Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Dünyanın seyirci kaldığı bir soykırım ve ardında bıraktığı travmalar;''Zorunlu Hedefler''

Dünyanın seyirci kaldığı bir soykırım ve ardında bıraktığı travmalar;''Zorunlu Hedefler''
 

Dünyanın seyirci kaldığı bir soykırım ve ardında bıraktığı travmalar ; ''Zorunlu Hedefler''

Mülteci kadınların gözüyle Bosna savaşı.

Avrupa’nın seyirci kalarak; Sırplar tarafından, 312.000 Bosnalının ölümüne, 50.000 kadının tecavüzüne, 7.500 kişinin kaybolması (-ki bunlar toplu mezarlardan kaynaklanıyor) ve 2.000.000 Bosnalının evini terk etmek zorunda kalmasına neden olan, o güne kadar eşi benzeri görülmemiş bir soykırım.1992'den 1995'e kadar, Avrupa’nın 2. dünya savaşı'ndan sonra gördüğü en büyük katliama sahne olan, 20.yüzyılın en büyük rezilliklerine ev sahipliği yapan, evini, ailesini, işini, geleceğini kısacası her şeyini çok acı, insanlığa yakışmaz şekillerde kaybeden bir grup kadının toplandığı mülteci kampına Amerika'dan gelen bir psikiyatrisi ve bir travma uzmanı ile mülteci kadınların yaşadıklarının ve hissettiklerinin anlatıldığı çarpıcı bir oyun. Bosna'da bir mülteci kampında görevli 2 ABD'li terapistin yaşadıkları, kadınların savaş sonrası üstlendiği görevler ve hayatı yeniden kurma çabaları ele alınmış

II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu soykırım.

Srebrenitsa katliamı (Bosna Soykırımı)
* Tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini, tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler. BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenitza, 1995 yılının yaz ayında II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu soykırıma uğradılar . Sırplar topladıkları ve günlerce sistematik işkenceden geçirdikleri Bosnalı Müslümanları, evlatlarının kardeşlerinin gözleri önünde öldürdükten sonra, cesetlerini yine onlara gömdürdüler. Bosna Savaşı'nın bu en kanlı olayı '' Srebrenica Katliamı'' olarak adlandırılmıştır.

1992-1995 arasında Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre Bosna-Hersek'te 312.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu kayıpların 200.000 kadarı Boşnak halkına ait olup Bosnalılar dünyanın gözü önünde ve Avrupa'nın göbeğinde sistematik bir soykırıma tabi tutulmuştur. Sadece Srebrenica'da olanlar hakkında elle tutulur delillerin varlığı söz konusu olsa da, çok yakın tarihte gerçekleşen soykırımı aydınlatmaya yetmemektedir.

Aşırı milliyetçi ''Slobodan Miloshevich'' ve onun desteklediği militanlarca büyük Sırbistan'ı kurma hayalleri ile sistematik bir soykırım gerçekleştirildi. Sırpların başta Saraybosna olmak üzere kuşatma altında tuttuğu şehirleri bombalamasına, sniper ateşi ile masum sivilleri öldürmesine, başta aydınlar olmak üzere seçilmiş kişilerin toplama kamplarında öldürülmesi ile gerçekleştirilen etnik temizlik hareketine batılı ülkeler uzun süre gereken tepkiyi göstermeyerek soykırıma seyirci kaldı.

Srebrenitsa katliamının ardından o güne kadar olaylara kayıtsız kalan batı kamuoyu, Sırplara karşı baskılar artarak 92-95 yılları arasında iç savaşı sona erdiren '' Dayton Barış Antlaşmasıyla (DBA) '' son bulur.

Kadın hakları savunucusu bir yazar.

Eve ENSLER, oyun yazarlığının dışında şarkı söylemek ve oyunculuk gibi geniş bir yelpazeye sahip. Ayrıca PEN Amerikan Merkezi kadın kollarının başkanlığını yürütüyor. 98 yılından bu yana Bedford Hills’te kadınlar için çalışıyor. Mayıs 2003’te Eve Middlebury kolejinden ''onursal doktora'' unvanı almış, birkaç yıl önce ise kadınlara adanmış, onların haklarını ve yaşadıklarını anlatan ''What I Want My Words To Do To You '' belgeselinin yapımcılığını üstlenmiş. Belgesel’in dünya prömiyeri 2003 yılında Sundance film festivalinde gerçekleştirilerek, ''özgürlüğün açıklanması ödülü''nü kazanmış. Sivil Toplum örgütleriyle çalışarak neredeyse dünyanın yarısını gezmiş, özellikle de 3. Dünya ülkeleri, savaş ve çatışma içindeki ülkelerinin sosyo-ekonomik alanda araştırmalarıyla tanınıyor.Ayrıca sahnelendiği günden itibaren gündemden düşmeyen bol ödüllü ''Vajina Monologları'' ve halen gösterimde olan Ankara Devlet Tiyatroları yapımı ''Zorunlu Hedefler'' adlı eserlerin sahibi.

Zorunlu Hedefler

Marka giymek konusunda hassas, mükemmeliyetçi bir ailede yetişmiş, tahsil düzeyi yüksek, olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi düşüncesini benimsemiş , tabuları arasında sıkışmış, kendi öz benliğini ve beğenilerini unutmuş, işinin insanı terapist ile, tam tersi bir yaşama sahip Melisa; doğayla iç içe olan, ilkel bir yaşam arzulayan, rahat, girişken, kendinden emin, 3. dünya ülke insanlarını iyi tanıyan, çıkaracağı kitabı için mülteci kampına gelmiş, çıkarları doğrultusunda yaşayan, soğuk ve duyarsız bir ''travma danışmanı ''nın buluşmasıyla gelişen olaylar dizisi.

Yazar; terapist ve kitap yazarı (travma danışmanı) yani sözde özgürlük savunucusu Amerika’nın temsilcileri ile soykırıma maruz kalan mülteci kadınların sınıf çatışmasına yer veriyor. Bunu yaparken savaştan en çok acı çeken, gerek fiziksel, gerek psikolojik darbeler alan kadınların sorunları üzerine eğilerek onların sözcüsü oluyor. Gizli kalmış savaş mağdurlarını gün yüzüne çıkarıyor.

Metin; savaşta bebeği öldürüldüğü için aklını yitirmiş anneden, ayağını kaybeden kadına, genci yaşlısıyla 7 den 77 ye geniş bir yelpazede verilmiş. Hepsinin tek ortak noktası ise huzur içinde yaşamak, kısacası özgürlük!

Mülteciler

Ankara Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenen oyun, 10 gün içinde, günde 2 seanstan oluşan toplam 20 seans yapmak üzere gelen iki terapistin mültecilerle geçirdiği gündelik yaşamı konu alıyor. Her ne kadar terapi için gelinmiş olsa bile, oyun boyunca tek bir terapinin dahi yapılamadığını gözlemliyorum. Çünkü savaş mağdurları uzatılan hiçbir elin samimi olmadığını ve altında başka amaçlar taşıdığının bilincinde.

Yazar; hadiseyi gerçekçi kılmak için terapiyi akademik bir hava içerisinde değil, terapistleri mültecilerin hayatına sokarak onlardan birileri haline getirip, sorunları sohbetlerle dile getirmeyi amaçlamış. Kıvrak bir zekayla yakalanmış bu detay, seyircinin oyuna ısınmasını ve onlardan biri olmasını sağlıyor.

Buna rağmen ''Zorunlu hedefler'' yüzeysel bir eser. Çünkü savaşın içine işlediği kadınların hiç biri karakter değil, tip. Bunca travma yaşamış kadınların iç dünyasına inilerek sadece savaş anılarını değil, üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi de anlatarak bir veya iki karakter yaratılmalıydı.

Diğer taraftan oyun boyunca devam eden psikolojik depresyonlar, çaresizlik, eğitimsizlik ve şizofren yanılsamalarla savaşın tüm gerçekleri gözler önüne serilmiş.

İş bu noktadan sonra oyuncular, savaş ve savaş sonrası yaşamın tüm yönlerini başarıyla sergiliyorlar. Oyun boyunca düşmeyen tempolarıyla kaliteli bir çalışmaya imza atıyorlar. Diğer taraftan oyun boyunca gerçeklerden uzaklaşmamak için dışarıdan gelen ambulans ve polis sirenleri dahası uçak seslerinde oluşan tepki ve ani reaksiyonlar başarılı.

Oyunun kadrosu; Gülçin Yaşaroğlu, Pelin Dikmenoğlu, Ayşe Atak, Nesrin Üstkanat, Berrin Öney, Meliha Savaş, Nilgün Çorağan, Çağdaş Serter, Zeynep Dizer ve Simru Sürmeli’den oluşuyor.Tüm oyuncular sağlam ve dengeli bir oyunculuk sergiliyorlar. Ses ve vücut kullanımları alabildiğine başarılı. Her anı en küçük ayrıntısına kadar değerlendirilen kuyumcu işi bir oyunculuk! Canlandırdıkları kahramanlarla içli dışlı olmayı başarabilen kadroyu canı gönülden kutluyorum.

Repliği olmayan oyuncuların rahat, yalın, pürüzsüz bir oyunculuk sergilediğini gözlemliyorum. Bir takım oyunculuğu yakalayamasam da, bireysel performanslar oldukça başarılı.

Kısa uzun birçok tablodan oluşan olaylar dizisinin canlandırılması ve tablo geçişlerinin zaman zaman aksamasına rağmen, oyuncuların toplu tavır ve tutumları başarı grafiğinin üstünde.

Yalnız söylemeden geçilmeyecek bir oyuncu var ki, oda ''Seada'' rolünde Berrin Oney!! Sivri bir tip değil onu müthiş kılan , ama büründüğü tip, yarattığı düş gücüyle müthiş bir oyunculuk sergiliyor.Sahneyi adeta ateşe veriyor!

Dramaturgun başarısı , yönetmenin yorumu.

Dramaturg Füsun Ataman Berke güzel bir çalışma yapmış. Özellikle metinde yer alan New York sahnesini keserek oyunun doğrudan mülteci kampında başlatması takdire şayan.

Yönetmen genel anlamda başarılı, titiz bir iş çıkarmış. Yalnız son sahneyi inanılmaz uzun tutmuş. Seada’nın kendisini asmasıyla bir aksiyon sağlamak istemiş olsa da, sıkıcı olmasını engelleyememiş.Oyun, travma danışmanı aynı zamanda yazarın yeni hikayeler için kampı terk etmesiyle bitirilebilir. '' Ama asıl amaç yazarın değil, kamptakilerin hayatlarından bir kesitle bitirilmeli, yazar gitse de kampta hayat devam ediyor '' anlayışı ölçü olarak alınsa bile yazarın gidişiyle hemen asma işlemi gerçekleştirilerek kısa tutulabilir. Zira seyirciyi dinç tutulabilmesi için bu gerekli.

Devamlı söylenen şarkılar yada marş daha aza indirilmeli yada kısa tutulmalı, aksi taktirde oyun kurgusundan koparak düş gücünü azaltıyor. Seyirciyi kamptan uzaklaştırarak, izlediğinin farkına vardırıyor. O zaman gerçek acılarla yüzleşmekten, onların sıkıntısını içimizde hissetmekten, kısacası onlardan biri olmaktan uzaklaşıyorum.

Her toplanıp ayrılma sonrası kurgular silik kalıyor. Başlangıcın keskinliği, sonuyla uyuşmuyor. Keskin ve net ifadelerle neden- sonuç ilişkisi içerisinde ele alınmalı.

Yönetmen tablo geçişlerinde yeterli zamanı sağlaması gerekiyor. Az önce ağlayan kadınlar bir anda nasıl oluyorsa oynamaya başlıyorlar. Ruh hallerinin değişimi net değil, çünkü yeterli zamanları yok. Birinden diğerine atlanıyor. Bir anda değişen ruh hali ister istemez inandırıcıda gelemiyor.

Bu küçük ayrıntılara rağmen çok başarılı bir iş çıkaran Harun Özer, son yıllarda izlediğim en güzel oyunlardan birine imzasını atıyor. Avuçlarım patlarcasına alkışlanmayı hak ediyor!

Hakan Dündar’ın dekoru

Türkiye’nin en önde gelen bol ödüllü dekor tasarımcılarından Hakan Dündar, sahneyi iki katlı bir mülteci kampı olarak tasarlamış. Mülteci kadınların odalarını birer hücre şeklinde tasarlayıp o yılların acımasızlığına ve savaşın gerçek yüzüne tanıklık etmemizi sağlıyor. Hem kamp olarak tasarlanan bu sahne hem de dış mekan olarak kullanılmış. Spesifik bir çalışmaya imza atarak işinin hakkını veriyor. Bu oyundaki başarısıyla önümüzdeki günlerde ödül törenlerinde boy gösterecek gibi görünüyor.

Fatma Görgü’nün kıyafetleri.

Sefaletin sözcüsü Fatma Güngör, kahramanları iyi tanımış, onların yaş ve bulunduğu ortamı başarıyla yansıtıyor. Başarılı bir bütünsellik kurarak harika bir iş çıkarıyor..

Osman Uzgören’in ışıkları

Tüm iyi niyetine ve çabalarına rağmen yetersiz /etkisiz kalmış. Diyaloglarda daha kısık bir ışık kullanmalı. Başarı grafiğini daha yükseklere çıkarabilecek bir ustalığa sahip olduğunu düşündüğüm için, daha iyi bir çalışma yapacağından hiç şüphem yok.

H. Umut Asil’in müzikleri

Müzik neredeyse oyunun dörtte ikisini kaplıyor. Biraz daha kırpması gerekiyor. Diğer taraftan parça seçimleri oyunun konusuna uygun, başarılı buldum. Özellikle uçak ve bomba sesleriyle savaşın tam ortasında kurulan yaşamın acımasızlığı hissini vererek başarılı bir işe imza atıyor.

Ankara Devlet Tiyatrolarının genel olarak repertuarını tarihsel oyun seçimlerinden oluşturmasını hayranlıkla takip ediyorum. Okumayan bir toplum olduğumuz bilincinden yola çıkılarak yapılan bu çalışma, izleyiciyi okumaya/araştırmaya yönlendireceğinden eminim.

Yeni sezonun yeni oyunu ''Zorunlu Hedefler '' başarıyla kotarılmış bir çalışma. Müthiş bir kadroya sahip bu oyunu kaçırmamanız dileğiyle.

Zorunlu Hedefler / Ankara Devlet Tiyatrosu

Yazan: Eve Ensler

Çeviren: Nihal Geyran Koldaş

Yöneten: Harun Özer

Yönetmen Yardımcısı: Murat Çidamlı

Dekor Tasarım: Hakan Dündar

Giysi Tasarım: Fatma Görgü

Işık Tasarımı: Osman Uzgören

Müzik: H. Umut Asil

Dramaturg: Füsun Ataman Berke

Asistan: Zeynep Dizer

Sahne Amiri: Necmi Ulusoy

Kondüvit: Yalçın Duman

Suflöz: Sibel Boztaş

Rol Dağılımı

Gülçin Yaşaroğlu,

Pelin Dikmenoğlu,

Ayşe Atak,

Nesrin Üstkanat,

Berrin Öney

Meliha Savaş,

Nilgün Çorağan,

Çağdaş Serter,

Zeynep Dizer,

Simru Sürmeli

 
Toplam blog
: 73
: 10115
Kayıt tarihi
: 24.02.07
 
 

Tiyatro eğitimi için 3 bölgede yaklaşık 35'e yakın şehirde bulundum. 1999 yılından itibaren Tiyatro ..