Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '10

 
Kategori
Haber
 

Dünyanın dört bir yanından et gelecekmiş! Neden?

Dünyanın dört bir yanından et gelecekmiş! Neden?
 

EM ile hem ekonomik hem çevreci hayvancılık


Dünyanın dört bir yanından et gelecekmiş! Neden? Hem de ta Arjantin’den, Brezilya’dan, olmadıysa Yeni Zelanda ve Avustralya’dan! Et ve Balık Kurumu’na yetki verilmiş ve bu kurum ithal etin adresini araştırmaya başlamış bile! Millete soran var mı? Millet de kimmiş? Ayrıca bugüne kadar AB’den ithal edilmeyen 19 bin ton et de gündeme gelebilirmiş. Bunu herhalde önceki hükümetler söz verdiler! Hani, Gümrük Birliği anlaşması imzalandı ve AB’ye girdik diye şatafatlı gövde gösterileri yapan hükümetler vardı ya! Meğer, bizim bilmediğimiz bazı sözler verilmiş o zamanlar: 3000 tonu canlı olmak üzere 19000 ton et! Tarım ve Hayvancılık ülkesi Türkiye bu konuda o kadar ileri gitmiş ki, AB’nin Tarım ve Hayvancılık yapan diğer ülkelerine abilik yaparak onların hayvancılığını ve dolaylı olarak da tarımını destekleyecek! Bravo doğrusu gözlerim yaşardı. Daha ne günler göreceğiz. Benim Doğuda’ki çiftçim, Güneydeki, Ege’deki, Marmara’daki çiftçim kan ağlıyor ama gel gelelim bizim hükümetimiz AB’nin tarımını ve hayvancılığını destekleyecek bir karara imza atmaya hazırlanıyor! İmza atılmış da, uygulamaya geçilecek. Bu konuyu Türk Milleti’ne hangi hükümet danışarak aldı acaba? Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da, et alımında bölge sınırlamasına gidilmemesini istemiş. İşte bu gerçekten son derece milliyetçi bir karar. Zaten başbakanımızdan da bu beklenirdi. Yoksa, “et ithali ne demek? Bizim halkımızın büyük bir bölümü çiftçidir; et ithalatına ayıracağımız parayla çiftçimizle birlikte yeni hayvan çiftlikleri kuracağız, eskilerini daha modernleştireceğiz; hem ucuz, hem çevre dostu hem de kolay uygulanabilen çözümlerle hayvancılığımızı geliştireceğiz; ama hepsinden önemlisi, hayvancılığın gelişmesi tarıma bağlıdır; o yüzden tarımda kan ağlayan çiftçimizin yerli üretimini destekleyeceğiz; bizde güneş bol, su bol, meralarımız bol ancak iyileştirilmesi gerekiyor; o yüzden önümüzdeki 2 yıl içinde olanca gücümüzle meralarımızı iyileştireceğiz; Aslında vatandaşlarım, bizim ithalatımızın en önemli girdisi (yani en çok yurtdışına para ödeyerek aldığımız mal) petroldür; o yüzden, öyle bir şey yapacağız ki, hem kendi yakıtımızı kendimiz üreteceğiz hem de bu etkinlik sayesinde tarım ve hayvancılığımız gelişecek, tarımsal kesimde işsizliğe çözüm bulacağız; evet benim sevgili vatandaşlarım yanlış duymadınız, biyodizel, biyoetanol gibi küresel ısınmaya dur diyecek ürünler üreteceğiz; bunu yaparken tarımımız gelişecek, çünkü bu yakıtların hammaddesi şeker pancarıdır, mısırdır, buğdaydır, patatestir, tarlada yetişen her türlü üründür; sonra yeni kuracağımız tesislerde bu tarımsal ürünlerden yakıt üreteceğiz, trafikteki araçlarımızın %90’ı bu yakıtlarla çalışacak; insanımıza hem tarımda hem de bu yeni tesislerde iş olanağı sağlayacağız; bu tarımsal ürünlerin enerjileri biyoyakıt olarak değerlendirildikten sonra, geriye kalan posaları birinci sınıf hayvan yemidir; işte yeni ve modern tesislerle şahlandıracağımız hayvancılığımızda da girdi olarak bu tarımsal ürün artıklarını kullanacağız; ayrıca, süt, peynir gibi hayvancılık ürünleri üreten tesislerimizin fabrika atıklarını da hem yenilebilir enerji üretiminde değerlendireceğiz (örneğin, peyniraltı sularından biyoetanol üretimi gibi) hem de hayvancılık sektörüne yine yem olarak geri döndüreceğiz (örneğin, protein); tüm tarımsal etkinliklerimizde kimyasal gübre yerine şaha kaldırılmış hayvancılık sektörümüzden gelecek hayvan gübrelerini ve kendi üreteceğimiz etkin mikroorganizmaları (EM) kullanacağız (bu konuda daha fazla bilgi için diğer bloglarımı okuyunuz lütfen!); böylece aslında memleketimize faydalı bir iş daha yapmış olacağız: kimyasal gübre ve pestisit kullanımı asgari düzeye inecek; bunun anlamı, daha az çevre kirliliği ve ithalata daha az para harcanması demek olacaktır çünkü kimyasal gübre üretiminde çok fazla enerji ve ithal malı olan amonyak kullanılmaktadır; hem çevreye, hem sağlığımıza hem de ülkemizin dış ticaret dengesine zarardır.” demesini kesinlikle beklemiyordum! Çünkü şimdiye kadar RTE hükümetinin yaptıkları bunun tam tersi uygulamalar olmuştur. Tarımsal ürünler ithal edilerek çiftçinin beline bir darbe de hükümet vurmuştur. Bugün mısır eken çok az çiftçimiz kaldı. Biyodizel ve biyoetanol gibi çevre dostu yakıtlara ÖTV konulmuştur. (Sadece biyoetanolde benzinle karıştırıldığında %2’si ÖTV’den muaftır. Halbuki bir arabada biyoetanol benzinle %85 oranına kadar karıştırılabilmektedir! Biyodizelin ise tamamı ÖTV’ye tabidir.) Bir de bizim et ithal etmeyi planladığımız iki ülkedeki birkaç uygulamaya bakalım: Brezilya’da araçların %80’i biyoetanol ile çalışmaktadır. Yeni Zelanda hemen hemen tüm peynir üretiminden gelen atıksularından biyoetanol üretmekte ve yoğun enerji talebi olan Japonya ve Singapur'a ihraç etmektedir. Sadece bu iki örnek bile, bu ülkelerde çevre, tarım ve hayvancılığın bir bütün olarak uygulandığının en iyi göstergesidir. Evet sayın okuyucular, eğer siz ülkenizde çevre, tarım ve hayvancılığı birlikte ve bir bütün olarak algılamazsanız, böyle RTE hükümetinin (sadece RTE değil, önceki hükümetler de bu konuda hatalıdırlar!), yurtdışından daha çok et, fosil yakıt, şeker, mısır, buğday, kimyasal gübre hammaddesi, hayvan yemi alırsınız. Kendi insanınızı işsiz güçsüz bırakırsınız, Kendi ekonominize kendiniz daha çok çelme takarsınız...
 
Toplam blog
: 18
: 4051
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

Tarım, hayvancılık ve çevre alanlarında araştırmalar yapmaktayım. Türkiye'de bu alanlarda daha ya..