Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Dünyanın kayıtlarında bir kısa film...

Dünyanın kayıtlarında bir kısa film...
 

Bitmez sandığın her acı dünyanın kayıtlarında kısa bir film, kendi derinin parçası sandığın her insan yabancı oluyor bir zaman sonra. Şaşıp kalıyorsun kendi geçmişindeki filminin renklerinin soluşuna ve kendi bakışlarındaki yabancılığa. Sanki sen değilsin o filmin kahramanı, sanki sen değilsin şu yüzü ışık saçan, sanki sen değilsin birden hayatın o koca duvarına toslayıp kalan, sanki sen değilsin şu koltukta hiç susmayacakmış gibi ağlayan ve sanki sen değilsin "ben, ben olamam bütün bunlardan sonra" diye kahrolan.

Sanıyorsun ki aklının sürekliliği sen ölene kadar seninle gelecek her yere ve aklın hep geçmişe takılı kalıp kalacak da bir daha öldür Allah bugüne dönemeyeceksin. Sanıyorsun ki; O etinden et koparılmış gibi duyduğun acı her daim sızım sızım kalacak yüreğinde, bir yüzü tüm çizgileriyle anımsayıp her daim özleyeceksin, kalbindeki o kıymık hiç çıkmayacak oradan ve her daim ölesiye nefret edeceksin o kıymığı umursamadan saplayan elden. Böyle sanırsın. Ama öyle değildir.

Bir sabah uyanırsın ve film aklının ekranında oynamaya başlar yine. Zaten günlerdir her sabaha böyle uyanmışsındır. Aşkla, acıyla ve nefretle. Kendi aşkına acımış, kendi acından utanmış ve kendi nefretine kızmışsındır her sabah ama her sabah. Ama bu sabah gözlerin farklıdır nedense. Bu sabah bomboş sanki ilk kez görüyormuş gibi bakıyordur her sabah izlediği filmin yıpranmış görüntülerine. Öyle yabancıdır filmin oyuncuları ve herşey gerçek olamayacak kadar tuhaf ve gerçekdışıdır. "Senaryo hataları" bulursun bir kaç yerde. Bazı dramatik sahnelerde gülersin kendi sözlerine. "Amma da abartmışım ha" dersin "Seni sulugöz". Bazı sahneleri beğenmez "aslında böyle olmalıydı" dersin bir eleştirmen ciddiyetiyle. Senaryonun yazarı ile aklından konuşmalar yaparsın bir de. Seçilen oyuncularda hata olduğunu söylersin yönetmene. Üzülmezsin çünkü o film artık senden bağımsızdır.Üzülmezsin çünkü o filmin oyuncularından biri olduğunu artık anımsamıyorsundur. Üzülmezsin çünkü sen o filmde oyuncu olduğunu daha o filmin içindeyken unutmuşsundur. Ve üzüldüğün zamanlar o filmin çekim hataları bölümünde kalmıştır. Gülersin sadece. Ne de olsa çekim hatasıdır ve çekim hataları asla filmde yer almaz. Bilirsin.

Öylece bakarsın filmin kesik kopuk görüntülerine. Yabancı bir gözle, sanki ilk kez görüyormuş gibi. Öylece... Kimsenin yüzündeki gülümseme tanıdık değildir artık, ses tonları yabancı, yüzlerdeki çizgiler uçucudur. Ve hiç inandırıcı değildir o aylardır izlediğin ve gerçek sandığın film. Ve şimdi tuhaf bir huzur vardır içinde. O filmin içindekinin artık sen olmadığını bilmenin tuhaf, büyülü huzuru. Ve şimdi, bu sabah o yıpranmış filmi çöpe atmak için zamanın geldiğini gösteren bir işaret vardır havada. Artık bıkmışsındır aynı senaryoyu, aynı oyuncuları aklının içinde döndürüp döndürüp izlemekten. Ve artık bunalmışsındır bugünde değil de bir filmin içinde yaşamaktan.

Bu sabah bir işaret vardır havada. İlkbaharın ilk defa hissedildiği günlerdeki gibi bir koku bir canlanma bir yenilenme hali vardır. Ve bu sabah o işareti ilk kez çekmişsindir ciğerlerine. Bu sabah ilk kez bakmışsındır o filmin karelerinin nasıl da yıpranmış ve eskimiş olduğuna. Ve bu sabah ilk kez anlamışsındır o filmi asla ve asla saklamak istemediğini...

Ve o an anlarsın ki; geçmiş hep kısa filmler, kısa öyküler olarak geçer dünyanın kayıtlarına. Hepsi sonsuza dek saklanır ama sadece bazıları hatırlanır ölene dek...

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/479059/

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..