Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '17

 
Kategori
Öykü
 

Dünya Taşınıyor 9

Dünya Taşınıyor 9
 

Gönül’ün canı gezmek istiyordu. Çocuğunu da yanına alacaktı. Fikrini Selami’ye söyledi. Beraberce dışarıya çıktılar. Mevlana kültür merkezine gittiler. İçeride semah ayinleri başlayalı bir hayli olmuştu. Merkezde dervişler her  gün semah yapıyordu. Bu kadar sık semahın oluşu insanların rağbeti nedeniyleydi. Kültür merkezine ülke dışından gelenler çoğunluktaydı. Merkezin kapı önünde Mevlana’nın mesnevi kitabı da satılıyordu. Gelenlere broşür de veriliyordu. Broşürde Mevlana’nın kısa öyküsü anlatılıyordu. Yanında bir ay sonra başlayacak vuslat günü şeb-i aruz töreninin tanıtımı da vardı.

Selami ve Gönül iki bilet alıp içeriye girdiler. Yerlerine oturduklarında ulvi bir ney sesinin ruhlarına işleyip onları latif bir yolculuğa çıkarıyordu. Mevlana’nın  torunları işlerini  gayet güzel yapıyordu. Sol el aşağıda sağ el yukarıda normal tempoda dönerek bir nur oluşturuyorlardı. Nura ortak olan seyirciler kalpleri ile bu nuru alıyordu. Bazı cemaatler Mevlana’nın maneviyatın çocuğu olduğunu söylüyordu. Galiba çocukluk semah ayininde isteklice Mevlana’nın dönmesinden ileri geliyordu. Semboller anlamlıydı. Dönmek nuru eğiriyordu. Ses ve müzik kalbe hitap etmese de dikkat yoğunluğu sağlıyordu. Üstelik semahın Mevlevi dervişlerince her gün yapılması onları transa sokuyor kozmik yalnızlıkları ortadan kalkıyordu.

Semah bir süre sonra durdu. Sahneyi seyircilerin alkışları eşliğinde boşalttıklarında bir adam geldi. Ney ve teflerin eşliğinde ilahi söylemeye başladı. Yunus Emre’nin ‘sordum sarı çiçeğe’ isimli divanını söylüyordu. İlahi söyleyen birkaç eser daha seslendirdikten sonra sahneden çekildi.

Çumra devletinin uzay araştırma merkezi Aselsan merkezinde olağanüstü gelişmeler yaşanıyordu. Nestarlıların ilgi duyduğu paralisa madeninden dünyayı, güneş yörüngesinden alıp istenilen bir yıldız sistemine taşımak için gerekli manyetik bir güç elde edilebiliyordu.

Olay televizyon haberlerine, radyolara, gazetelere yansıdı. Kulukse çapında kısa sürede duyuldu. Paralisa madenindeki atomlar hiçbir zaman birbirinden ayrılmıyordu. Yalnız birbirlerinden uzaklaştırılabiliyordu. Bu da büyük bir  manyetik alanın oluşmasına neden oluyordu. Manyetizma mühendisleri ise bu çekimi kolayca kullanabileceklerini gördüler. Bunun için kuluksenin bilim adamları toplandı. Dünyayı taşıyabilecek beş adet uzay gemisi inşasına karar verildi. İnşa için devletler tüm desteğini verdi.

Selami de bu projedeydi. Uzay gemisi inşası kısa sürede başladı. Malzemeler kuluksenin yeryüzünde üretiliyor uzay kayıklarıyla gezegenin yörüngesine taşınıyordu. Selami uzay gemilerinin elektronik ve biyolojik aksanlarında görevliydi.  Aynı görevde çalışan yetmiş kişi daha vardı. Diğer mühendisler ise uzay gemilerinin parçalarını test ediyordu. Onayı alan parçalar yörüngeye sevk ediliyordu.

İnşa kısa sürede bitti. İşlenmiş paralisa madenleri uzay gemilerinin haznesine yerleştirildi. Bir sorun vardı. Bu taşıma esnasında dünyanın atmosferi değişecekti. Atmosferi onarmak ise biraz çaba gerektirecekti. Hesaplamalara göre dünya gezegeni kuluksenin korab yıldızına uzun bir sürede taşınabilirdi. Bilim adamları ve devlet başkanları bu sorun için bir araya geldi. Dünyanın yolculuğunun kısa olması için çareler aramaya başladılar. Toplantıda Artur Penzias Konuştu.

“Dünyayı taşıyacak manyetik alanı uzay gemilerimiz kolayca oluşturabilir. Taşımanın hızlı olması için dünyaya, verilmesi gereken manyetik alanı yeryüzüne yayacak olan stonage duvarlarının olması lazım. Biz bu teknolojiye vakıf değiliz. Ama bu manyetik duvarların işlemesini sağlayan bilgiye nestarlılar sahip. Onların bilgisine başvurmalıyız.”

Çumra devletinin başkanı araya girdi. “Biz onları ikna edebiliriz. Ama bizden buna karşılık istekleri olabilir. Onlarla konuşup anlaşma şartlarını dinleyeceğiz. Aramızda nestarlıların siyasi elçisi de var. Şimdi sözü ona veriyorum. Siyasi yetkili konuşmaya başladı.

“Kulukse bizim için değerli bir gezegen. Burada bol miktarda paralisa madeni mevcut. Liderimizin tek bir isteği var. Şu an nestar gezegeninde vereceğiniz yanıtı bekliyor. Bizim isteğimiz dünya, yeni yörüngesine başarılı bir şekilde taşınırsa, dünyada bize ait yeni bir ülkenin kurulması.”

Kulukse başkanları buna karşı çıktı. Söz konusu aralarında hem sayıca fazla iri siyah gözlü yaratıkların yaşamasıydı. Çumra devletinin başkanı “Bu kararı biz başkanlar tek başımıza alamayız. Zannedersem siz başkanlarda aynı fikirdesiniz. Bu sorun ancak halk oylaması bir referandum ile giderilebilir.”

Araya Fransızların başkanı girdi. “Türk dostumuz doğru söylüyor. Bizler bu sorunu bir bakanlar kurulu ile de halledebiliriz. Ama yabancı bir ırkın insanlarla sayıca fazla bir şekilde yaşaması kritik bir sorun arz ediyor.”

Bu sefer Almanların başkanı konuşmaya başladı. “Bende aynı fikirdeyim. Biz kulukse gezegenini kendimiz keşfettik. Burayı kendimiz inşa ettik ve insanlarımızı buraya getirdik. Fornox birliği bizi aralarına aldı. Her şey görüş alış verişi ile olur. Biz almanlar referandumu destekliyoruz. Çünkü bir birliğe kabul edilmemizin karşılığını nestarlılara göstermek istiyoruz.”

Sözü Amerikalı başkan aldı. “Ben anlaşmaya karşıyım. Şu farla biz, gezegenimiz kulukseye nestarlıları kabul ettik. Gelip yerleştiler. Sorun nestarlıların devlet kurması. Biz madenlerimizi kullandırıyorsak ticari bir amaç içindir. Dünyanın taşınması ise teknolojik bir durum. Şuna eminim ki nestarlılardan alacağımız teknolojiyi biz insanlar da yapabiliriz. Bu durumda hepimiz el ele verirsek gerekli olan teknolojiyi milyonlarca olan bilim adamlarımız icat edebilir.” Toplantıya katılan başkanların hepsi buna kabul oyu verdi. Kısa bir süre sonra kulukse bilim adamları manyetik duvarları icat etmek için seferber edildi.

Netarlılar ürettikleri paralisa madeninin insanlarca kullanılıp dünyanın taşınmasında aracı edilmesine sıcak bakmıyorlardı. İşin içinde hem insanların bir başarısı olacaktı hem de dünyada yeni bir koloni kurulmasına izin verilmiyordu. Her şeyi askıya alıp insanalara bir daha paralisa madeni vermeyebilirlerdi.

Nestarlılar kulukse gezegeninde insanlara bildirmediği gizliden gizliye, araştırma yapıp buldukları hekat p3, botal r2, manis n4 madenlerinden gayet memnundular. Hekat p3 madeni yıldızlar arası seyahate olanak sağlayan bir maddeydi. Botal r2 madeni ise doğada kaybolmayan sesin yeniden elde edilmesini sağlayan bir maddeydi. Manis n4 ise ölen ve kemikleri kalan  birinin dirilip vücut bulmasına yarıyordu.

Nestarlıların gizli araştırması bir bilgisayar hackeri tarafından öğrenildi ve haber yayıldı. Kulukse yönetimi bunun için yeniden bir araya geldi. Amerikalı başkan söz aldı.

“Nestarlıların bizler için oynadığı oyun hepimizce malum. Bunlar biz insanların dostu değildir. Teklifim nestarlıların gezegenden kovulması. Eğer bu işin sonucunda yeni bir savaş çıkarsa gücümüze fornox birliğini çağırmamız gerekiyor. Bu gezegen fornox birliği kararınca biz insanlara aittir. Şimdiden savaş durumuna geçmeliyiz.”

Gezegen yöneticileri oy birliği ile savaş kararına evet dedi. Karar bir ulak ile gezegendeki nestarlılara bildirildi. Nestarlılar karara uydu. Kulukseyi on gün içinde boşalttılar.

Nestarlılar kendi aralarında bir toplantı yaptı. Nestarlı komutan “Savaşmak için bundan daha kötü bir şey olamaz. Yeterince maden çıkardık. Bu madenler bize yüz yıl yeter. Diyeceğim o ki ben savaştan yana değilim.”

Siyasi bir yetkili araya girdi. “İnsanların antlaşmalara ne kadar sadık oldukları ortada. Hemen cayıyorlar. Onları kendi hallerine bırakmak en iyisi. Uygarlığımız ihtiyaçlarımız olan madenleri başka gezegenlerde bulacak kadar büyük.”

Gezegenden nestarlıların tahliyesi bitmişti. Büyük filolarla uzayda ilerlemeye başladılar. Işınlama geçidine geldiklerinde bir sürpriz ile karşılaştılar. Fornox birliğinden bir grup uzay gemisi nestarlılara ateş açtı. Nestarlılar kısa sürede ortadan kaldırıldı. Parçalanmış gemiler boş uzaya dağıldı.

Fornox birliği mevzilerini terk etmedi. Geçitten çıkacak olan nestarlıları yok etmek için beklemeye geçtiler. Kuluksenin çağrısına kulak veren fornox birliği nestar yıldızı yaşayanlarına saldırma amacı gütmüyordu. Amaçları insanları korumaktı. Kıs abir süre sonra geçitte bekleyen fornox birliği savaş gemileri arttı. Çünkü nestarlıları yok etmişlerdi ve geride kalan nestarlılar bunun önünü almak isteyebilirlerdi.

Kulukseden gelen bazı medya yayıncıları savaşı naklen vermişti. Onlarda küçük uzay araçlarında beklemeye koyuldu. İnsanlar televizyonları karşısında yeni savaşın başlamasını merakla izliyordu. Herkes heyecan içindeydi. Gözlemci bir televizyon kanalı fornox birliği gemilerinin birine girmek için izin aldı. Bunu duyan diğer televizyon kanalları da ilk gidenin ardından savaş gemisine doğru araçları ile ilerledi.

Büyük bir girişten gemiden çıkan ışıkların yoğunluğunda içeri girdiler. Onları bir savaşçı karşıladı. İri gözleri ve uzun kolları vardı. Televizyonculara Türkçe hitap etti.

“Aramızda sizleri görmekten memnunuz. Savaş için sizlere gerekli bilgileri komutanımız verecek. Sorularınızı da o cevaplayacak.”

Televizyoncuları peşine takarak komutanın odasına getirdi. Komutan konuşmaya başladı. “Siz insanların merakı öğrenmenin bir yoludur. Bu sorarak, konuşarak ve dinleyerek olur. Sizlerin savaş alanında tehlikeli bir şekilde beklemesi bizleri endişelendiriyor. Ama vazifenizin sorumluluğunu herkesten çok siz bilirsiniz. Nestarlılara gelince onları toplu halde gezegenlerinde de yok edebiliriz. Ama fornox birliği yasaları buna müsait değil. Anayasamızın üç yüz seksen yedinci maddesi her uzaylı ırkının korunması gerektiğini söyler. Bizlerin yaptığı bu saldırı ise ışın geçidinden artık geçilemeyeceği anlamını taşır.”

Hrs televizyonu muhabiri söz aldı. “Fornox birliği kuruluş amacını açıklar mısınız. Ne zaman kuruldu?”

Komutan “Birliğimiz sizin dünya tarihi ile bin yüz on iki de kuruldu. Fornox birliğinin kuruluş amacı uzayda, hiç bir canlıya yalnız olmadığını hissettirmek ve onlara yardım etmek.”

Bu sefer Tls isimli televizyon kanalı sordu. “Efendim sizler gibi insanlarda biir gün ölümsüzlüğe ulaşacak mı?”

Komutan “Ölümsüzlük insana çok yakındır. Ama ölümsüzlük yolunu insanlar kullanmıyorlar. Eğer insanoğlu kutsal ışığa gerekli önemi verirse ölümsüzlüğe o zaman ulaşır. Bizdeki ölümsüzlüğü m siz insanlara aktaramayız. Bunun teknoloji ile ilgisi yok. Kutsal ışığa sabreden insan bunu kazanmış demektir. Aranızda çok yaşamış insanlar var. Bunlardan Hint topluluğu yoga yapmayı biliyor. Çiçekten kutsal ışık içtiğini düşünüyorlar. Siz de onlar gibi yoganızı insan, çiçek veya tanrıya yaparsanız uzun yaşamınızda yalnız kalmazsınız. Rabıtanın esrarının büyüklüğüne inanın. Bu size yeter.”

Yahudi televizyon kanalı sion muhabiri sordu. “Sizler ne zamana kadar bekleyeceksiniz. Nestarlılar gelirse yine onları yok edecek misiniz?”

Komutan “Sizleri nestarlılardan korumaya kararlıyız. Eğer düşman gemileri buraya tekrar gelirse bu savaşın devam edeceği anlamına gelir. Nestarlıların büyük filolarla gelmesi demektir. Bizlerde tedbirimizi almış durumdayız. Yola çıkan takviye birliklerimiz var. Onlar gelmeden düşman saldırıya geçerse tek yapacağımız şey gezegenlerini yok etmektir. Bunun için gerekli teknolojimiz var. Yok ediş sırasında nestarlı yerlileri de düşündük. Onlar masum kavimler.  Biz onlardan iki yüz erkek iki yüz dişi olarak gezegenden alacağız. Geri kalanları düşünmeden gezegenle birlikte yok edeceğiz.”

Sion muhabiri yeniden sordu. “Bu nestar ünlüleri nereden geldi. Uzayda böyle ünlülük özentisi taşımak neyin nesidir?”

Komutan “Uzayın birçok yerinde menfaatlerini birleştirip koloni kuranlar var. Bu tabiat kanunu gibi bir şey. Biz fornox birliği de böyleyiz. Ortak amaçlar için siz dünyalılar bile kulukse gezegeninde bir araya geldiniz. İleride belki siz insanlarda acımasız davranabilirsiniz. Siz insanların tarihi savaşlarla dolu. Nestarlılardan kalır yanınız yok. Hatta tarihinizde onları geçmiş durumdasınız.

Hiçbir şey ortak amaçlar için bir araya gelip faaliyet yürütmek kadar güzel değildir. Hele bu amaçlar için savaşmak tarihi ilmek ilmek ruhlara dikmektir. Ruhun bundan hoşlanması gayet doğal. Kendi parçalanıyor karşı tarafta parçalansın istiyor. Parçalanmak doğanın yıpratıcılığı, ölüm, duygusal sıkıntılar, kaygılar iledir. Böyle bir doğada hiçbir canlı olumlu düşünemez. Bir yerden mutlaka fire verir. Hele sonsuz uzaya çıkanlar daha özgürdür ve saldırganlığı daha fazladır.”

Bu sefer Türklerden bir muhabir “Efendim sizler bilgili kişilersiniz. Kıyametin kopması yan mı Koparsa kimler ölecek kimler kalacak?”

Komutan “Sizlerin kutsal kitabı İncil, Kuran ve Tevrat’ta kıyamette tüm uzayın yok olacağı yazılıdır. Bu doğru ama dünyanızın durumu gibi nice kıyametler var. Biz fornox birliği sizlere teknolojik desteği vermeseydik kıyametiniz ile hepiniz ölmüş olurdunuz. Nesli tükenen insanlara uyguladığımız prosedür, kutsal kitaplarınızda yazıldığı gibi önce, sorgu sual sonra cennet cehennem sahaları gelecekti. Bizlerin dünyadakileri bir diriliş ile soran p2 gezegenine naklimizin sebebi ise prosedürde dünyada hiçbir çalının kalmamasıydı. Yasalarımızda bu böyledir. Yasalarımız kutsal kitaplara göre kurulmuştur.”

Fornox birliği komutanı soru gelmeyince muhabirleri yemek yemeye davet etti. Başka bir odaya geçtiler. Hazır yemeklerin olduğu masaya oturdular. Aralarında komutanın dışında birkaç fornox askeri de vardı.

Yemekler insanların yediği yemeklerdi. Az sonra içerisi mis kokularla doldurdu. Komutan açıklama getirdi. Kokunun askerlerin ve kendisinin üzerinden geldiğini söyledi. Yedikleri yiyecekler ter vasıtası ile miske dönüştüğünü açıkladı.

Selami odasında tüm konuşulanları izlemişti. Muhabirlerin ve fornox komutanın yemek menülerine iştahı kabardı. Aynı şeyleri yemek istedi. Gönül’e kuru fasulye ve pirinç pilavı pişirmesini söyledi. Kısa sürede yemeği hazırlandı. İşe geç kalmamak için acelece yedi.

Bu gün son iş günüydü. Dünyayı taşıyacak olan uzay gemisinin son kontrolleri yapılacaktı. Hemen hazırlandı. Gönül’e veda edip evden çıktı.

Kulukse yöneticileri dünyaya manyetik duvarları inşası için bilim adamlarının yetersiz kalacağını biliyordu. Bunun için fornox birliği merkezi olan pata gezegenine baş vurdular. Onlardan bir grup bilim adamı kulukseye geldi. Bir toplantı düzenlediler. Toplantıya Selami de çağrıldı.

Fornox birliği heyetinin sekreteri “Sizlere yardım etmek bizim için sevindirici bir şey. Şimdiye kadar hiçbir gezegeni yerinden başka bir yere taşımadık. Bunun için böyle bir teknolojiye sahip değiliz. Ama manyetizma konusunda herkesten üstünüz. Siz dünyalıların bulduğu yeryüzüne manyetik duvarlar dikme tekniği hesaplarımıza göre işe yarar bir durumda. Ama manyetik bir alan oluşturduğunuzda güneşin yörüngesinden dev uzay gemileri ile çıkmanız için harcayacağınız enerji devasa boyutlarda. Bu siz gemidekilere büyük zararlar verebilir. Onun için sizi manyetik darbelerden koruyacak ‘mati’ isimli bir teknolojiyi önereceğim. Mati teknolojisi kısaca manyetik darbeler sonucu vücudunuzdaki sıvıları atomlarına ayrışmasını engelleyecek giyilebilir bir teknolojidir. Giysiler vücudunuzun manyetizmasını normal seviyede tutacak.”

Sözü kulukseli bir bilim adamı aldı. “Bizler dünyayı taşımaya kendimizi muktedir gördüysek onu korab yıldızına da taşıyabiliriz. Bunun için siz fornox bilim adamlarına güveniyoruz.”

 Fornox bilim adamları dünyanın ışınlanması için dev geçitlerin inşasının gerekli olduğunu açıkladılar. Bunun için paralisa madenlerinin  işlenmesini kendi üzerlerine aldılar.

Selami sevinç içindeydi.  Şu an yörüngede beş uzay gemisi vardı. Dünyayı taşıyacak olan gemilerde uzman olarak çalışmış ve hatırı sayılır miktarda para kazanmıştı. Şimdi ise dünya gezegenini ışınlayacak olan geçit inşası başlamıştı. Devasa geçit dört parçadan oluşuyordu. Paralisa madenleri geçide enerji verecekti. Oluşturulacak manyetik alan için geçidin dört parçası birbirinden ayrılacak ve mekanizmaya enerji verilince dünyanın üç katı büyüklüğünde geçit hazır duruma gelecekti.

Selami yeni görevi için hazırlandı. Gönül’e veda etti. Dünyayı taşıyacak olan gemiler Çumra devletinde hezarfen uzay merkezinde inşa edilmişti. Devasa ışınlama geçidi de burada inşa edilecekti. Kuluksedeki tüm ülkeler bu merkeze para yağdırıyordu. Selami durakta servis aracını beklerken yanına siyah renkli bir araç yaklaştı. İçinden iki kişi indi. Selami’yi kollarından tutup araca bindirdiler.

Gerisi karanlıktı. Selami nereye gittiğini bilmiyordu. Siyah camlardan dışarısı görünmüyordu. Yarım saat sonra araba durdu. Dışarıya çıktılar. Ormanların içinde düz bir alanda duran hava aracına bindiler. Havalandılar. Selami  ne yöne doğru gittiğine dair tahmin yürütüyordu. Şimdiye kadar konuşmayan siyah giymiş adamlardan biri konuştu.

 “Ben bu organizasyonu düzenleyen ekibin başıyım. Seni kaçırmamızın nedeni dünyayı taşıma projeniz. Senin kutsal ışık uzamanı olduğunu biliyoruz. Ekibinizden senin gibi uzman birinin ortadan kaybolması bizim işimize geldi. Biz bermuda devleti için çalışan CIA Amerikan ajanlarıyız. Seni bermuda devletine götürüyoruz. Seni dünya taşıma projesi sekteye uğrayana kadar gizli bir yerde saklayacağız. Eğer dediklerimize uyar ve kutsal ışık ile ilgili esrarları bize anlatmazsan bu sefer seni hiç bırakmayacağız. Seni bırakmayacağımızın delili anlattıklarında olacak. Eğer mantığa uygun şeyler anlatırsan serbest kalacaksın.”

Selami konuşmaya başladı. “Böyle önemli bir görev üslenmişken beni kaçırmanız Türk istihbaratı MİT’in gözlerinden kaçmayacak. Size tek bir soru soracağım. Dünyanın taşınmasına neden karşısınız?”

Kimseden cevap gelmedi. Selami “Ben anlatayım. Siz nestarlılardan teknoloji almaya devam ediyorsunuz. Bunun karşılığında nestarlıların isteği olan projenin sekteye uğramasıdır. Aklınıza hiç mi ihanetinizin açığa çıkacağı gelmiyor. Oysa siz projenin ana destekçi devletisiniz.

Ajanlar cevap vermedi. Selami ve beraberindekiler bir saat daha havada uçtu. Bermuda semalarına geldiklerinde  hava aracı alçaldı. Yere kondu. Onları eli silahlı askerler karşıladı.

Ekibin başı “Seni askeri bir bölgeye getirdik. Burası yetmiş birinci bölge. Tıpkı dünyadaki elli birinci bölge gibi işlev görüyor. Ülkemizde elli birinci bölge yok. Burada Amerikalıların çıkarlarına gizli işler yürütüyoruz. Onlardan biri sen de bu amaca hizmet edeceksin.”

Selami’yi büyük bir binanın içine götürdüler. Koridorlardan geçirip bir odanın koydular. Her yer güvenlik güçlerince korunuyordu. Selami’nin odası demir parmaklı koridorun içindeydi. İzinsiz dışarı çıkamazdı. Odasında bir yatak, televizyon, buzdolabı, banyo ve tuvalet vardı. Ekibin başı son kez konuştu.

“Seni kaçırmamızın asıl amacı kutsal ışık ile ilgili bütün bildiklerini bize anlatman. Artık gitmek zorundayım.”

Selami’yi odasında tek başına bıraktılar. İçi rahattı. Dünyanın geçeceği geçidi kendisi olmadan da yapabilirlerdi. Bunun için gerekli bilgileri arkadaşı Paşa’ya öğretmişti. Paşa kısa sürede dikkatleri üzerine çekerdi. Televizyonu açtı. Haberlere baktı. Nestarlıların canlı yayın haberini veren bir kanalı açtı. Uzay gemileri hala teyakkuz halindeydi. Fornox birliği tetikteydi.

Selami işine gitmeyince onu aradılar. Kaçırıldığı kısa sürede öğrenildi. Şehirdeki mobese kameraları ayrıntıları bir bir ortaya çıkardı. Selami’nin yerine artık Paşa geçecekti. Paşa’nın kutsal ışık uzmanlığı kendisinin başvurması ile bilim kurulunca onaylandı. Yörüngede devam eden dört parça geçit kapısının inşaatı kısa sürede bitti. Parçalar denendi. İçinde robot olan bir aracı geçide saldılar. Diğer taraftan sorunsuzca çıktı. Robot karşı tarafta dünyayı gördü.

Her şey yolunda gidiyordu. Kulukse insanı bu heyecan yaratan olayı televizyonlarında canlı olarak izliyordu. İnsanların son teknoloji uyduları güneş sisteminden de yayın yapacaktı. Kafile yola çıktı. Malzemeler ışınlama geçidine girdi. Devasa dört gemi ve devasa dört parça geçit ve dünyada manyetiği artırmak için kullanılacak on beş adet devasa manyetik duvarlar aniden gözden kayboldu.

Televizyon kanalları canlı olarak hep bu haberi verdi. Muhabirler artarda açıklamalar yapıyordu. Dünyanın geçitten nasıl geçeceği tartışılıyordu. Dünya insanı ilk kez Apollo ile aya ayak basmıştı. Şimdi insanlar kurtulan gezegenlerine ayak basacaktı. Çünkü dünyaya güneş ısısından korunma umudu doğmuştu.

Selami kapalı odasında canlı yayını heyecanla izliyordu. Uzay gemilerinin ve diğer kargoların ışın geçidinden girişine gözünü kırpmadan izledi. Gemilerin diğer taraftan çıkışı kısa sürdü. Yaklaşık yirmi saniye.

Muhabirler ardı ardına açıklamalar yapıyordu. Uzay gemlerinin çıktığı yerde sayılamayacak çoğunlukta televizyon kanallarının küçük uzay kayıkları vardı. Uzay gemileri durmadı. Dünyaya doğru bir aylık mesafeyi aşmak için harekete geçti. Peşlerinden televizyon kanalları.

Yahudi sion televizyonundan muhabir “Geleceğimiz aydınlıklar içinde. İnsanın kudretini görmeyen kalmasın. Artık firavunlar gibi bizlerde yıldızlardan geldik diyebiliriz. Biz Yahudiler diğer milletler gibi dünyada bir ülke kuracağız.  Kutsal kitabımızda bize vaat edilen topraklara yerleşeceğiz.

Kimileri dünyanın eskimiş olduğunu vaat edilen topraklardan daha güzel yerler olduğunu ve bizlerin ideallerimizden vazgeçmemizi söylüyorlar. Bize diğer milletlerin var olduğu bir gezegende yani dünyada topraklar vaat edildi. İlk vatanımız dünyadır. Ve şimdi o dünyayı korab yıldızına getiriyoruz. Dünyanın tamamı bizim olana kadar çabalayacağız. Bu diğer milletleri terk etmemize neden olsa bile bunun peşini bırakmayacağız. Ve şimdi dünyayı taşıyacak olan uzay gemilerindeki muhabirimize bağlanıyoruz.”

Devreye uzay gemilerini içinden takip eden muhabir girdi. “Şu andaki hızımız saniyede elli bin kilometre. Güneş sistemine bu hızla bir ayda varacağız. Ulusumuzun medarı iftiharı Einstein ‘Bana uzayda dayanabilecek bir yer gösterin dünyayı bile taşırım’ demişti. Ve bu söz bir ay sonra gerçek oluyor.”

Selami sion kanalından Türklerin kanalı Ergenekon’a geçti. Televizyonun sesini hafifçe açtı. Canlı yayında bu kanal dünya yörüngesinden yayın yapıyordu. Yörüngede uzay gemilerini bekleyenlerdendi. Muhabir konuşuyordu.

“Biz Türkler Ergenekon dağında hapistik. Demirleri eriterek dağdan birr tünel açtık. Ergenekon hapisliğinden kurtulduk. Türk milletinin körüğü ile uzayda devasa bir geçit inşa ettik. Bir ay sonra dünyayı taşıdığımız an Bozkurt’umuz korab yıldızında uluyacak. Sesimiz tüm yıldızlara ulaşacak.”

Muhabirin sözlerinde haklılık vardı. Işınlama geçidinin yüzde elli projesi Türk mühendislerince yapılmıştı. Bu mühendislerden biride Selami’ydi. O şu an kapalı olduğu yerden kaçmak için hazırlıklar yapıyordu.

O kimsenin bilmediği, keramet unsuru olan kutsal ışığın yardımı ile kaçacaktı. Gözünü kapattı. Başını kalbine eğdi. Çumra’daki evini düşündü. Evinden kalbine görünmez ve gizli manevi bir hat çekildiğini düşündü. Evinden kalbine kızıl kırmızı renkte kutsal ışığın aktığını düşündü.

Selami’nin odası kamera ile izleniyordu. Görevli az sonra Selami’nin ortadan kaybolduğunu görünce alarm düğmesine bastı. Gözetleme odasına iki ajan geldi. Kameranın kaydettiği videoyu izlediler.

Ajanlardan biri “Biz Selami’nin üzerini iyice aradık. Üzerinde cep telefonundan başka bir şey bulamadık. Nasıl olur birden ortadan kaybolur.”

Diğer ajan “İşte biz bu sırrı öğrenmek için onu kaçırdık. Adamımızın bildiği teknolojisiz ışınlama metodu. Bizlerin yüzyıllardır üzerinde çalıştığı bir konu. Kim bilir Çumra devletinde bunun gibi nice kişiler var.”

Selami’nin mekan atlaması sorunsuz bir şekilde gerçekleşmişti. Gönül sesler işitmişti. Yerinden tam kalkmıştı ki Selami’yi gördü.

Gönül “Dünden beri seni arayan sormayan kalmadı. Senin kaçırıldığını duyduk.”

Selami “Beni kaçırdılar ama benim onlardan kaçmam daha büyük bir soruna yol açtı. Şimdi tüm Bermudalı CIA ajanları peşimdedir. Kameralı bir ortamda teknolojiyi kullanmadan evime ışınlandım. Beni gördüler. Onlardan gizlenmek için MİT teşkilatından yardım isteyeceğim. Eminim istihbaratımız bize güvenli bir yer bulacaktır.”

Selami vakit geçirmeden Türk istihbaratını aradı. Onlarda biliyordu kaçırıldığını. Takip halindeydiler. CIA’nın elinden kurtulduğunu söyledi. Kalacak yeni bir yer için yardım istedi. Bir saat içinde evlerinin önüne siyah bir jip geldi. İçinden iki kişi çıktı. Gönül biraz tedirgin oldu. Acaba Selami’yi kaçıranlar yeniden mi gelmişti.

Türk ajanlar apartmana girdi. Merdivenlerden yukarı çıktılar. Selami ayak seslerini duyuyordu. Ajanlar kapı önüne geldiğinde biri,

 “Biz MİT’ten geliyoruz. Senin güvenliğin devletimizce garantilenmiş durumda. Seni hep takip ediyorduk. Seni korumalıydık. Seni kaçırdıklarında hatamızı anladık. Şimdi sizi ormanlık bir alanda gizli üssümüze götüreceğiz. Orada dayalı döşeli bir eviniz olacak. Şehirle irtibatınızda size hep iki kişi eşlik edecek. Artık robot fabrikasında çalışmanıza gerek kalmadı. Siz artık istihbaratımızın para  normal araştırma bürosunda çalışacaksınız. Maaşınızı biz elden vereceğiz.”

Selami yanına giysilerini aldı. Çocuğunu da alıp Gönül’le dışarı çıktılar. Jipe bindiler. İçeride bir sessizli vardı. Bu sessizlik Gönül’e huzur verdi.

Bir aylık süre heyecan içinde geçti. Bu zaman zarfında televizyon muhabirleri yetkililerle defalarca buluştu. Basın toplantıları yapıldı.

Kafilenin yetkilisi uzay gemilerinin amiri “Bu gelişme bizim için küçük bir adım. Ama insanlık için büyük bir adımdır.” Diyordu.

Dünya korab yıldızına taşınacaktı. Sorun burada başlıyordu. Taşınma sonrası dünya yörüngeye oturtulduktan sonra neler olacaktı. Dünyada ki toprak paylaşımı nasıl olacaktı. Amir bu soruna kulukse birliğinin çare bulacağını, dünyadaki ülke sınırlarının belki değişikliğe uğrayabileceğini söylüyordu. 

Büyük an yaklaşmıştı. Devasa manyetik duvarlar yeryüzüne indirildi. Sonra işlenmiş paralisa madenleri ile çalışan ışınlama geçidi kuruldu. Çalıştırıldı. Dört parça dünyanın içinden geçebileceği şekilde birbirinden uzaklaştırıldı. Geçit yüksek enerjinin etkisi ile önce kızıl renge büründü. Sonra alev mavisi renge dönüştü. Bu arada dev uzay gemileri dünyanın dört köşesine çekildi.

Uzay gemilerinin amiri komut verdi. Önce yeryüzündeki manyetik duvarlar çalıştı. O an yeryüzünde depremler oluşmaya başladı. Uzay gemilerimdeki sismik algılayıcılar depremlerin on beş şiddetinde olduğunu tespit etti. Denizler, okyanuslar dalgalanmış dünyadaki tüm kara parçalarını yutmuştu. Atmosfer ise olağanüstü değişiklikler ile devasa fırtınalar çıkarmıştı. Dünyanın atmosfer tabakalarında sorun yoktu. Yedi katman yapısını hala koruyordu.

Amir ikinci bir emir verdi. Uzay gemileri yeryüzünü yavaş yavaş yörüngesinden çıkarıyordu. Dünya güneş yörüngesinden yedi derecelik sapmayla hareket ediyordu. Bir saatin sonunda uzay gemilerindeki göstergeler dünyanın asıl yörüngesinden tamamen çıktığını gösterdi. Dünya ışınlama geçidine doğru yol aldı.

Televizyon muhabirleri arasında heyecanlar hat safhadaydı. Onlar dünyanın hareketini dijital göstergelerle heyecan içinde seyircilerine aktarıyordu. Sürekli göstergeler üzerinden haber yaptılar. Kah güneşten şu kadar uzaklaştı, kah dünyanın hızı şöyle, kah  uzay gemilerinin ve manyetik duvarların harcadığı enerji şu kadar. Muhabirler yorum yapmıyordu. Sadece bilimsel verilerle naklen yayın yapıyordu.

Dünya yalnız başınaydı. Uydusu ay geride kalmıştı. Ay şimdi dünyanın uyduluğundan çıkmış artık güneşin yörüngesinde bir gezegen payesi edinmişti. Dünya için ay takvimi olmayacaktı. Ay ile olan mistik inanışlar olmayacaktı.

Dünyanın ısısı güneşten uzaklaştıktan kısa süre sonra hızla düşmüştü. Dev okyanuslar denizler buz tuttu. Denizlerin içinde yaşayan balıklar dondu. Hayat emaresi gösteren sadece ağaçlardı. Onların içindeki çam ağaçlarıydı. Yeşil yaprakları hiçbir zaman donmadı.  Dışarısı soğuktu ama soğuk çam ağaçlarının köküne ulaşamıyordu. Yeryüzünde hayatını sürdürebilen birkaç canlı türü kaldı. Biri foklar, ayılar ve kurtlar.

Işınlama geçidine yaklaşmak üzereydiler. Uzay gemileri taşıdıkları dünya ile hızını düşürdüler. Işınlama geçidinden dünyanın geçiş anını tüm televizyon kanalları geride durarak görüntülediler. Ardından kendileri de ışınlama geçidine girdiler. Yirmi saniye sonra samanyolu galaksisinden fornox galaksisine ulaştılar. 

Artık geriye dünyanın kulukse gezegeni yörüngesine yerleştirilmesi kalıyordu. Dünyanın uydu olması bir sakınca teşkil etmiyordu. Kuluksedeki tüm insanlar dünyayı görmeye başladı. Rasathaneler insanlarla dolmaya başladı.  Bu tarihi anı görebilmek için insanlar sıraya geçmişti. Çıplak gözle seyredenler daha rahattı.

Dünya bir hafta sonra kuluksenin yörüngesine oturtuldu. Bu tarihi an için kulukse yöneticileri bir araya gelip basın toplantısı yaptılar. Çumra devletinin yöneticisi İlhami Soybaş Konuşmaya başladı.

“Siz değerli basın mensuplarının heyecanlı olduğunu biliyorum. Bende heyecanlıyım. Bilim adamlarımızın  söylediğine göre dünya gezegenindeki atmosferin normal hale gelmesi bir ayı bulacak. Bu zaman zarfında dualarımız hep dünya için olacak. Eğer bir sorun çıkmazsa yıldızımız korab dünyaya hayat verecek. Dünya bizim medeniyetimizin parçasıdır.

Işığımızı hep dünyadan aldık. Nurumuz dünyadandır. Bizler ışığa doğru dönen insanlar olarak medeniyetlerimizi geride bırakmayız. Bizler bu nurlu dünyada yeniden yaşamak için bekleyeceğimiz süre bize baldan tatlı gelir. Bilim adamlarımız gezegene yakınlıktan dolayı daha rahat çalışacaklar. Biz kulukse yöneticilerin antlaşması ile milletlerin dünyadaki sınırları değişmeyecek. Biz Türklerin ülkesi yine Türkiye olacak.”

Tuna M. Yaşar
 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..