Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Dünyanın ezilen blog yazarları birleşin!

Dünyanın ezilen blog yazarları birleşin!
 

Asıl söyleyeceklerime geçmeden önce, şu güvenilir olma olayını çıkaralım aradan önce… Ülkemizde kim ne kadar güvenilirse, köşe yazarları da o kadar güvenilirdir… Hangi kurum ne kadar güvenilirse Medya da o kadar güvenilirdir… Herkes ve her kurum bir şekilde yaşamak zorunda… Herkesin iyilikleri kendilerinden menkul, kötülükleri ise ‘’yapmak zorunda’’ kalıyorlar… Bir ülkede çürümüşlük diz boyu ise bundan en başta ve en çok, köşe yazarları ve medya sorumludur… Bir şeyler çok iyi durumda ise bundan en çok medya onur duymalıdır aynı zamanda… Bu çürümüşlük ve cinnet yaşamı karşısında, kendilerinin ne kadar dürüst ve temiz olduğunu anlatan herkesten kafadan nefret ediyorum ben… Hele bunlar köşe yazarı ve gazeteci ise iki kat nefret ediyorum…

Blog yazarlığı ile köşe yazarlığının kıyaslanmak istenmesine ise, iki konu çok farklı diyerek başlayacağım işe… Madem ki kendimizi her şeyden sorumlu tutuyoruz, o zaman kambersiz düğün olmaz değil mi? Söylemeliyiz düşüncelerimizi;

Bu tartışmaya katılanların bakış açılarında bir şey dikkatimi çekti (Gerçi aynı konuda yazılan epeyce de yazı okudum daha önceden.): Blog yazanların, köşe yazarları ile kıyaslanma isteği, onlarla değer olarak karşılaştırılma isteği diyelim… Blog yazanların kendilerini kıyaslanma istemi, yazdıklarının bilimsel ve içerik olarak daha dolu olduğu ile ilintili… Okunma sayısının çok olmasını istemek elbet insani bir şeydir… Ancak okunma sayısı için reklamı yapılan, gazetelerde ve görsel medyada insanların gözüne sokulan bir köşe yazarı (çoğu zorla, ite kaka yazar yapılmıştır) ile kendini kıyaslamak çok saçmadır… Tamam onların içinde de geldiği yere dişiyle tırnağıyla gelenler çoktur… Ancak şu an durum veridir… Köşe yazarı pazarlanmakta, blog yazarı ise kendine yer aramaktadır… Elbet okunma sayısı farklı olacaktır… Köşe ve blog yazarlığını belirli kıstaslara göre değerlendirirsek;

Konularda sınırlılık: Politika en revaçta olan köşe yazarlığı konusudur… Gerçi bazı politika dışı köşe yazıları da var… Ancak onlar da tek konu ile sınırlılar… Ekonomi, sinema, tiyatro, televizyon, spor, bilimsel yazılar ve magazin gibi… Nerden baksanız konularına bağımlılar yine de… Bir spor yazarının politikaya bulaştığı pek görülmez… Oysa olması gereken, can alıcı olan bu yazarların politikaya yön vermeye çabalamasıdır… Bu alanların politik düşüncelerini, bu yazarların oluşturması gerekir… Oysa tam tersi olur… Ne sağcıdırlar ne solcu, topçudurlar topçu… Blog yazarlığını tasnif edemezsiniz… Ben MB üç beş siyasi yazı yazdım ve pes ettim… Çünkü bana göre durum tespiti yapmak önemlidir ve yeterlidir… O durum tespitini yaptıktan sonra yeniden yeniden aynı konulara dönmek bana göre işkencedir… Yazar ürettiğinden zevk almalıdır oysa… Durum tespiti yaptıktan sonra, değişmeyen verilere karşı her gün durum tespitini ispat etmeye çalışmak kadar nefretlik bir şey olabilir mi? Dediğim gibi, blog yazanların bir konuda derinlemesine bilgisi olması normaldir… Fakat onu kısa sürede tüketirler… Oysa köşe yazarı o birikimini on yıllar boyunca, bazen tümden gelerek, bazen tüme vararak, bazen kişiselleştirerek, partilileştirerek, ulusallaştırarak, ekonomileştirerek vs vs kullanmak zorunda kalmaktadır… Oysa çoğunun söyleyecekleri bana göre yarım sayfada söylenebilir…

Köşe yazarlığı meslektir: Köşe yazarları bir Patrona bağımlıdırlar… Görevleri baştan belirlidir… Onlar halkı etkilemek, yönlendirmek için istihdam edilirler… Köşe yazarları bu yüzden özgür değillerdir… Geçinmeleri yazmalarına bağlıdır… Oysa blog yazanlar geçimlerini başka alanlardan sağlamaktadır… Yazdıklarına doğrudan ekmek kapısı olarak bakamazlar… Hatta yazmak onlar için görünmeyen külfetlere bile yol açabilir… Blog yazan bu anlamda özgürdür…

Yazma sayısına bağımlılık: Ülkemizdeki köşe yazarları genelde politika yazarlar demiştim daha önce… Bu konuda yazmak zorunda hissederler kendilerini… Politikada seçenek çok azdır oysa… Ya muhalefet edeceksiniz ya da yandaş olacaksınız… Eldeki malzeme belli… Nerden evirseniz, çevirseniz eldeki malzemeye benzer şeyler çıkıyor ortaya… Muhalefet olsanız bile yine çoğunluk politika ile ilgili olmak zorunda… Çünkü gerçek anlamda denemeler, araştırmalar için halkın arasında olmak gerekir… Ayrıca her gün yazma zorunluluğu kadar bir saçmalık olamaz… Tek bir konu ile neredeyse her konuyu açıklamaya çalışmak kişinin kalemini esir almaktan başka bir şey değildir… Örneğin ülkedeki sevişme oranını bile halkın hükümetten memnun olması ya da olmaması ile açıklamaya çalışmak zorundalar… Gerçi bazı politika dışı köşe yazıları da var… Ancak onlarda tek konu ile sınırlılar… Ekonomi, sinema, tiyatro, televizyon, spor ve magazin gibi… Nerden baksanız bağımlılar yine de… Blog yazarının konuya ve yazma sayısına bağımlılığı yoktur… Blog yazmanın en güzel tarafı insanın özgür olmasıdır… Bence Blog yazarı en özgür yazardır… Daldan dala konabilecek hatta serserilik yapacak kadar özgürdür…

Kurumsallığı yansıtmak: Köşe yazarı çalıştığı kurum adına pazarda yer alır… Bu yüzden resmidir ve kişisellikten ve kişisel ruhtan oldukça arındırılmıştır… Blog yazan ise daha çok bireyselliğini koyar ortaya… Sıcaklık ve ruhsal gel gitleri yansıtır… Çekiciliği buradadır onun… Sürekli değişim, sürprizler onun çekiciliğidir… Sistemin bir birine yabancılaştırdığı insanlara çıkış yolu olarak bir pencere açmaktır blog yazarlığı… İnsanların zaman içinde, kendisi gibi çıplak görebildiği, , kurgusuz ve beklentisiz olarak duygularını paylaştığı yerlere dönüşecektir blog siteleri… Asıl gücünü buradan alacaktır ve zaten buradan almaktadır…Çağımızın insan tipi gerçi sürüleştirilme politikaları sonucu düşünsel olarak kodlanmakta ve köşe yazarları bu kodları iyi bilmektedir… Ancak bu kodlanmanın dışında kalan, gittikçe çoğalan özgür bireylerinde sayıları azımsanamayacak kadar çoktur… İşte blogcuların etkilediği ve etkileşime girdikleri asıl kitle budur…

Bana göre blog yazarlığı ile köşe yazarlığını birleştirebilen birkaç yazar vardır ülkemizde (tam olarak demiyorum); Selahattin Duman, Hıncal Uluç ve Serdar Turgut...

Gelecekte kurumsal/kadrolu köşe yazarı olacağına inanmıyorum ben… Çağırıcı kuşlara benzetirim ben onları… Kurbanlarını vurdurmak için çağırırlar… Çok mu ağır oldu? Sanmıyorum… Köşe yazarının dedikleriyle hareket edecek kurbanlar olduğu sürece, çok ötücü kuş olur daha… Ancak gelecekten bu kadar umutsuz değilim ben… Medya yada kurumlar (tabi kalırlarsa) istedikleri blog yazarı ile yazı başı, yada yılda sayılı makale üzerinden anlaşma yaparlar sanırım… Ya da telif hakkı öderler blog yazarına… Asıl sorun (şu anda olduğu gibi mesela) bloglar kimin denetiminde olacaktır konusu bence? Blog yazanların bu soruna bir çare bulması gerekiyor öncelikle… Dernekleşerek, aynı aidat öder gibi kendi sitelerinin masraflarına ve yönetimine katılmaları gerekiyor bence… Dünyanın ezilen blogcuları birleşin! demek galiba bu…

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..