- Kategori
- Felsefe
- Okunma Sayısı
- 2196
Dünyaya Gelmek Hüner Değildir

Dünyaya gelmek hüner değildir / Yüksel ki yerin bu yer değildir, demiş Namık Kemal. Öyle ya: Sadece anababası çocuk istediği için dünyaya gelen bir bebeğin ne denli hünersiz, ne denli anneye muhtaç olduğu daha ilk dakikadaki çaresizliği ile kendini göstermiyor mu zaten.
Bireyin hüner edinmesinde pek çok etken rol oynar: genetik mirası, çevresi, deneyimleri, eğitimi vbg. Kişiye düşen görev iç ve dış koşulların ona sağladığı olanakları maksimize etmek, yani mevcut potansiyelinden limonu sıkarcasına yararlanmaktır.
İdealist bireylere düşen ise, sanatın ve bilimin sağladığı olanaklarla donandıkça yaratıcılığını besleyip büyütmek ve hem milletine, hem insanlığa daha önce yapılmamış şeyler sunarak, insanlığın refahını ve kültürel evrimini daha da ileriye taşımaktır.
Şöyle de diyebiliriz: İnsan hayal gücünü genişlettikçe; özel yeteneklerini ortaya çıkarıp kullandıkça; el ve beden hünerlerine yenilerini kattıkça; sezgilerini geliştirdikçe; ruh ve beden sağlığını korudukça; duygularını yaşatıp denetleyebildikçe; kültür, sanat ve bilim ürettikçe; ahlâkî ve etik değerler yüklendikçe ve sınırlarını zorlayıp kapasitesini genişlettikçe yücelir.
Gerekli olan bu iken; bütün bu güzelim değerleri elinin tersiyle iten, yan gelip yatan, ne kendine ne de çevresine bir yararı olmayan insanların sayısı hâlâ o kadar yüksek ki... Dünyaya gelmiş olmanın amacını ve hazzını bilmeyenler, kendine hiçbir katma değer yüklemeyenler, bir tek kitap okumamış veya hiçbir müzeye uğramamış olanlar o kadar çok ki...
Onlara, dünyaya gelmiş olmanın bir hüner olmadığını, esas hünerin “bir günün diğerine benzememeli” tavsiyesinde gizli olduğunu nasıl anlatmalıyız, bilemiyorum. Ama belki de, onlar olmadan diğerlerinin değeri anlaşılmayacağı için, onların da varlığına gereksinim vardır.
Herkese kendini gerçekleştirebilmesi için uygun koşullar ve yaratıcı enerji diliyorum...
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

ne çok yaratıcı,sanatçı uygun koşullarda doğamadığı için zaman içinde körelip sürü içinde yerini almaktadır...Yaratıcı enerjisi olsa da bu enerji etrafındaki sürü tarafından anormal olarak değerlendirilip yok edilir emilir kıskançlıkla, o da yüzyıllardan beri toplum adı verilen o hiç kitap okumamış müzeye gitmemiş,yaşamanın sadece yiyip içip bol para kazanmak olduğunu düşünüp ve hatta sanat denen şeyin içine tüküren sürünün içine hapsedildiği ağila sokulur. Sıradışı olan biri , sıradan bir kaderle ne yapsın? yazım biraz sert olduysa özür dilerim ama bunlar kırk yıllık bir isyanın sesi...saygılarımla
büyükinek 09.08.2008 11:42Bu yazıya ve yazana muhalif olunur mu hiç?.. Saygılar efendim..
murat ertaş 02.11.2007 10:07- Cevap :
- Teşekkür ederim yanlış anlamaları giderdiğiniz için Murat Bey. Selamla... MS 02.11.2007 10:17
Sadece genetik miras mı? Her şeyimizle psiko-sosyal, ekonomik, ve medeniyet anlamında çağların mirası üzerinde yaşıyoruz. Önemli olan insan olma şerefine şeref katarak, gelecek insanlara iyi bir miras bırakan üretici insan olmak.. Beleşçi ve asalak yaşamayı şiar edinen insanlar karşısında ne mübarek yaratık şu böcekler ve hayvanlar... Saygılarımla efendim.
murat ertaş 01.11.2007 14:44- Cevap :
- Aynı fikirdeyiz Sayın Ertaş, muhalifmişim gibi yazmışsınız da... Katkınız için teşekkür ederim. Saygıyla... MS 01.11.2007 21:52
Korkulardan, çekincelerden ayrılıp kesin birşeyler yapmalı. Üretmeden, sınırlar içinde tükenme düşüncesi bile rahatsız ediyor. Oturduğumuz yerde söylenmektense karınca kararınca ilk adıma geçilmeli değil mi? Sevgilerle...
ROSEMOON 31.10.2007 15:17- Cevap :
- Çok haklısınız Gülay Hanım. Yorumunuz ufkumuzu genişletecektir. Selamla, sevgiyle... MS 31.10.2007 22:42