Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dünyanın en gözde mesleği!

Dünyanın en gözde mesleği!
 

Köylere geri dönüş başlar yakında, fabrikalar birer birer kapanıyor… İşsiz kalan insanlar şehir hayatına daha ne kadar dayanabilir?

Köylüyüz hepimiz öyle değil mi?

Dara düştüğümüzde dönebileceğimiz, bacasını tüttürebileceğimiz, başımızı sokup, eski günlerdeki gibi olabileceğimiz bir hanemiz var!

Ya da vardı!

Tarla, bağ bahçe işleri gelir biraz elimden, zamanında gündöndü teklemeye de gittim, tarla sulamaya da, balya toplamaya da…

Rahmetli dedemle ıspanak satmışlığım, pazara tezgâh açmışlığım da var…

Küçük çocuklara büyüyünce ne olacaksın diye sorulur ya!

Şimdi biri gelse, bana ne olmak istediğimi sorsa!

Çoban” derim…

Zaten çobansın” diyen olursa gücenirim belki ama şimdi düşündüm de çobanlık kadar güzel bir şey var mı yahu?

Hele birde hayvanları otlatmaya götürdüğüm yerde dere ya da göl varsa!

Oltamı da alırım yanıma… Hayvanlar otlar, ben balıkları toplarım…

Her sabah taze süt…

Günlük yumurta, tereyağı, bal, peynir… Lüks lokantaların camlarında “köy kahvaltısı” yazmıyor mu?

Alın size köy kahvaltısının hası… Neredeyse bedava!

Avluya kerpiçten fırın yaptırmadan olmaz… Madem köyde yaşıyorsun kendi ekmeğini kendin pişireceksin arkadaş…

Koca birde horoz bulmak lazım ki bahçede eşelensin, ibiği el kadar olsun arada geleni geçeni gagalasın…

Horoz neden mi?

Trakyalıyız ya biz!

Horozum olsun, ibikli olsun ötmesin!

Var mı? Var.

İşe yarıyor mu? Yarıyor…

Her sabah follukta yumurta buluyor muyum kardeşim?

Demek ki konuşacağına iş yapıyor hayvan!

Madem kümes var… Kaz da almak lazım…

Halikarnas Balıkçısı anlatmış ben de dinlemiştim!( Okumuştum demek gelmedi içimden)

Eskiden Tekirdağ’ın kazları meşhurmuş arkadaş, millet Türkiye’nin her yerinde kaz almaya gelirmiş buralara…

Bizimkiler uyanık yağlansın diye tahta kafeslere koyarlarmış kazları öyle satarlarmış…

Bak şimdi karnım aç ya!

Kaz etinden yapılmış lahana sarması yediniz mi hiç?

Erbabı yapsın ( annem) parmaklarınızı yemezseniz ben de bir şey bilmiyorum…

Yanında da manda yoğurdu olacak…

İki parmak kaymak, çömleğe bir girişeceksin…

Yolunuz Kıyıköy tarafına düşerse hani gezmek için falan… Saray’dan sonra Güngörmez diye bir köy var… Manda yoğurdu meşhurdur oranın almadan geçmeyin…

Manda” dedik aklımıza malak sucuğu geldi…

Yağsız olur, atarsın ızgaranın üzerine mis gibi de kokar, pişmeye başladığı zaman ekmeği bastırırsın üzerine soğandı, biberdi…

Çoban olursam söğüt gölgesinde öğlenleri uyurum biraz…

Sığırlar kaybolmasın diye de boyunlarına zil takarım…

Madem söğüt ağacı var, kaval yapmazsam olmaz şimdi…

Radyosuz, yedek pilsiz çıkmam evden dışarı…

Dala asacaksın, yurttan sesleri dinlerken cigaranı telleyeceksin…

Çaysız hiç olmaz…

İki taşın arasına yakacaksın ateşi, dibi kararmış çaydanlığı koyacaksın üzerine…

İnce belli cam bardak kırılmasın diye gazete kâğıdına sarmak lazım!

Tam çayı demleyip içerken biri gelirse yanıma…

Çay açık havada kokar mübarek…

İki bardak çangırdayıp durur ceketin cebinde… Dertlendiğim şeye bak gelen sırasını beklesin yahu…

Kafa biraz kocaman ama beş numara kaskette alır, saçları üç numaraya vurdururum… Zaten benim ense, pehlivan ensesi gibi dürüm dürüm…

Ohhh üfül üfül..

Kasketi de arkaya yatırdım mı?

Ha Kral Faysal ha ben!

Sıkıntıya gelemediğim için kebe olayına giremem, zahmetli sonra hem ıslanınca çok ağır oluyor hem yere serip üstüne oturduğunda çok pıtırak( bir çeşit diken) topluyor…

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..