Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Dünyanın krizi 1

Küresel ekonomi, Hedge fonları, finansal piyasalar, ABD ve kriz, krizin boyutlarının bilenemezliliği… Şu son iki üç aydan beri devamlı surette duymuş olduğumuz, felaket telalığı yapan medyadan aldığımız haberler bizleri iyice gerdi. Bir çoğumuz yahu ne oluyor, nerden çıktı bu kriz sorularından çok, acaba artık bizi ne bekliyor, dev bir göktaşı mı yaklaşıyor ve hepimiz ölecek miyiz, tarzı tedirginlik ve endişelere kapılıyoruz.

Adam Smith, yani şu andaki piyasa modelinin, kapitalizmin babası olan rahip efendi, yıllar önce Milletlerin Zenginliği kitabını, başka bir deyişle Serbest Piyasa Ekonomisinin anayasasını yazarken sadece ve sadece işverenler için kar, daha fazla kar ve ne pahasına olursa olsun kar, ilkesini söylememişti. Hatta Adam Smith’e göre üretken olmayan sektörlerin Avukatlar ve dansözler alınmasın ama, ekonomiye hiçbir katkısı olmadığını, asıl olanın ortaya bir mal koyabilen, üretebilen, istihdamı, üretim yönünden arttırabilen sektörlerin, piyasanın lokomotifi olabileceğini ve bu sektörleri oluşturan firmaların patronlarında, belli bir ahlaki değerler çerçevesinde davranacağını varsaymıştır. Nedir bu ahlaki değerler, ürettiği ürüne talep arttığı zaman, kapasitesini arttıran, istihdamı arttıran, artık bunlar imkansızlaştığı zaman, marjinal faydanın en az olduğu aşamada fiyat artışına giden, bir anlayış.

Yirminci yüzyılda, piyasa ekonomisi öyle bir gelişim gösterdi ki, sektörler o kadar fazla çeşitlendi ki, ortada neler olduğu , nerden geldik nereye gidiyoruz vizyonunun artık silikleştiği bir ortam oluştu. Oluşan yeni türev piyasalar ki, özellikle moneter alanda (parasal alanda) bunların takibi bile imkansız hale gelmiştir, kendi bölümünü, reel taraftan uzaklaştırdı.

Başka bir deyişle önceden, reel sektör lokomotif gibi, finansal sektörü çekerken ve böyle bir düzen varken, bir yerlerde, bir istasyonda ne olduysa vagon başa geçti ve lokomotifi çekmeye başladı. Tabi vagonun çektiği lokomotifle bu tren bir yere kadar gider, rampayı gördü mü olduğu yerde kalır. Tabiri caizse şu anda tren, lokomotifin ağırlığı ile vagonu itmesi vesilesiyle yavaşlayan bir şekilde ilerliyor ve kısa bir süre sonra durabilir deniliyor.

Şimdi klasik iktisatçılar gibi, hasta öldükten sonra teşhis koyup ta tedavi yöntemini söylemekten ziyade, artık yeni nesil arkadaşlar ve görevi başında olanlar teşhis koyup, tedavi yöntemini bulmaya çalışmalılar çok geç olmadan. Nacizane herkes kendi yöntemini, fikrini belirtecek, hiç değilse eleştiri enflasyonu değil, çözüm enflasyonu oluşacaktır. Akıl akıldan üstündür diyen atalarımız boşuna söylememişlerdir. Ben bir şey söylerim, benim eksiğimi Ali tamamlar, Ali'yle benim göremediğim bir noktayı Veli görür, Hasanla Hüseyin, Velinin gördüğünü de işin içine katarak bir çözüm oluşturur vesaire ve iş bir şekilde uygulamaya geçirilir. Bu örnek tabloyu, uygulamanın başındaki ekonomistlere uyarlıyalım lütfen, çünkü ben ekonomik otoritelerin bizim blog yazılarımızla ilgilendiklerini sanmıyorum.

Bu tren durursa, bu treni vagon hareket ettiremez, bu tren durursa bu trene ilk harekete geçirecek ivmeyi verecek olan yine içinde motoru makinası olan lokomotif reel sektördür. Marş motoru da devlettir.

Üniversitedeyken de aynı görüşteydim, şimdi aynı görüşteyim, devlet her şeyden elini eteğini çekemez. Bakın durumu basitize ederek, küçülterek neden böyle oldu onu görmeye çalışalım, ya da benim tarafımdan nasıl görünüyor onu size arz edeyim. Bir A firması düşünün. Bu firma, ağzıyla kuş tutsa ayda ancak 12.000 birimlik bir ürün üretiyor. Adını siz koyun. Ayakkabı üretiyor olsun… Firma, işlerin açık olduğu bir dönemde malına talep varken, orta derecede bir kar ederken ürettiği bu 12.000 çift ayakkabıyı 56.000, 00 YTL ye satıyor. Buradan da elde kar atıyorum 15.000, 00 YTL. olsun. Bu ne demektir? Bu firmanın mali gücü 15.000, 00 YTL kadardır. Bu kadarlık yatırım yapabilir, ya da bu kadarlık harcama yapabilir. Bu firma kredi alıyor ve krediyi verimsiz alanlarda kullanıyor. Yeni model oluşturuyor, tutmuyor, patronlar kendilerine yazlık alıyorlar, arabaları değiştiriyorlar, vesaire ve derken bu 15.000, 00 YTL lik pasta kredi ödemelerinden ve faizden dolayı 7.000, 00 YTL ye düşüyor. (8.000, 00 YTL aldığı kredinin ödemesi ) birde bir iki, müşterisi ödeme zorluğu içine girdiği için, alacağını tahsil edemediği zaman, tabi almadan vermek Allah’a mahsus, ödeyeceği borçlar var. Yine kredi çekiyor. Bunda da herhangi bir sıkıntı görmüyor, çünkü kredi muslukları açık. Derken o kredinin ödemesini de işin içine katıyor ve aylık 17.000, 00 YTL borç ödemesi üstüne biniyor. Yavaş yavaş piyasada talep azalmaya başlayınca, ürettiği ayakkabılar da eski fiyattan satamayıp, rekabet sonucu, fiyatlarında düşüş yaşanmaya başlyor ve derken kısaca firma, borçlarını ödemek için krediye saldırıyor, günü kurtarıyor, borcunu ödedim sanıyor ama öte yandan faiz yüküyle ödeyebileceğinden çok daha fazlasını borçlanmış oluyor. Başka bir deyişle firmanın para trafiği, üretimin çok çok üstüne çıkıp, artık üretimle bile desteklenmeyecek rakamlara tekabül ediliyor. Borçlar, borçla kapatılmaya başlanıyor ve oluşan çığ, bir yere kadar gidip bir yerde tıkanmaya neden oluyor. Yahu ne oldu anlayamadık, çalışarak battık sitemleri isyanları ağızlardan çıkıyor.

İşte bugün bu şirketin başına gelen dünya ekonomisinide başına geldi. Parasal piyasalar, üretimden koptular ve kendi içinde borç al, borç ver şeklinde faizle birlikte şişe şişe büyük bir balon haline geldiler. Balon o kadar yükseldiki, üretim çok aşağılarda kaldı, insanlar kendilerinin olmayan hatta hiç varolmayan kaydi paraları harcadılar. Tükettiler….

Devamı gelecek…

 
Toplam blog
: 116
: 735
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1994 Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat bölümü mezunuyum. Aynı üniversitede Genel İktisat Polit..