ülkeler birleşerek savaş kararı aldı. Televizyondan çağrı yapılıyordu. Alanında uzman tüm asker ve gönüllülerin savaşa dahil olması isteniyordu.

Çumra devletinin çağrısı hemen yanıt buldu. Askeri kışlalar insanlarla dolmaya başladı.  Alanında uzmanlık isteyen birimler, kutsal ışık birimi, ruhsal birimler ve manyetizma birimleriydi.

Selami kararını Gönül’e bildirdi. Benim bu savaşa mutlaka katılmam gerekiyor. Kutsal ışık alanında ne kadar ileriyim biliyorsun. Harpte başarı sağlarsam iş kariyerimde beni zirveye çıkarırlar.”

Gönül “Ben ruh biriminin ne işe yarayacağını çıkaramadım. Bir asker ruhsal bilmekle nasıl başarı kazanır?”

Selami “Ruhsal birimden kasıt düşmanı psikolojik yöntemle yenmenin alanıdır. Biliyorsun telepati uzmanları buna bir örnektir. Yüksek telepati ile zihinler allak bullak edilebilir.”

Gönül Çocuğum olmasa bende seninle  gelebilirdim.”

Selami “Kolayı var evde tek başına bana bilgisayar karşısında direktifler verebilirsin. Bizim bilgisayar bağlantıları sonsuzdur. Ve telepatini d devreye sokarak para normal düzeyde sana vereceğim düşman bilgilerini kullanabilirsin.”

Kulukse askerleri taşıyıcılarla gezegenin yörüngesine çıkıyordu. Plan yaklaşmakta olan nestar ordularını çembere alıp imha emekti. Kuluksenin tek kişilik küçük uzay araçları da vardı. Hepsi dev gemilerde saldırı emri bekliyordu. Dev uzay gemilerinden üç yüz tane vardı. Yüzü ortada, yüzü sağda, yüzü de solda duruyordu. Naci’nin olduğu gemide komutanlara yuvarlak bir masanın etrafında brifing veriliyordu.

Konuşmacı subay “Takriben düşman ordusunun sayıları bizimkine eşit durumda. Yalnız onların ellerinde bulunan bir kaç teknoloji bizi kat  kat aşıyor. Bunlar hız ve manevra kabiliyeti, kısa mesafeye ışınlama ve küçük ve büyük uzay araçlarında bulunan gelişmiş kalkanlar. Sayıları ise hayli fazla. Onları yenebilmemiz için düşünce de, kutsal ışıkta ve manyetizma da uzman olanların öncü kuvvet olmaları gerekiyor.

Pedisa makinelerimizle manyetizma üreterek küçük uzay araçlarının devrelerini bozabiliriz. Kutsal ışığa yoğunluk kazandıran ‘Matifa’ cihazlarımızla düşmanın büyük ve küçük uzay araçlarındaki bilgileri ve planlarını ele geçirebiliriz. Bilgileri değiştirerek manevralarını kontrol ve takip edebiliriz. Düşünce alanında uzmanlarımız ile düşman askerlerini zihinsel olarak tahribata uğratabiliriz.”

Hemen geminin içinde çağrı yapıldı. Savaş pozisyonuna geçilmesi emredildi.

Naci’nin bir uzmanlığı yoktu. O küçük uzay aracının içinde gemiden çıkış emrini bekliyordu. İçeriden müzik sesi geliyordu. Metallica’nın ‘Unfor given’ isimli parçasını dinliyordu. Naci bu kadar eski beş yüz yıllık müziği Selami sayesinde öğrenmiş ve beğenmişti. Selami’nin rock’n roll dinine olan bağlılığı onu da etkilemişti. Parça bitti. Naci hemen rotila isimli radyosundan binlerce ışık yılı öteden yapılan müzik yayınını dinlemeye başladı.

Uzaylıların müziği çok ilginçti. Tek bir enstrümanla yaptıkları müzik şarkıcının sesi ile renkleniyordu. Naci radyosundan şarkıcının kendisini de görüyordu. Yayın pestafu isimli bir gezegenden yapılıyordu.

Müzik bitince dj. “Bizi şu anda dinleyenler bizden istek isteyebilirler ve konuşmak isteyenler konuşabilirler. Hangi  gezegenden olursanız olun diliniz ne olursa olsun. Teknolojimiz sayesinde hepsinin üstesinden geliriz.”

Naci rotiladaki kırmızı düğmeye bastı. Yayına katıldı. Dj. İle konuşmaya başladı. Ben Naci. Dünyadan gelen kuluksede yaşayan biriyim.”

Dj. “Dinleyicimiz çok uzaktan katılıyor. Şimdi ona bir şey soracağız. Şu an ne yapıyorsun Naci?”

“Şu anda gezegenimiz istila edilmek isteniyor. Ben uzay aracımda gezegenimizin yörüngesinde savaş pozisyonunda emir bekliyorum.”

“Savaş çok kötü bir şey. Ama haklı olmak önemli. Naci kardeşim söyleyin bana birini öldürmek nasıl bir şey?”

Naci “Elbet birini öldürmek kötü bir şey. Ama ölüm bir insanın elinde çok kolay bir şey. Ruhumuzda bu depresyon yaratıyor. Depresyonu kullananlar ise büyük başarılara imza atıyor.”

“Bu nasıl oluyor. Bunu bir örnek ile anlatabilir misin?”

Naci “Tabi. Konu bir insan öldürmek değil. Mesela bir yazar kendi kanını ve çevresindekilerin kanını içerse yani, kendine ve çevresine sıkıntı verirse kendisine ilham geleceğine inanıyor. Dünya tarihimiz bu tür yazarlarla dolu.”

Dj Naci’ye teşekkür etti. Başka bir isteği olup olmadığını sordu. Naci sıradaki çalacak olan müziği arkadaşı Fikri’ye ve Selami’ye armağan etti.

Selami devasa büyüklükteki uzay gemisinde kutsal ışık uzmanı olarak görev yapıyordu. O da beklemedeydi. Selami Naci’nin de yörüngede olduğunu biliyordu. Onunla iletişime geçmek istedi. Naci’ye bir çağrı attı.

Naci “Selami senin dinliyorum.”

Selami “Birazdan savaş başlayacak. Ya ölürüz ya kalırız. Hakkını helal et.”

“Helal olsun. Sen de helal et.”

“Savaşta buradan koruyacaklarım arasında sende varsın. Çarpışmada sürekli sana temas edeceğim. Cihazlarını açık tut.”

Yörüngedeki kulukse uzay gemileri alarma geçti. Tüm gemiler ve küçük savaş gemileri zoyarklar ışıklarını söndürdü. Gemilerin biraz ilerisinde düşman gemilerinin rotasında girdaplı yapay kara delikler oluşturuldu. Ağa düşen düşman gemilerini kara delikler yutup paramparça edecekti.

Selami yapay kara delikleri çok merak ediyordu. Ama bu askeri bir bilgi olduğu için işleyişini öğrenemiyordu. Selami’ye verilen yoğun kutsal ışık biriminde ki görevlerinden biri de girdapları oluşturan makineleri korumak ona verilmişti. Kendisi gibi yüzlerce uzman vardı. Onların görevi de girdapları korumak ve devamını sağlamaktı.

Selami girdabı oluşturanı daha iyi tanımak için zoyarkının bilgi bankasının cihazına girdi. Cihazda yapay zeka olduğunu öğrendi. Ayrıca dev girdabı oluşturan ve kutsal ışıkla tetiklenen minato isimli mavi bir sıvının varlığını olduğunu öğrendi. Sıvı cihazın içinde yüz mili gram ağırlığındaydı.

Selami koruduğu girdabı daha yakından öğrenmekte bir sakınca görmedi ve daha detaylı bilgilere ulaştı. Öyle bir bilgi vardı ki hayretler içinde kaldı. Minato isimli sıvıyı barındıran cihazın üzerinde hiçbir yazının olmadığını gördü. Bu sayede yazıdan çıkacak olan görünmez ve gizli hatların hiçbir cihaz tarafından emilemeyeceğini öğrendi.

Selami bunu biliyordu. Ama onu hayrette bırakan teorinin kendine ait olduğuydu. Bunu dünyadayken geliştirmiş ve devletinin istihbaratına göndermişti. Şimdi kendine devlet tarafından haber edilmeden minato cihazında böyle bir şeyin ortaya çıkması onu hem sevindirmiş hem de garip bir düşünceye sevk etmişti.

Dünyanın göçü sırasından libnitin içindeki gezegende de labionla karşılaşmıştı. Selami yazının kutsallığını düşünmeye başladı. Kuran’da ‘nun kalem ve yazdıklarına ant olsun’ diyordu. Neden bir yazı yazarak savaşı durduramıyordu. Kuran’da yemin varsa bunun bir işlevi olmalıydı. Bunu birinci kulukse savaşından sonra araştırmaya karar verdi.

Henüz girdaplar istenilen seviyede büyük değildi. Girdaplar yavaş yavaş büyüyordu. Girdapları aşan düşman zoyarklar belirdi. Kulukse uzay gemileri kapaklarını açtı. Savaşçı zoyarklarını saldı. Beş dakika sonra çarpışma başladı.

Kızıl mavi, yeşil ışıklar sağa sola gidiyor bu, ışıkların değdiği küçük uzay araçları paramparça oluyordu. Nestarın en önden çarpışan yerli halkı savaşçıları büyük gemilere ulaşmaya çalışıyordu. Tehlikenin farkına varan büyük gemiler silahları ile savunmaya geçti.

Naci’de saldırıya karşı koyanlar içindeydi. Şimdiye kadar dokuz tane düşman zoyarkını vurmuştu. Bir saat sonra savaş yavaşladı. Girdaplar düşmana büyük zararlar vermişti. Kuluksenin hava kuvvetleri komutanı anons geçti.

“Tüm savaşçılar ateş etmeyi kesin ve beklemede kalın.”

Tüm savaş durmuştu. Selami ne olduğunu anlamak için cihazına başvurdu. Ekranda bulunduğu gemiye düşman zoyarkları giriyordu. Toplam dört tanesi gemiye girmişti. Savaşın bir antlaşmayla nihayete ereceği aşikar olmuştu. Yarım saat sonra yeni bir anons duyulu.

“Tüm savaşçılar savaş bitmiştir. Gemilerinize geri dönebilirsiniz.”

Selami geminin veri tabanına girdi. Kuluksede iki yüz savaşçı ölmüştü. Nestarın zayiatı  ise daha fazlaydı. Yaklaşık beş yüz kişi. Düşman subayları ve kulukse subayları geminin içinde bir bölmede toplanmış antlaşma yapıyorlardı.

Nestar komutanı konuşmaya başladı. “Bizler savaşmak istemiyoruz. Sizlerle antlaşmak istiyoruz. Amacımız gezegeninizdeki değerli madenlerden faydalanmak Eğer bize istediğimiz şekilde kuluksenizde koloni kurmak ve madenlerinizden faydalanmak fırsatı verilirse her türlü antlaşmaya taraftarız.”

Kulukse komutanı antlaşmayı cazip buldu. “Sizlere istediklerinizi verirsek bizimde sizlerden isteyeceklerimiz olur. Bunların başında kullandığınız teknolojilerinizin bizlerce ithali. İkincisi geldiğiniz gezegen Nestara bilim adamlarımızın gitmesi orada her türlü araştırma yapılmasına izin verilmesi. Sizin istediğiniz kuluksede koloni kurmaksa topraklarımızın ancak yüzde birini verebiliriz.”

Nestar komutanı antlaşmadan memnun oldu. İmzalar atıldı. Antlaşmaya varıldı.

Yörüngedeki gemiler hareketlenmeye başladı. Savaş pozisyonunda kapatılan ışıklar tekrar yanmaya başladı. Giriş kapakları açıldı. Kuluksenin savaşçıları tek tek gemilerine dönmeye başladı.

Karşı tarafta da aynı hareketlenmeler vardı. Nestarın savaşçıları da gemilerine döndüler. Ama büyük uzay gemileri gitmedi. Kulukse ile antlaşma gereği iki uzay gemisi kulukseye inecekti. İki gemi savaş gemisi değildi. İçinde nestarlı komutanlar vardı.

Dev gemilerde teknolojik makinalar vardı. Çoğu maden arama araçlarıydı. Kulukseye inip madenleri araştıracaktı. Bulunan madenleri ise sonradan başka uzay gemileri ile gelecek olan başka makinelerle işlenip taşınacaktı.

Nestarlılar tahminlerinde yanılmadılar. Gezegende bol miktarda paralisa madeni vardı. Bu maden yer altından çıkarılıp işlenecek ve elde edilen ürün ışığın sonsuz şekilde sönmeden etrafını aydınlatmaya yarayacaktı. Paralisa madeni daha ileri aşamalarda işlendiğinde yoktan var edilen bir yıldıza  dönüşüyordu. Etrafında dönecek gezegenleri oluşturmak ise nestarın ünlülerince kolaydı. Geriye gezegene hayat verecek olan su, oksijen ve atmosfer kolay bir şekilde oluşturulacaktı.

Tabiat gereği oluşmayan ama insan eli ile oluşan yıldız ve yörüngesindeki hayatı barındıran gezegen elbette daha üstün olacaktı. Bu da insanoğlunun yani kulukse halkının arayıp ta bulamadıkları bir fırsattı.

Kulukse bilim adamlarının cennet projesi taamda böyleydi. Kulukseliler tabiat gereği oluşan yıldız ve gezegenleri değiştirmeden hünerliydi. Ama ellerine geçen bu yeni bilgi ile daha çok şey başaracaklardı. Artık ne yeni gezegen keşfi için uğraşacaklar ne d onu değiştirmek için çaba sarf edeceklerdi.

Uzayda milyarlarca ışık yılı boş alan vardı. İstedikleri bir noktaya yıldız ve gezegen yerleştirebilirlerdi. Zaten kulukse komutanı savaş antlaşmasını kabul etmiş nestarlıları gezegene kabul etmişti.

Yeni teknolojiler yeni bilgiler insana neler yaptırmazdı ki. Kulukse komutanı daha ileri gitti. Nestarlıların hepsinin gezegene gelmesi için izin verdi. Netarlılar ise yerli halklarını geride gezegende bırakıp tüm ünlülerini, bilginlerini ve teknolojilerini kulukseye getirtti. Dünyalı insanların nestara gitmesine gerek kalmadı. Misafirlerin arasına katılarak her geçen gün yeni bilgiler elde ettiler.

Kuluksse gezegenine üç milyon nestarlı gelmişti. Onlar için yeni bir kent kuruldu. Bir sene içinde tüm nestarlıların evi oldu. Kentin ismine beresi kenti denildi. Kent arapların bulunduğu ülke sınırları iççindeydi. Arapların devletinin ismi nasayendi.

Selami ve diğer işçiler fabrikalarında nestarlılara hizmet için robotlar üretiyordu. Kısa bir sürede bir milyon beş yüz bin robot üretildi. Çoğu robotlar maden arama, üretimi ve işlenmesi işinde çalışmaya başladı. Fabrika on işçisini beresi kentine yolladı. İçlerinde Selami de vardı.

Bir hava taşıtı ile yola çıkmışlardı. Selami yanında oturan işyeri arkadaşı Paşa’ya “Bizlerin bizden olmayanlara hizmeti acıklı bir durum. Biliyor musun eğer hizmet edeceklerimiz insan olsa canımı bile verirdim. Görünüşleri insan gibiler ama koskocaman siyah gözlerinin oluşu beni biraz ürkütüyor.”

Paşa “Ben de ürküyorum onlardan ama gözlerinin öyle olması tabiat hatası bir şey. Biliyorsun uzuvlarında hata olan insanlar hep zekidirler. Bunun yanında o insanlar normal insanlardan daha iyi görünürler. Daha iyi duyarlar. Mesela bir gözü olmayan insan sanatla uğraşsa yazacağı bir roman bestsellere girer. Bunun gibi bir kulağı duymayan ise teknolojide yaratıcılıkta üstüne yoktur.”

Yan tarafta onları dinleyen arkadaşları Alaattin araya girdi. “Benim bir komşum var ismi Recep. İki ayağı da tutmuyor felçli. Ama uğraştığı şeylere bakarsan harikulade. Şiir yazıyor, resim yapıyor daha bilmem neler.”

Araya Selami girdi. “Recebi tanıyorum. Senin facebook’unda tanıdım. Onunla internette sohbet ederken bana otuzun üzerinde kitap yazdığını söyledi. Bir çoğunu  da okudum. Recebin bir de ödülü varmış. Murat Balki öykü ödülü sahibi. Murat Balki prestijli bir ödül kurumu.”

Alaattin “Sen de edebiyatla meşgul müsün. Mesela kitap okur hikaye yazar mısın. Ödüllere katılır mısın?”

Selami “Benim uğraştığım öyle bir sanat var ki, onunla tanışanlar şahit. Hiçbir insan onu bırakamaz. Onun cazibesinin büyüklüğü herkesçe malum. Ben ona kutsal ışık diyorum. Kutsal ışık ile elde ettiğim bilgileri yazmayı da ihmal etmiyorum. Örneğin insanlarca gizemi olan bir yazıyı insanı sakız gibi çiğnemesi için kutsal ışıkla dolduruyorum. Ve o yazıyı defalarca okuyorum.”

Selami ve arkadaşları Çumra devletinden Nasayene yedi günde gittiler. Çünkü kulukse gezegeni çok büyüktü. Bu yolculuk esnasında bir hayli eğleniyorlardı. Önlerinde ki yeni çağın teknolojisi dijital oyunu enok bir sanal dünya oyunuydu. Başlarına taktıkları kasklar sayesinde savaş oyununa dahil oluyorlardı. Oyunun temposu arttıkça fondan ona göre müzik geliyor ve oyuncuları motive ediyordu.

Hava aracı pilotundan anons geldi. “Sayın yolcularımız son durakta beşinci molamız. Aracımızın bakımı için on beş dakika duraklayacağız. Arz ederim.”

Selami ve arkadaşları dijital oyunlarını bir kenara bıraktı. İçlerinden biri inecekleri yer hakkında bilgi istedi. Pilot tekrar konuşmaya başladı.

“Mevkimiz nasayen devletinin urus kenti. Beresi kentine henüz bir saatlik yolumuz var. Urus kenti Müslüman siyahi insanların yoğunlukta yaşadığı bir yer. Beş yüz bin nüfusu var.”

Hava aracı piste indi. Görevliler aracı bakıma aldılar. Bakım genelde oksijen alan hava aracının manata isimli cihazına yapılıyordu. Araç anti yerçekimi ile çalışıyordu. Manata isimli cihaz havadaki oksijeni manyetizmaya çeviriyor ve araç bu sayede havalanıyordu.

Selami ve arkadaşları verilmiş olan kısa molayı aracın dışına çıkarak değerlendirdiler. Selami bir tane sigara içti. Arkadaşları da içti.Ama Paşa isimli arkadaşı bir şişeden şınap içiyordu. Şınap alkollü bir içecekti. Her türlü sebzeden ve meyveden yapılabilirdi.

Selami Paşa’ya “İçtiğin şınabı amma da iştahla içiyorsun. Neredeyse benimde içesim geliyor. Ama ben biradan başkasını tercih etmem. Birayıda senede bir içerim.”

Paşa “Biranın tadını hiç sevmiyorum. Çöp kokuyor birada. Ama içtiğim patlıcan şınabına diyecek yok. Ben alkole bağımlı değilim. Haftada bir içiyorum. Ben birayı bana alerjik reaksiyon yaptığı için bıraktım. Bira içince parmaklarımın arasında kabarcıklar çıkıyor. Ama konyak öyle değil. Tıpkı şınap gibi. Ama konyak pahalı almıyorum.”

İşçi arkadaşların biri de bayandı. Adı Esma’ydı. O da diğerleri gibi hava aracından inmiş hava alıyordu. Sigara içmeyen biriydi. Alkolü de sevmezdi. Paşa’ya “İçki içip karılarını kız arkadaşlarını döven çok oluyor. Sende bu eğilim var mı. Bakıyorum da siluetine sert mizaçlı birisin.”

Paşa “Benim bir kız arkadaşım var. Evli değilim. Onunla alkol sorunum hiç olmadı. Sorunu onun da alkol içmesi ile ortadan kaldırdık. İkimiz de aynı kafadan olunca medeni bir şekilde yaşayıp gidiyoruz.”

Hava aracından anons geldi. Molanın bittiğini söylüyordu. Yolcular tekrar bindi. Havalandılar. Esma konuşmaya başladı. “Aramızda işini bilmeyen yok sanırım. Fabrikanın patronu bana sizlerin işi hakkında raporlar düzenlememi söyledi. Sigara içer ve alkol kullanırsanız bunları da rapor edeceğim. Darılmaca gücenmece yok. Sizlere bunları açıkça söylüyorum ki bende iyi bir intiba uyandırabilirsiniz.”

Paşa araya girdi. “Ben içkimden vaz geçemem. İşimi ne şekilde iyi yaptığımda ortada. Şimdiye kadar fabrikada üretimler için hiçbir uyarı almadım. Patron Beresi kentine gidecekler arasına beni seçmiş demek ki işimde iyiyim.”

Esma “Zaten sorunda orada. Sen çalışırken alkol kullanmıyorsun. İş dışında istediğin kadar alkol alabilirsin. Buna diyeceğim bir şey yok.” Sessiz kaldılar. Araya giren Selami oldu.

“Elinde wifi olan var mı. İnternete gireceğim. Gazetelere bakacağım.” Paşa da wifi vardı. Şifresini verdi. Selami teşekkür etti. Gazetelere bakıyordu. Başlıkları okudu geçti. Bir başka siteye girdi. Çemre gazetesiydi. Ulusal ölçekliydi. Bir genç kızın sevgilisi için ailesi ile tartıştığı ve Çarşamba isimli çaya kendisini attığı ve boğulduğu yazıyordu. İkinci haberde dondu kaldı. Gezegene inen nestarlılar insanları fabrikalarında çalıştırdığı ve böyle giderse devletleri hiç birinde bilim adamı ve okumuş insanın kalmayacağını yazıyordu. Haber doğruydu. Çünkü nestarlılar ünlü ve zevklerine düşkündü. Güçlüydüler. Ayrıca onlardaki güç köleliği de beraberinde getiriyordu.

Beresi kentine varmışlardı. Onları hava alanında nestarlılar karşıladı. Kontrolden geçmeleri gerekiyordu. Güvenlik amiri onlara “Kentimize hoş geldiniz. Sizleri önce hastaneye götüreceğiz. Orada çekaptan geçeceksiniz. Biliyorsunuz bizler insanlarda bulunan hastalıklara aşırı duyarlıyız. Sizlerin bünyeleri farklı bizlerinki de. En ufak bir etkileşimde hem siz zarar gören biz oluruz. Hastaneden sonra sizleri kalacağınız otele götüreceğiz. Buyurun sizi götürecek olan taşıtlara gidelim.”

On işçi güvenlik amirinin peşinden taşıta bindiler. Taşıt minibüs büyüklüğündeydi. Yerden yarım metre yukarıdan gidiyordu. Anti yer çekimli araçtı. Selami şehre girdiklerinde “Devasa binalar ne kadarda şaşaalı. Kısa bir zamanda nasıl yaptılar böyle.” Diye içinden geçirdi. Binalara hayran kaldı.

Güvenlik amiri “Bizlerin teknolojisi akıl alır gibi değil. Daha şehirde öyle şeylerle karşılaşacaksınız ki şaşıracaksınız. Arkadaşınız Selami az önce hayranlığını içinde yaşadı. Sizlerin ne düşündüğünü bizler okuyabiliyoruz. O yüzden kentte ne düşündüklerinize dikkat edin. Tavsiyem aklınıza hiçbir şey getirmeyin. Bizlerin psikolojide ilerlemesi sizlerin, telepati dediğiniz olayı bizler binlerce yıl önce aştık.”

Yollarda kulukse yapımı robotlar yürüyordu. Tıpkı bir insan gibi işlerine gidiyormuş gibi kaldırımda yürüyorlardı. Aralarında nestarlılar da vardı. İri siyah gözleri gizemli şeyler çeviriyorlarmış hissini veriyordu.

Gök yüzünde korab yıldızı ufka gömüldü. Akşam olmuştu. Bir anda beresi kentini nereden geldiği belli olmayan ışık kapladı. Işıklar kaynağından bağımsızdı. Güvenlik amiri

“Gördüğünüz gibi sokaklarımızda hiç lamba yok. Gördüğünüz ışık bizim teknolojimizde ne kadar ileri gittiğimizin belirtisi. Bu teknolojiye bin yıl önce kavuştuk. Biz ışığı durdurup onu yoğunlaştırıp şehrimizin üzerine saldık.”

Selami sordu. “Ne yiyip içiyorsunuz. Elbette sizde besleniyorsunuz. Ama bakıyorum hiç kilolu değilsiniz. Hepiniz aynı bedensiniz.”

Güvenlik amiri “Bu da çok önceleri kavuştuğumuz bir sağlık yöntemi. Bizler siz insanlar gibi yemeklerimizi ateşte ne de bir ısı ile pişiriyoruz. Beslenmemiz tek bir yiyecekten oluşuyor. Sugişo isimli yiyeceğimiz üstün bir teknoloji olan markana isimli cihazdan elde ediyoruz. Cihazımız boşluktan esir enerjiden elde ettiği mineralleri vs. yiyeceğe dönüştürüyor. Yiyeceğimiz hafif tatlı. Sizde yiyebilirsiniz. Aynı cihazda siz insanların yiyeceğini de elde edebiliriz.”

Hastaneye gelmişlerdi. Araçtan indiler. İçeriye girdiler. Onları beyaz önlük giymiş robot karşıladı. On arkadaşı peşinden bir odaya götürdü. Hepsinin eline kırmızı renkte sıvı dolu bardaklar verdi. Robot bardağın içindekilerin içilmesini istedi.

Robot “Bu içtiğiniz şeyin içinde nanobotlar var. Vücudunuzdaki yirmi bin sağlık konusunu çözecekler. Şimdi teker teker kabinin içine girip bir dakika boyu bekleyeceksiniz. Kontrol o zaman başlayacak.”

On arkadaş teker teker dört tarafı panolarla çevrilmiş kabine girdiler.  Kabindeki gelişmiş aygıtlar nanobotların göndermiş olduğu verileri işlemeye başladı. Yarım saat sürdü. Sonuçlar temizdi. Hiç birinde sorun yoktu. Sonra hastaneden çıktılar.

Selami yaptığı yolculuktan çok yorulmuştu. Aç olmasına ve yemek yemesi gerekmesine rağmen oteldeki odasında hemen uykuya daldı.

Sabah kalkınca ilk iş sugişo yiyeceğinden yedi. Karnını onunla doldursa yeridir. Nestarlıların yediği sugişoyu çok beğenmişti. Arkadaşlarını brifing vermek için odasına çağırdı. Biir araya toplandılar.

Selami “Yapacağımız işler malum. Beresi kenti için ürettiğimiz robotların servis bakımını yapacağız. Her robotun bir şifresi var.  Şifreleri internet ile açacağız. Robotlara akıttığımız kutsal ışığın rengini iyi ayarlayın. Düşüncede bir sıvı ile eşleşme yapın. Bu içtiğimiz bir çay olabilir veya oralet. Eşleşmede renklere dikkat edin. Kutsal ışığın aktığı anlarda hiç kıpırtı yapmayın. Unutmayın robotlar yüklediğimiz kutsal ışığa göre çalışıyor.”

Selami brifingten  sonra odasında yalnız başına çalışmaya başladı. Selami ve Paşa kendi odalarında paralel olarak işe giriştiler. Paşa da kutsal ışık uzmanıydı. Renklerin dilini anlıyordu. Renk üzerine doktorası vardı. Kızıl ötesi ve mor ötesi tayfları ölçen cihazı ile kutsal ışığın, düşününce hangi aralıklarda ışıdığını tespit ediyor, veriyi kendine tahsis edilen robotlara aktarıyordu. Bu bir çeşit robotlara nasıl düşüneceğini öğretmekti. Selami Paşa’dan aldığı verileri inceliyor ve kutsal ışığa engel olan bazı tayfları kafasına taktığı kask sayesinde düşüncesi ile yok ediyordu.

Düşüncenin insanda özgür şekilde var olması istenilen tek şeydi. Akla erken veya geç gelen şey varlığı ile ayarlanması gerekiyordu. O şey insana stres veya neşe verebilirdi.  Düşünülen şeyin varlığının berraklığı söz konusu olunca bu insanın beynine oksijen gitmesi gibi bir şeydi. Vesvese denen şey insanlık tarihi kadar eskiydi. Vesvese kutsal ışığın zıttı olan katrandan ileri geliyordu. Katran ise şeytanın tek karanlık ışığıydı. Şeytan katran ile hayat bulur katranla kötülük yapardı. Selami’nin yapmaya çalıştığı da buydu. Robotlara kutsal ışığın inişi sırasında parazit dalgalarının bertaraf edilmesiydi. Selami kendine ayırdığı robotların bakımını kısa sürede bitirdi.  Bir saat içinde diğer arkadaşları da bitirdi.

On işçi otelden ayrılmak için hazırlandılar. İstikamet ülkelerine geri dönmekti. İşçilere eşlik eden nestarlı güvenlik amirine haber edildi. Amir gelince onları hava alanına götürdü. Hava araçlarına bindiler.

Araç biraz yükseldikten sonra hızla hareket etti. Pilot dünyalı insandı. Şemikler kentinde sürekli bu işi yapıyordu. Kentler arası ve ülkeler arası uçuş lisansına sahip bir pilottu. İşçilere “Görevlerinizi hayırlısı ile yaptınız. Sizler işleriniz ile meşgulken ben beresi kentini biraz gezdim. İnanılmaz şeylerle karşılaştım. Nestarlı biri beton duvardan kapı olmadığı halde içine girdi çıktı.”

Selami “Zannımca bu da nestarlıların bir oyunu. Akıllarınca kendilerini üstün gösterip bizim hayran olmamızı beklemek. Ne domuz ölüsünün körüdür onlar. Onların amacı düşüncelerimizi ele geçirip bizleri kullanmak. Yanı başımızdaki tehditi büyümeden bertaraf etmemiz gerekiyor.”

Paşa araya girdi. “Nestarlılara gezegenimize davet eden kulukse komutanı. Kuluksede ki devletler birleşip ona yetki verdi. Elimizden bir şey gelmez ki.”

Selami “Bunlar insanı acz içinde görüyorlar. Ama yanıldıklarını kısa zamanda anlayacaklar.”

Pilot “Selami bey insanların bir tek dayanağı var. O da din. Dinsel esrarlara başvurup bunu bilime teknolojiye uygularsak onları yenebiliriz.”

Selami “Henüz öyle bir tehdit yok. Zannedersem nestarlılar  insanların sahip olduğu tüm gizlerini çözmeden saldırıya geçmezler. Bu onlar için hata olur.”

Çumra devletine vardıklarında korap yeni batmıştı. Karanlık basınca tüm kentler enerjisi hiç tükenmeyen lambalarla ışıldamaya başladı. Şemikler kentine bir saat sonra vardılar. Hava alanına indiklerinde asker olan Naci onları karşıladı. Güvenliğin içinde o da görevliydi.

Selami “Allaha şükür kullanılmadan ülkemize döndük. Seni gördüm iyi oldum. Söyle bana daha kaç sene askerlik yapacaksın?”

Naci “Ben teskeremi askerlikte bıraktım. Uzman olarak emekli olana kadar çalışacağım. Sen söyle bana böyle nerelerden geliyorsunuz?”

Selami “Nestarlılar için ürettiğimiz robotların bakımı için gittik. İşimiz uzun sürmedi. Bir gün içinde işlerimizi hallettik. Nestarlılardan bana kalan tek intiba aşırı gösterişçiler. Teknolojileri ile bize bol bol caka sattılar. Utanmasalar bize imza verecekler.”

Naci “Neyse gelen geçti. Artık nestarlılar düşman değil. Gezegenimizin yerlisi oldular.” Dedi. Sonra beraberindeki askerler her bir işçiyi ayrı ayrı araçları ile evlerine kadar götürdü.

Nestarlılar bir taraftan paralisa madeni keşfi yapıyorlar diğer taraftan buldukları maden yataklarına ocaklar kurup işliyorlardı. Kulukse buna kayıtsız kalmadı. Nestarlıların paralisa madeni hakkındaki bilgileri bilim adamları tarafından incelenmeye alındı.

İşlem çok karışıktı. Tıpkı uranyum madeninin nükleer santralinde kullanılması gibi güvenlik hassasiyetliydi. Paralisa madeni radyoaktif bir maddeydi. Tek güvenli tarafı madde işlenince ışıma yapmıyordu.

Nestarlıların madenlerde çalışan araçları tıpkı kömür çıkarır gibi çalışıyordu. Nestarlı yerli halktan yüz elli kişilik bir grup kutbu evvel isimli yerde ilk çalışanlardı. Üç vardiya çalışıyorlardı. Maden ocağında oksijen tüpü takıyorlardı. Madenin doğal kokusundandı. Zehirli kokuydu. Ocaktan çıkarılan madenler aynı bölgedeki işleme fabrikasında işleniyor ve kuluksedeki insanların hizmetine sunuluyordu. İnsanların marketlerden aldığı işlenmiş madde bir cihazın içindeydi. Cihazın ismi kerakolot’tu. Bir ekran vardı. Bitmeyen bir ışığı vardı.

Kerakolot ruhları görüntüleyebilen bir cihazdı. Nestarlıların son teknoloji harikasıydı. Bununla ölen bir insanın ruhunu doğacağı yer olan yeni bedenine kadar takip ediliyordu. Bu sayede insalnlar ölen anne babalarını yakınlarını takip ediyor onlara daha çok sahip çıkıyorlardı.

Reenkarnasyon insanların hukuk tarihine de geçmişti. Henüz yeniydi ama ilk kanun ölen kişilerin yeninden doğan ruhları önceki hayatlarından miras alabiliyordu. Kuluksede kimi çevreler buna karşı çıkıyordu. Reenkarnasyon kanununun insanları tembelleştirmesinden dem vuruyorlardı. Ama yeni doğan bedenlerin geçmişten gelen güvenceyle büyümesi halkın çoğunluğu tarafından kabul edilmişti.

Nestarlıların ürettiği kerakolot cihazı Selami’de de vardı. Selami cihaz ile Gönül’ün ruhunun var olup olmadığını kontrol etti. Onun ruhunun zayıf olduğunu gördü. “Cihazın bir sorunu yok. Zayıf yoğunluklu ruhun yarı makine oluşundan ileri geliyor. Vücudunda hiç makine olmasaydı ruhun yoğun görünürdü. O zaman şimdiki gibi ölümsüz olmazdın.”

Gönül “Kerakolot cihazının seni bayağı eğlendiriyor. Oradan ruhtan başka cin veya şeytanda görüyor musun?”

Selami “Kendi vücudumda beş cin iki tane de şeytan tespit ettim. Ama onların vücudumdan çıkarmaya gücüm yetmez. Bana kötülükleri dokunmuyor.”

“İnsan ruhunun kutsal ışıktan yaratıldığını biliyorum. Cin ve şeytanlar ise ateşten yaratılmışlar. Elindeki bir ruh cihazı. Peki  cinleri ve şeytanları nasıl tespit ettin?”

Selami “Bu elimdeki cihaz ünlü ermeni Kirliyan metodu ile çalışıyor. Cihaz ruhu ve cinleri kolaylıkla tespit edebiliyor.”

O an Selami bir cinin kıpırdamadan Gönül’ün önünde durduğunu gördü. “Ey cin İsmini ve görevini söyle. Seninle dost muyuz düşman mıyız?” dedi. Kerakolottun ses ayarını iyice açtı.

Cin “Ben senin yeryüzünde dünyadayken bağladığın siyaset cini Humakail’im. Süreli peşindeyim. Bana verdiğin sağcıların siyasette galibiyet emrini sürekli gözetiyorum. Şimdiye kadar iki yüz bin solcu insan sağcı oldu. İstersen beni serbest bırakabilir veya siyasette başka görevler için beni yeniden bağlayabilirsin. Ben bağlanması zor bir cinim. Ama sen kutsal ışık esrarının büyüklüğüne inanmış ve özel yönteminle beni bağlayan birisin. Bu yüzden içim rahat.”

Selami “Ben dünyadayken bir çok cin bağladım. Onlarda kulukseye taşındı mı?”

Cin “Evet hepsi buradalar. Senin insanların fakirliğini bağlaman onlara zenginlik vaat etmen  bütün cinler arasında memnuniyetle karşılandı. Bağladığın edebiyat cini Hiyeruhamil, Hugam kölelik cini, Urumhamatahayil aşk cini ve diğerleri hepsi kuluksedeler. Cinler özellikle Firdevs cennetini bağlamanı çok sevdiler. Bizler kuluksede sabah olurken yönümüzü hep dünyaya çeviririz. Orada dünyada kalan Firdevs cennetinin ışığı ile can buluruz.”

Selami “Artık gidebilirsin. Sen latif birisin. Sana sorular ile kırılgan ruhuna zarar vermek istemem.” Dedi. Cin ortadan kayboldu.

Elindeki cihazla ölen anne ve babasının mezarına gitmeyi ve onların doğdukları yeri bulmaya karar verdi. İyi ki onların kemiklerini kulukseye getirmiş şehrin mezarlığına gömmüştü. Diğer insanlarda yakınlarının kemiklerini taşımıştı. Sahipsiz iskeletler de gelmişti. Evliya, alim, kahramanlar bunların iskeletleri mecburi taşıma statüsündeydi. Onlar bir milletin kültürüydü. Nasayen Arap devleti ise peygamber ve ashabı kiramın kemiklerini taşıdı. Müslümanlar namaz kılarken kıble sorununu da çözmüşlerdi. Nasayen devletinin tam ortasına yeni bir Kabe inşa etiler.

Tuna M. Yaşar

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..